BAZEN kafası karışık bir insan, sadece kafası karışık bir insandır. Doğrudur, olayları dümdüz gören, hayatın ve münhasıran toplumsal-siyasal hayatın karmaşıklığını kavramaktan aciz olmak sonucu olan “netlik”, insanı kolaylıkla dar fikirliliğe, fanatizme ve benzeri darboğazlara sürükler.
Bu durumda olmaktansa, kafa karışıklığı daha iyidir, insanı kuşkuya ve dolayısıyla ile sorgulamaya sevk eder. Ama hal böyle diye, kafa karışıklığına, başlı başına bir meziyet rütbesi vermek gerekmiyor. Aslında, artık Anayasa değişikliği referandumuna ilişkin kafa karışıklığı azaldı, çoğumuzun tavrı şu veya bu yönde netleşti. Yine de, bu meselede kafası karışık olmanın, daha “derin fikirli” olmanın bir işareti gibi görüldüğü bir atmosfer oluştu. Bu açıdan, iktidarın, Anayasa değişikliği paketini toplu halde oylatmak suretiyle, yargı üzerinde yürütme hakimiyeti oluşturma girişimini şekere katma yöntemi, fazlasıyla başarılı oldu. Oysa tablo fazlasıyla net! İktidarın hedefi, sahiden, demokratikleşme ve tek sorun toptan Anayasa değişikliği imkânının zora girmesi olsaydı, değişiklik paketini, en azından madde madde oylatma önerisini ciddiye alınırdı. Bunun önünde bir engel yoktu. Dahası, amaç demokratikleşme olsaydı, seçim barajının düşürülmesi önünde de bir engel yoktu. O halde, bu konuda tablo net! Diğer taraftan, Anayasa değişikliği paketinin “şeker”lerinin çoğu da hakiki şeker değil. Mesela, sözleşmeli kamu hizmeti düzenlemesi, grev ve toplu sözleşme konusunda genişleyen hakları anlamsız hale getiriyor, sendikalar bas bas bağırıyor, ama işiten veya işitmek isteyen yok! Son olarak, “hiç yoktan iyidir” mantığının bizi nerelere sürüklediğinin en yeni ve en vahim örneği Kürt açılımı oldu. Hiç olmazsa, bu olaydan ders çıkarılabilseydik! O zaman da, “yetersiz ama hiç yoktan iyi” mantığı çalışmış, açılımı eleştirenlere, “ayrım” gözetmeden “statükocu”, “sabotajcı” yaftası yapılmıştı. Geldiğimiz yer ortada! O yerde, adı konmamış OHAL uygulaması söz konusu. BDP milletvekilleri Dörtyol’a giremediler, daha ötesi var mı? Sahiden, hiç yoktan iyi miymiş? Türkiye, artık, birçok konuda, “hiç yoktan iyi” veya “şimdilik idare eder” noktasını çoktan aştı. Mevcut statükoyu devam ettirmenin imkanı kalmadığı gibi, “şimdilik” idare edecek, “hiç yoktan iyi” tedbirlerle gidilecek yol kalmadı. Birçoğumuz bunu telaffuz etmekten dahi çekinmeye devam ettiği müddetçe, her meselede hızla Kürt açılımında yaşadığımız büyük savruluşları yaşayacağız. “Statükocu demesinler”, “onun yanında yer almayalım, bununla anılmayalım” kompleksinin vebali büyük oluyor, daha da büyüyecek! Dahası, “Hayır” oyu MHP ve CHP ile aynı cephede görünme riski taşıyor da, “Evet” oyu AKP, SP ve en kötüsü BBP ile oy kardeşliği riski yaratmıyor mu? Olaylara böylesi bir dar kafalılıkla bakma şansımız var mı? “Boykot” seçeneğini ise başka bir yazıda tartışmak istiyorum. Ama hemen söyleyeyim, ben boykot etmeyeceğim, “Hayır” diyeceğim, bu konuda hiç tereddüdüm yok!