PaylaÅŸ
Bu, ‘bu konuda uzmanlaşmış akedemisyen ve gazeteciler dışında kimse yorum yapamaz’ demek değil. Ama, mütevazi düzeyde yorum yapmak için de, en azından dünyada neler olup bittiğini hiç olmazsa ‘okur’ düzeyinde takip etmek gerekiyor. Yoksa, meydan masal, komplo karşımı yorumlara kalıyor.
Türkiye, dünyada olup biteni vasat düzeyde bile takip edebilen bir ülke değil. Hemen her gazetenin, dış haber takibi yapan bir iki iyi yorumcusu var, ama o kadar. Bunun dışında, dış haberlere yeterince önem ve yer verilmiyor. Bu açıdan, Radikal gazetesinin ‘dünya’ bölümünün hakkını vermek lazım. Ama, genelde, dünyada olup biten, Türkiye ile ilgili kısmı ile sınırlı değerlendiriliyor.
* * *
NATO’nun, Lizbon zirvesinde alınan füze kalkanı sistemi ile ilgili karar da bu çerçeveye sıkışıp kaldı. Dahası, klasik ‘savunmacı’ tavır ortalığı kapladı. Alınan kararlar, ‘Türkiye’nin başarısı’ olarak takdim edildi. Doğrusu, Türkiye’nin, son derece zor durumda kaldığıdır. Gerçi hangi iktidar olursa olsun, bundan fazlasını yapamazdı. O nedenle, ortada çok eleştirecek bir şey yok. Asıl sorun, Türkiye’ye ve mevcut ikitidara ‘başarı’ icat etmek adına, gerçek tabloyu görüp/gösterme konusundaki isteksizlik.
Bir de, dünyada olup biteni kendisi yeni fark ettiği için, büyük bir buluş gibi ortalığı velveleye verip, ‘Türkiye’ye yapılan operasyon’dan, ‘yeni büyük oyun’dan söz edenler var. Oysa, Türkiye, bölgede, Batı ile İran arasında uzunca zamandır gerilen bir hattın ortasında. Başta, Irak işgali, Lübnan savaşı ve son İran seçimleri gibi gelişmeler, bu hattaki gerilimi ve bölgede istikrarsızlığı giderek arttırdı. Bunun ötesinde, tek kutuplu dünyanın çözülmesi ardından, dünya çapında oldukça kaotik bir yapı oluştu.
* * *
Türkiye gibi merkezi bir ülkenin, bu karmaşa içinde sorunsuzca yol alabileceğini sanmak ve bu türden bir tablo çizmek fevkalade yanıltıcı oluyor. Tüm bu olanları Türkiye’ye karşı kurgulanmış bir operasyon olarak görmek de ayrı bir yanılgı veya yanıltmaca.
Aklı başında herkesin ifade ettiği gibi, NATO’nun füze kalkanı projesine katılmak da, karşı çıkmak da Türkiye’yi son derece zor durumda bırakacaktı. Birincisi oldu. Buradan hareketle, ‘Türkiye Batı sistemi içinde kalmayı tercih etti veya etmek zorunda kaldı’ diye sevinmek de, ‘yok, istediğini kabul ettirdi, bu durumda İran ile sorun çıkmaz’ diye avunmak da mümkün değil. Aslında, Türkiye, bu iki arada, bir derede tavrı ile, sıkıştığı köşede duruyor. Bu tutumla zaman kazandı, o kadar. Dahası, iki tarafın da kendisine ilişkin kuşkuları pekiştirmiş oldu.
Ancak, başka bir seçeneğin de olmadığını düşünüyorum, zira, Türkiye’nin, hem kendi çıkarları, hem bölgede yeni bir sıcak çatışmadan kaçınmak adına, Batı ve İran arasındaki gerilimde, taraf olmaktan kaçınmak dışında makul bir seçeneği yok. Doğrusu, İran merkezli sorunun seyrinin ne olacağı da henüz belirsiz. Sıcak bir çatışma göze alınamadığı için, sorun ve gerilim zamana yayılmış vaziyette. Dolayısı ile Türkiye’nin zaman kazanma hamleleri hiç de isabetsiz değil.
* * *
BaÅŸa dönersek, asıl sorun, dünyanın bunca karmaşık ve istikrarsız bir döneminde, önemi giderek artan Türkiye’nin dünyada olan biteni takip etmeye son derece kapalı olması ve iktidarın da, medyanın da, kamuoyuna ‘masal satmakla’ yetinmesi. Dış politika deyip geçmeyin, olgun bir demokrasinin ÅŸartlarından biri, dünyada olan biteni doÄŸru dürüst izlenip, tartışılması ortamının varlığıdır. Belli ki, bu konuda pek mesafe kaydedemiyoruz, dış iliÅŸkiler konusu hâlâ büyük ölçüde, ‘Türkiye’nin zaferleri’ veya ‘Türkiye’ye oynanan oyunlar’ söylemi etrafında ÅŸekilleniyor.Â
PaylaÅŸ