Paylaş
Şimdi Ankara’da, bunca mücadele kararına karşın, ölüm oranlarının neden yüksek olduğuna kafa yoruluyor. Yeni analizler, temaslı takibi ve ön izlemenin eskisi gibi işlemediği yönünde.
Sorun, her gün 30 bine yakın vaka, 250 ölüm haberlerinin normalleşmesi. Başkentte aşılama oranları, PCR zorunluluğu, kapalı mekânlar için konulan yeni kurallara rağmen ölüm oranlarının beklenenden fazla olduğu konuşuluyor. Birkaç neden üzerinde duruluyor. Birincisi, takip ve filyasyon süreçlerinin eskisi gibi işlememesi. Sağlık Bakanlığı, deltaya göre takip sistemini yenilediğini açıklasa da temaslı takibi, uyarı mekanizması, izolasyon gibi konulara yeterince dikkat edilmediği öne sürülüyor.
Dolayısıyla hastalar sağlık kuruluşlarına başvurduğunda ağırlaşmış oluyorlar ve yoğun bakım süreci başlıyor. Diğer bir neden ise tek doz aşılıların aşırı güven duygusu. Bu kişiler, çok rahat davranıyor. Zira, yoğun bakım başvuruları arasında ilk sıralarda aşısızlardan sonra tek doz aşılılar geliyor. Özellikle tek doz aşılı 65 yaş üstüyle sorun yaşanıyor. Aynı oranda vakası olan ülkelerle kıyaslandığında ölüm oranlarının fazla olduğu bir gerçek. İşte rakamlarla kendi gerçeğimiz:
- Aşı hakkı olup aşısını yaptırmayanların oranı yüzde 20.
- Pozitif test oranında artış maalesef yüzde 8’i aştı.
- İlkbaharda 10 bin vakada 74 olan ölüm oranı, sonbaharda on binde 82’ye ulaştı.
- Son bir ayda vaka sayısı yüzde 17 arttı.
Bu rakamlarla kışa giriyoruz, biraz ciddiyet lütfen!
HERKES SUÇU BİRBİRİNE ATTI
Türkiye’nin birlikte yaşamak zorunda olduğu deprem gerçeği, yapıların iyi denetlenmediğini konusunda sorumluların ortaya çıkarılmasını gerektiriyor. Her deprem olduğunda yıkılan ve onlarca insanın ölümüne neden olan ‘tabut binalar’, müteahhitten denetciye, şantiye şefinden yerel yönetimlere kadar ne çok ihmal yaşandığını gösterdi. TBMM Deprem Araştırma Komisyonu’nun tutanakları, topu başkasına atma konusunda ne kadar mahir olduğumuzu bir kez daha gösterdi.
Bülent Sarıoğlu’nun aktardığına göre, İnşaat Müteahhitleri Konfederasyonu Genel Başkanı Tahir Tellioğlu, emekli olup evde “yengeden sıkılan” inşaat mühendislerinin yapı denetim firması kurduğunu, bu kurumlara alınan teknik personelin kıraathanelerde oturup imza attığını, gerçek denetim yapmadığını anlattı. Tellioğlu’nun şu sözleri dikkat çekici;
“Türk Ticaret Kanunu müteahhiti ne diye tanımlamış? Ticari müteşebbis yani fenni ve teknik konulardan anlamayan kişi. Oysa denetçi arkadaşımız her aşamada ‘Kardeşim sakın, kolonu delemezsin, kıramazsın’ diye ikaz etse bunların önünü almış oluruz.”
Harita Mühendisleri Odası yöneticileri ise müteahhitlerin sorumluluğundan başlayıp, belediyelerin yükümlülüklerine yerine getirmemesine kadar birçok ihmal sıraladı ve “Bugünkü sisteme göre, projeyi kim yapıyorsa denetimini de kendisi yapmış oluyor. Maalesef Türkiye genelinde böyle bir yanlış uygulama var” değerlendirmesi yaptı. Sonuçta, çöken binalardaki sorumluluk konusunda herkes topu birbirine attı.
Konu, olası bir depreme kadar kapandı.
Paylaş