Korona geçse bile mentorsuz olmaz...

Dünya’da biyolojik ve ekolojik tahribatın önü alınmadığı sürece salgınların devam edeceği iddiası bilim insanlarına ait.

Haberin Devamı

COVID-19 ile vedalaşılsa bile, aşı ve koruyucu sağlık hizmetleri konusunda etkin olan bir kurumun varlığı, bundan sonra çok önemli olacak. İşte bu nedenle Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü, eski gücüne ve yapısına kavuşturulmalı.

Bu konu, önce TTB’nin raporu, ardından CHP’nin yasa teklifi ile siyasetin önüne geldi. Meclis’te pandemi ile ilgili yapılan her konuşmada, kurumun eski üretken yapısına kavuşmasından bahsedilmediği gün yok.

27 Mayıs 1928 tarihinde, savaştan yeni çıkan ülkede, halk sağlığının korunması amacıyla kurulan Hıfzıssıhha, tarih yazdı. BCG, kuduz, çiçek, Tifüs, Boğmaca, influenza virüsü, Newcastle virüsü aşıları, serum, akrep, yılan sokmalarına ve gazlı kangren anti serumları üretildi. Enstitüde en son 1987 yılında AIDS Araştırma Merkezi kuruldu. Ancak, 2002 yılından itibaren uygulanan “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” kapsamında önce Sağlık Bakanlığı’na bağlandı. 2011’den itibaren de tümüyle aşı ve laboratuvar çalışmalarına kapatıldı.

Haberin Devamı

Şimdi, Türkiye koronavirüs ile mücadele kapsamında üniversitelerdeki aşı çalışmalarının sonucunu bekliyor. Bunlardan bazıları Faz 1 deneme aşamasına geldi. Ancak, hocaların koordinatör bir kurumun başkanlığında, bir arada yapabileceği çalışmadan daha erken sonuç alınabileceği konuşuluyor. CHP’nin teklifinde, “aşı, serum, ilaç ve test materyali geliştirmek ve üretmek üzere araştırmalar yapmak ve halk sağlığının korunması ve temel laboratuvar hizmetlerini yürütmek amacıyla Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Başkanlığı’nın yeniden açılması gerekmektedir” deniliyor.

Ancak geç değil, kapımızı her an başka bir salgın çalabilir.

Mentorluk yapacak, çalışmaları yönetecek, uzman bir kuruma ihtiyaç olduğu kesin.

BEZELYE HÂLÂ EN İYİ EĞİTİM ARACI

HERKES,
ortaokul sıralarında Gregor Mendel’in bezelyeleriyle anlatılan genetik geçiş derslerini anımsar. Bezelyelerin hâlâ en iyi genetik anlatım aracı olarak kullanıldığı bilinir. Bu konuya aklımıza getiren Mendel’in değil, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un bezelyeleri oldu.

Çünkü, CHP İzmir Milletvekili Mahir Polat, evrim teorisi, mutasyon, doğal seçilim yoluyla değişim gibi konulara müfredatta yeterince yer verilmediğini gerekçesiyle önerge verdi ve “Evrimin modern biyolojinin temel taşı olduğu düşünüldüğünde müfredattaki alanı yeterli midir?” diye sordu. Ve Bakan Selçuk, bezelyelerden başlayıp, saf döl-melez döle kadar tüm ayrıntısıyla anlattı.

Haberin Devamı

Umut Erdem’in ilettiğine göre, Bakan Selçuk, 8. sınıflardaki öğrencilere, DNA ve genetik kod ile ilişkili kavramları açıklamaları ve aralarındaki ilişkileri keşfetmeleri, kalıtım, mutasyon, modifikasyon, adaptasyon, seçilim, varyasyon ve genetik konularında bilgi erildiğini anlattı.

Bakan, bu kapsamda, “saf döl, melez döl, baskın ve çekinik gen” kavramlarına değinildiğini, karakter çaprazlamaları ile ilgili problemler çözüldüğünü, çaprazlamalarda sadece bezelye karakterlerinin kullanıldığını, insanda çocuğun cinsiyetinin babadan gelen eşey kromozomu ile belirlendiğinin anlatıldığını da aktardı.

Soru önergesine verilen yanıt, 8 ve 10 sınıfta görülen fen ve biyoloji ders konularının neredeyse tamamını içerdi. Ancak evrim teorisinden tek kelime edilmedi, asıl soruya yanıt verilmedi.

Haberin Devamı

UYUŞTURUCU YİNE BİR NUMARA

GEÇEN
yıl af niteliği taşıyan infaz düzenlemesi yapıldığında, belli suçlar kapsam dışında tutulmuştu. Bunlardan biri uyuşturucuydu. Aradan geçen sürede, cezaevlerinin profili çıkarıldı. Doğal olarak uyuşturucu suçları ilk sırada olmaya devam ediyor. Şimdi hem TBMM hem Adalet Bakanlığı, bu suçluların rehabilitasyonu konusunda ne yapılabileceğine kafa yoruyor.

Turan Yılmaz’ın aktardığına göre, TBMM Dilekçe ve İnsan Hakları Komisyonlarının ortak toplantısında bu konu gündem oluşturdu. Toplantıya katılan Kamu Denetçisi Yahya Akman, neler yapılması gerektiğini şöyle aktardı:

“Özellikle son iki yılda, mahkemelerimizin satıcıydı, içiciydi, kullanıcıydı şeklindeki mükerrer tanımlamaları neticesinde, cezalar üst limitten verilmeye başlayınca, bugün cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü olarak en çok uyuşturucu suçları var. Yani, terör değil, birinci sırada uyuşturucuyla alakalı tutuklu ve hükümlüler bulunuyor.

Haberin Devamı

Bu konuya kafa yoran insanlarla yaptığımız istişarelerde, TBMM’nin mevzuat anlamında bir çalışma yapması gerektiği noktasında ortak görüş oluştu. Bu kişilerin içeri girmelerini önleyici çalışmalardan başlayarak, acaba bu bir ıslaha neden oluyor mu? Uzun süreli cezalar nelere sebebiyet veriyor? Yani hem sosyal ve hem cezai açıdan gözden geçirilerek bir mevzuat değişikliğine ihtiyaç duyduğu kanaati oluştu.”

Uzun süreli, katlamalı cezaların, rehabilitasyon ve caydırıcılık açısından pek de işlevsel olmadığı görüşü oluştuğu ortaya çıktı. Bu nedenle farklı bir açıdan bakmanın zamanı geldiği anlaşılıyor.

Yazarın Tüm Yazıları