SON günlerde, hem yakın çevremden hem de okuyuculardan; ABD’de yaşanan krizin Türkiye’de sigorta sektörünü nasıl etkileyeceği ve bu süreçte tüketicilerin zarar görüp görmeyeceği yönünde sorular almaya başladım.
Haksız da sayılmazlar. Bakıyorsunuz, dünyanın en büyük sigorta devi AIG (American International Group) ki, bu şirket Türkiye’de de faaliyet gösteriyor, batmanın eşiğine geliyor ve Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) 85 milyar kaynak aktarması ile şimdilik iflastan kurtuluyor.
Finans sektörü, özellikle de sigortacılık güven üzerine kuruludur. Bir taraftan dünyanın en büyük sigorta devlerinin birinin iflasın eşiğine gelmesi, Diğer taraftan ABD’deki krizin artarak devam edeceği, Avrupa ülkelerine de yansıyacağı, diğer sigorta şirketlerinin de bundan etkileneceği yönündeki söylentiler güven unsurunu zedelediği gibi, tüketicilerin yani, sigortalıların da kafalarında da soru işaretleri doğuruyor.
Geçenlerde Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği Başkanı Hulusi Taşkıran ile sohbetimiz sırasında, krizin Türk sigorta sektörüne olası etkilerini sordum.
AIG NEDEN İFLASIN EŞİĞİNE GELDİ
Hulusi Taşkıran’ın yorumlarına geçmeden önce şunun altını çizeyim. Sigorta şirketleri öyle ’pat’ diye birden bire batmazlar. Ya kötü yönetimden ya da piyasa şartlarından dolayı zor duruma düşerler. Piyasa şartları ile kastımız da, hasar ödeyemez hale gelmek değil. Nitekim AIG’nin iflasın eşiğine gelmesinin iki nedeni var. Birincisi, elindeki fonları riskli yatırım alanlarına yönlendirmesi. İkincisi ise, AIG’nin finans sigortası dedikleri, fonlara yatırılan paralara sigorta güvencesi vermesi.
Buradan yola çıkıp, her iki durumu da Türk sigorta sektörüne uyarlarsak. Türk sigorta şirketleri yatırımlarını riskli alanlara yapmıyorlar. Ağırlıklı devlet tahvili, hazine bonosuna yöneliyorlar. Ve Türk sigorta sektöründe finans sigortası yaygın değil. Sigorta şirketleri riskli olduğu için bu sigortayı yapmıyorlar.
Daha açık ve basit anlatım ile... Türkiye’deki sigorta şirketleri sattıkları poliçeler karşılığında prim alıyorlar ve bu primleri de bir havuzda topluyorlar. Toplanan bu paraların bir kısmı ile kendilerine yurtdışından reasürans koruması satın alıyorlar yani, dünyanın büyük reasürans şirketlerine kendilerini sigortalatıyorlar, bir kısmını demin belirttiğimiz risksiz yatırım alanlarında değerlendiriyorlar. Küçük hasarları kendi ödüyorlar, büyük hasarları ise yurtdışındaki reasürans şirketleri karşılıyor. Sistem en basit haliyle böyle işliyor. Sizin anlayacağınız hayali paralarla oynayıp, finans sihirbazlığı yapmıyorlar.
ABD’DEKİ SAADET ZİNCİRİ
Şimdi diyeceksiniz ki; peki, Türkiye’de böyle de Amerika’da ne yapıyorlar? İşte onu da Hulusi Taşkıran anlattı.
Taşkıran’ın bahsettiği konu ise hayat sigortaları. ABD’de hayat sigortaları dediğiniz zaman bir durup düşüneceksiniz. Öyle bizdeki gibi ufak rakamlar değil. Fonların toplamı 10 milyar doların çok üzerinde ve ABD’nin Gayri Safi Milli Hasılası’nın (GSMH) neredeyse yüzde 80’ine karşılık geliyor. Bu yüzden de hayat sigorta şirketleri ya bankaların sahipleri ya da büyük ortakları. Ellerindeki fonlarla da her yeri yönetebiliyorlar.
Hulusi Taşkıran, ABD’de hayat sigortacılığının nasıl çalıştığını şöyle anlatıyor: "Sigorta satıcıları ki, bunlar çok profesyoneller, 35-40 yaşındaki genç kişilere gidiyorlar ve ’hayat sigortası yaptırın, size 20 yıl sonra 10 milyon dolar vereceğiz’ diyorlar. Karşılığında ise öyle yıllarca ödenecek bir prim falan da istemiyorlar. İstedikleri sadece 2 milyon dolarlık ev ipoteği. Tabi bir de şartları var. Sigara içiyor olmamanız ve önemli bir rahatsızlığınız bulunmaması. Amerika’da birçok kişi böyle hayat sigortası yaptırıyor. Size de 10 milyon dolarlık sadece vefat riskini içeren bir poliçe veriyorlar. Şirketler de bu topladıkları ipoteklerle bankalardan düşük faizli kredi alıp, yüksek faiz veren ülkelere ve fonlara bu paraları yatırıyorlar. Sistem böyle işliyor. Yani, ortada dönen bir para yok. Sadet zinciri gibi. İşte o yüzden zincir bir yerde kırıldı mı, arka arkaya iflaslar geliyor."
ENDİŞE EDECEK BİR DURUM YOK
Peki bizde böyle bir durum yaşanabilir mi? Açıkçası, mümkün değil. Çünkü Türkiye’deki kanunlar böyle durumlara izin vermiyor. Bırakın şirketlerin bu tür oluşumlar içine girmesini, sigortalılardan topladıkları paraları bile yatıracakları alanlar kanunlarla sınırlandırılmış durumda. Ve bu kanunlar, sigortalıların birikimlerinin çok az bir miktarının döviz, borsa gibi riskli alanlarda değerlendirilmesine imkan tanıyor.
Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Türk sigorta sektörü ve sigortalılar yurtdışındaki bu tür krizlerden pek etkilenmezler. Çünkü bizde gerçek anlamda sigortacılık yapılıyor, para sihirbazlığı ile uğraşılmıyor. Dolayısıyla endişeye kapılacak bir durum yok.
Laf aramızda, aman sigortacılar duymasın, bu tür krizler sigorta şirketlerinin bir ölçüde işine bile yarıyor. Nasıl diyeceksiniz. Kriz ortamında faizler yükseliyor ve sigorta şirketleri de faizden para kazanıp, mali karlarını artırıyor.