Konu, trafik kazalarında, trafik sigortasından ödenen sakatlık tazminatı. Vatandaşlar, daha doğrusu mağdurlar, ‘kazada sakat kalmışız, sigorta şirketi tazminat ödemiyor, mahkemelerde uğraşıyoruz’ diye şikayet ediyor; sigortacılar ise, ‘yetkisiz kurumların verdiği sakatlık raporları yüzünden asıl biz mağdur oluyor, kime, ne ödeyeceğimizi bilemez hale geldik’ diye yakınıyor.
HERKES BİRBİRİYLE MAHKEMELİK
Şikayetlerin sayısı artınca durum nedir, ne değildir diye araştırdım; tüm tarafları da dinledim. Gerçekten de ortada bir gariplik var. Öyle ki, rakamlara baktım, sigorta şirketleri sadece bu yılın 6 aylık döneminde trafik kazalarından dolayı, trafik sigortasından 22 milyar TL sakatlık ve vefat tazminatı ödemiş ama ödemedikleri tutar 69 milyar TL’ye yakın. Bunun bir kısmı da sakatlık tazminatından kaynaklanıyor.
Neden ödememişler? Ya sakatlık raporlarını inandırıcı bulmamışlar ya da alınması gereken yerden rapor alınmamış, yetkisiz yerlerden raporlar alınmış ve anlaşmazlıklar mahkemelere yansımış, mahkeme-lerin vereceği kararlar bekleniyor. Mahkemeye yansıdığı için de tazminat ödenmiyor. Bu şekilde ödenmeyen tazminat tutarı 69 milyar TL ve mahkemeler de en az iki-üç yıl sürüyor.
Durum öyle hale gelmiş ki, vatandaş, sigorta şirketi ile mahkemelik; sigorta şirketi hem vatandaşla hem de yetkisi olmadığı halde sakatlık raporu veren kurumlarla mahkemelik. Şaşıracaksınız; bugün, sakatlık başvurularının yüzde 99’unu yetkili olmayan sağlık kurum ve kuruluşlarından alınan raporlardan oluşuyor.
SİGORTA ŞİRKETİ İNANMIYOR
Peki, niye böyle? Biraz araştırdım. Adli tıp kurumundan tutun da, başka birçok kurumlara kadar herkes trafik kazalarında sakatlık raporu verir hale gelmiş. Vatandaş trafik kazası geçiriyor, trafik sigortasından tazminat alınabilmesi için sakatlık ya da başka adıyla engelli raporuna ihtiyaç var… Bir kuruma başvuruyor, o kurum yüzde 10 engelli raporu veriyor; araya birileri giriyor, başka bir kuruldan rapor düzenleniyor, bu sefer sakatlık oranı yüzde 30 oluyor. Başka versiyonu da var. Sakatlık raporu alınacaksa; trafik sigortasından daha fazla tazminat alınması için bilerek yüksek sakatlık oranları yazan kurumlar var, onlara müracaat ediliyor.
Bu kadarla da bitmiyor. Aynı sakatlığa kimi kurum yüzde 30 rapor verirken, bir başka kurum yüzde 10 veriyor. Sigorta şirketi yerse. Kanan da var, kanmayan da. Anladığım kadarıyla sakatlık raporlarının yüzde 90’ı yetkisiz kurumlardan verilmeye ve şirketler astronomik tazminatlar ödemeye başlayınca, hatalı engelli raporları konusunda bu işten rant elde eden birtakım grupların sistemden yararlandığı tespit edilince artık sigorta şirketleri yememeye başlamış.
KAMU görevlileri ile emeklilerinin iki yıllık ekonomik, özlük ve sosyal haklarının görüşüldüğü 7. Dönem Toplu Sözleşme süreci Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun zam kararı ile sonuçlandı ve 4 milyon memurun 2024 ve 2025 yıllarında alacağı zam oranları da belli oldu. Buna göre, görevdeki memurlar maaşlarını; 2024’ün ilk 6 ayında yüzde 15, ikinci 6 ayında yüzde 10 ve 2025’in ilk 6 ayında yüzde 6, ikinci 6 ayında ise yüzde 5 zamlı alacak. Enflasyon farkı da 6 aylık dönemler halinde verilecek.
Memurların 2024 Ocak ayında alacakları zam oranı, TÜİK’in, 2023 Temmuz-Aralık enflasyon rakamını açıklaması ile netleşecek, çünkü enflasyon farkı belli olacak. Merkez Bankası’nın açıkladığı enflasyon oranı üzerinden hesaplarsak; 2023 yılsonu enflasyon tahminini yüzde 58 olacak. Yine tahmini maaşları etkileyecek enflasyon farkı da yaklaşık yüzde 25 olacak. Toplu sözleşme zammının üzerine yüzde 25 enflasyon farkı da eklendiğinde kamu görevlileri 2024’ün Ocak ayında yaklaşık yüzde 40 maaş zammı alacaklar.
Enflasyonun yüzde 60-62 arasında olması durumunda enflasyon farkı daha da yüksek olacak, maaş zamları da buna göre artacaktık. Şimdilik hesabı Merkez Bankası’nın yüzde 58’lik enflasyon tahmini üzerinden yapalım; toplu sözleşme zammı ve enflasyon farkı ile birlikte memurlar ocak ayında yaklaşık yüzde 40 zam alacaklar.
SEYYANEN ZAM
2023’ün Temmuz ayında kamu çalışanlarına 8 bin 77 lira seyyanen zam yapılmıştı. Seyyanen zam yapılmasını öngören madde yasada, “6. Dönem Toplu Sözleşme hükümleri gereğince kamu görevlilerinin aylık ve ücretlerinde 1.7.2023-31.12.2023 tarihleri arasındaki dönem için enflasyon farkı dahil yapılması öngörülen artışa ek olarak (15.965) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda ilave ödeme yapılması öngörülmektedir” şeklinde
yer almıştı.
Bu çerçevede görevdeki memurlar temmuz maaşlarını; toplu sözleşme zammı, üzerine enflasyon farkı, bunun da üzerine 8 bin 77 lira seyyanen zamlı almıştı. Böylece en düşük memur maaşı 22 bin liraya çıkmıştı. Seyyanen zamla birlikte ortalama memur maaşı da 25 bin liraya yükselmişti. 2024 Ocak ayındaki zamda ise enflasyon farkında 8 bin 77 liralık seyyanen zam dikkate alınmayacak.
Yaklaşık 4 milyon memur ve 2.5 milyon memur emeklisinin 2024-2025 yılları için mali ve sosyal haklarının belirlendiği 7. Dönem Kamu Toplu Sözleşme süreci Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun kararı ile sonuçlandı. Kamu görevlileri ile emeklilerinin iki yıllık ekonomik, özlük ve sosyal haklarının görüşüldüğü 7. Dönem Toplu Sözleşme görüşmeleri 1 Ağustos’ta başladı. Görüşmeler sonucunda kamu işveren heyeti ile Memur-Sen, 2024 ve 2025’teki zam oranı dışında tüm konularda anlaşırken, zam kararı için Kamu Görevlileri Hakem Heyeti devreye girdi.
Kamu Görevlileri Hakem Heyeti kararını 31 Ağustos’ta açıkladı. Memur ve memur emeklilerine; 2024’ün Ocak-Haziran döneminde yüzde 15, Temmuz-Aralık döneminde yüzde 10 ve 2025’in Ocak-Haziran döneminde yüzde 6, Temmuz-Aralık döneminde de yüzde 5 zam uygulanacak. Yine Hakem Heyeti’nin kararına göre de enflasyon farkı 6 aylık dönemler halinde verilmeye devam edecek. Hem görevdeki memurlar hem de memur emeklileri, ocak-temmuz, temmuz-aralık olmak üzere senede iki kere maaşlarını zamlı alıyor. Zam oranları ise toplu sözleşmeye göre belirleniyor; üzerine, geçmiş 6 aylık enflasyondan kaynaklı fark oluşursa da bu fark maaş zammına yansıyor.
ENFLASYON FARKI OLACAK
Buna göre memur ve emeklileri 2024’ün Ocak ayında toplu sözleşmeden kaynaklı yüzde 15 zam alacaklar. Enflasyon farkına konu olacak Temmuz-Aralık enflasyonu ise TÜİK tarafından 3 Ocak 2024’te açıklanacak. Alınacak zam oranını asıl belirleyecek olan da enflasyon farkı. Temmuz-Aralık, 6 aylık enflasyonun ne olacağını şimdiden bilmek mümkün değil.
Merkez Bankası, 2023 yılsonu enflasyon tahminini yüzde 58 olarak açıkladı. Bu durumda memur ve emeklileri için oluşabilecek enflasyon farkı yaklaşık yüzde 25 olacaktır. Yüzde 25 enflasyon farkının üzerine yüzde 15’lik toplu sözleşme zammı eklendiğinde görevdeki memurlar ve emeklileri 2024’ü Ocak ayında yine yaklaşık yüzde 40 maaş zammı alacaklardır. Nitekim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, toplu sözleşme görüşmeleri sırasında ocak ayında yüzde 40-45 arası zam artışı olacağına değinmişti.
Bu çerçevede bugün 9 bin 489 lira olan en düşük memur emeklisinin maaşı, 2024’ün Ocak ayında yüzde 40 zamla 13 bin 284 liraya çıkacak ve ek ödeme ile yeni senenin başında en düşük emekli aylığı 13 bin 815 lira olacak.
İşte, tüm merak edilenler...
1- Emekli aylığı nasıl hesaplanıyor?
Emekli maaşı çalışanın ortalama aylık kazancı ile aylık bağlama oranının çarpımı sonucunda bulunuyor. Aylık kazançta, sosyal güvenlik kurumuna bildirilen prime esas kazanç önemli. Emekli maaşında, enflasyon oranı ve büyüme oranı gibi etkenlerde rol oynuyor. Aylık bağlama oranı ise, sigortalının malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarında toplam prim ödeme gün sayısının her 360 günü için yüzde 2 olarak uygulanıyor.
2- Emekli maaşının hesaplanmasında dönemsel fark var mı?
Var. 2000 yılı öncesi, 2000 yılı ve 2008 yılı sonrası olmak üzere farklı dönemlere göre maaş hesaplaması yapılıyor. 2000 yılından itibaren tüm yılların kazançlarına göre emekli maaşı hesabı yapılıyor. Şöyle anlatayım. 1999 öncesi için aylık bağlama oranı yüzde 60’lardaydı ve yüzde 76’ya kadar yükseliyordu. 1999 sonrasında sistem değişti ve 10 yıl içinde aylık bağlama oranı yüzde 35, sonraki her yıl için yüzde 2 ve 25 yıldan sonra her bir yıl için yüzde 1.5 artış yapılarak hesaplanmaya başladı. 2008 yılından sonra aylık bağlama oranı yüzde 50’ye düşürüldü. İşte, emekli maaşının düşük olmasının nedeni de bu. Aylık bağlama oranı düştükçe emekli maaşı da azalıyor. Dönemsel olarak bakıldığında; 2000 ve sonrasında prime esas kazanç, güncelleme katsayısı ile aylık bağlama oranının çarpımın sonucu maaş hesaplanırken, 2008 sonrasında aylık kazanç ve aylık bağlama oranının çarpımı ile maaş hesaplaması yapılmaya başlandı.
SÜRE Mİ KAZANÇ MI
3- Uzun yıllar çalışmak emekli aylığını artırır mı?
Önemli olan uzun yıllar çalışmak değil, brüt kazancın, dolayısıyla da SGK bildirilen primlerin yüksek olması. SGK’ya yatırılan primler ne kadar yüksek olursa, emekli maaşı da o oranda yüksek olur.
Trafikte toplam araç sayısı 27.7 milyon. Bunların 5.6 milyonu trafik sigortası olmadan trafikte dolaşıyor. Yani, trafikteki toplam araçların yüzde 20’si sigortasız. Peki, bundan birkaç yıl öncesine kadar durum neydi? Araçların yüzde 25’i sigortasızdı ki, bu oran yüzde 30’lara kadar çıkmıştı. Şimdilerde ise yüzde 20’lerde. Evet, zorunlu sigortadan bahsediyorsak, bu oran da yüksek ama geçmişe göre mukayese edilirse, sigortasız araç sayısı azalıyor.
DÖRT OTOBÜSTEN BİRİ SİGORTASIZ
Demek ki, neymiş, trafik sigortasındaki fiyat artışları, sigortasız araç sayısını artırmıyormuş. Çünkü son birkaç yılda her şeyin değeri arttı. Trafikte başkasının aracına vereceğiniz zarar karşısında ödenecek bedel ya da ölümlü kazaya karıştığınızda ödenecek bedeni tazminatlar ciddi boyutlara ulaştı. O nedenle trafikte hiçbir sürücü sigortasız dolaşacak kadar cesur değil.
Şimdi diyeceksiniz ki, ne güzel işte, trafikte, sigortasız araç sayısı azalıyor. Öyle de maalesef başka sorun ortaya çıktı. Araç bazında bakıldığında durun vahim. Mesela, son dönemde kazaların sıkça yaşandığı yolcu otobüslerinde sigortasızlık oranı yüzde 29’a yakın. Daha açık bir anlatımla, neredeyse her 4 otobüsten 1’i sigortasız. Bu durum hem otobüsle seyahat edenleri hem de otobüslerle kazaya karışan diğer tüm araç sahiplerini olumsuz etkileyecek bir durum. Düşünsenize, otobüsün sürücüsü uyuya kalıyor, kazaya karışıyor, en ez üç beş araca ve o araçlardaki kişilere zarar veriyor ama otobüsün trafik sigortası yok.
MOTOSİKLETLERDE DURUM VAHİM
Bitmedi; daha da vahimi var. Motosikletler... Trafikteki toplam motosiklet sayısı 4 milyon 660 bine yakın. Bunların sadece 1.6 milyonunun trafik sigortası var, 3 milyonu sigortasız. Başka bir ifadeyle motosikletlerin yüzde 66’sına yakını trafikte sigortasız dolaşıyor. Daha da vahimini söyleyeyim. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün rakamlarına baktım. Sadece bu yılın 7 aylık döneminde, ölümlü ve yaralanmalı kazalarda en çok kazaya karışan araç türleri arasında ilk sırayı otomobiller alırken; ikinci sırada motosikletler geliyor. 7 ayda 48 bine yakın motosiklet ölümlü ve yaralanmalı kazaya karışmış.
Bu kadar kazaya karışan bir araç grubunun neredeyse dörtte üçünün sigortası yok. Açıkça söyleyeyim, bu durum toplum için ciddi tehlikedir. Anlayacağınız, trafikte, motosikletle kazaya karışmayın derim, mağdur olursunuz. Konu otobüsler ve motosikletlerse, mutlaka denetimlerin sıkılaştırılması gerekiyor. Hele ki, trafikte hem kendi canını hem de başkalarının canını hiçe sayarak, ya kaldırımlardan ya araç aralarından gitmeye çalışan motosikletler konusunda tedbir alınmalı.
Cevap: 8 Eylül 1999 tarihinden sonra göreve başlayan memurlar, askerlik borçlanmasıyla memuriyet başlangıcını 8 Eylül 1999 tarihinden önceye çekerek, EYT’den yararlanamıyorlar. Bu durumda EYT kapsamına girmiyorsunuz.
4600 PRİM GÜNLE TAZMİNAT ALINABİLİR
Soru: Mayıs 2008’den sonra ilk sigorta kaydı olan biri 5400 prim ödeme gün sayısını doldurduğu tarihte beş senedir çalışmakta olduğu işyerinden beş yıllık kıdem tazminatımı verin işten ayrılıyorum diyebilir mi? Söz konusu apartman site görevlisi. Fikret V.
Cevap: Kapıcılar ya da site görevlileri mevzuat gereği işçi statüsünde çalışırlar. 30.4.2008 tarihi ile 31.12.2008 tarihleri arasında ilk sigortalılığı olan çalışanlar için 4600 prim gün sigortalılık süresi olmak kaydıyla SGK’dan kıdem tazminatına esas yazısı alarak işten ayrılabilirler ve bu durumda kıdem tazminatı da ödenmek durumundadır. Sizin durumunuzda kapıcı beş yıllık kıdem tazminatını talep edip, işten ayrılabilir. Tazminat ödenirken de kendisine verilen yardım, ikramiye, kapıcı konutu bedeli, yakıt gideri gibi sürekliliği olan tüm ödemeler brüt ücrete ilave edilerek, kıdem tazminatına konu olur.
EYT’YE YENİDEN BAŞVURMANIZA GEREK YOK
Çünkü bir taraftan sosyal medya hesaplarından, diğer taraftan okuyuculardan aylardır ciddi baskı var. Bizim uğradığımız haksızlığı niye gündeme getirmiyorsun, neden çekiniyorsun da yazmıyorsun, neden bize destek olmuyorsun, ne zaman bizim sorunlarımıza değineceksin diye; hemen hemen her gün mesaj yağıyor. Öyle ki, ne zaman sosyal güvenlik ile ilgili bir yazı yazsam, aynı gün binlerce kişi sosyal medya hesaplarından mesaj yağmuruna tutuyor.
Konu, 8 Eylül 1999 öncesi sigorta girişi olanların EYT’den yararlanıp emekli olmaları, 8 Eylül 1999 sonrası girişi olanların ise 58-60 yaşında emekliliğe hak kazanacak olmaları. Peki, ne diyorlar? Birkaçını paylaşayım: “SGK’nın adaletsiz emeklilik sistemini de yazsanız ya. Akranları arasında 17 yıllık emeklilik farkı oluştu. EYT düzenlemesi ile işyerinde çalışma barışı bozuldu. Aynı yaşta biri 43, diğeri 60 yaşında emekli oldu.” “Çalışanlar arasında emeklilik şartlarında 17-20 yıllık fark adil, makul ve ölçülü değildir.” “1 güne 1 aya 1 yıla 17 yıl geç emeklilik olmaz.” “1 gün geç SSK girişi ile 17 yıl geç emekliliğe hayır. Emeklilikte adalet istiyoruz.” “1999 SGK girişli, 5000 gün primli 43 yaşındaki kardeşi EYT’li, 2000 SGK girişli 6500 gün primli 46 yaşındaki abisi EYT’li değil.”
KADEMELİ EMEKLİLİK GELİR Mİ
Söylemler böyle uzayıp gidiyor. Ne istiyorlar? Haksızlığa uğradıklarını savunuyorlar. Emekli olmak istemiyorlar ama adil, adaletli, kademeli emeklilik istiyorlar. Bu kişiler –ki, sayıları milyonları buluyor- Emeklilikte Adalet Derneği adında bir de dernek kurmuşlar.
8 Eylül 1999 sonrası sigorta girişi olanlar için kademeli emeklilik konusu hükümetin gündeminde mi; bu yönde bir çalışma var mı? Öncelikle şunu belirteyim. Bugün için bu konu ne hükümetin gündeminde ne de bu konu hakkında bir çalışma var. Doğrudur; EYT düzenlemesi sırasında bu konu da gündeme geldi ama gelir gelmez de gündemden kalktı. İleride ne olur; onu bilemem ama bugün için bir çalışma olmadığını biliyorum.
BİR GECEDE ŞARTLAR DEĞİŞTİ
Peki, EYT düzenlemesi ile 2.5 milyon kişi emekli edilirken, milyonlarca kişiye haksızlık mı yapıldı? Kısaca bir durum değerlendirmesi yapayım. Malum, sosyal güvenlikte reform adı altında birçok düzenleme yapıldı ve bu düzenlemeler ile emeklilik şartları ve koşulları değiştirildi. Bu kapsamda; 8 Eylül 1999 tarihi ve öncesi işe girenler, 8 Eylül 1999 tarihinden sonra ve 30 Nisan 2008 tarihi arasında işe girenler, 30 Nisan 2008 tarihinden sonra ilk kez sigortalı olanlar için emeklilik şartları birbirinden farklılaştı.
Bu düzenlemeler arasında 8 Eylül 1999 tarihinin şöyle bir önemi var. Bu tarihten önce sigortalıların emekli olabilmeleri için kadın çalışanların 20 yıllık sigortalılık süresi ve 5 bin gün prim ödemiş olması; erkek çalışanların da 25 yıllık sigortalılık süresi ve 5 bin gün prim ödemiş olması gerekiyordu ve emeklilik için yaş şartı aranmıyordu. 1999’un Eylül ayında sosyal güvenlik sisteminde yapılan değişiklikle; sigortalılık süresi, prim gün sayısına ek olarak emeklilik için bir de yaş şartı getirildi. Emekli olabilmek için emeklilik yaşı kademeli olarak kadınlar için 58, erkek çalışanlar içinse 60’a çekildi ve prim gün sayısı da 7 bin güne çıkarıldı. Hal böyle olunca da bir gecede yapılan değişiklikle çalışanlar yılını, prim gün sayısını doldursa da emeklilikte yaşa takıldı.
Borsada yaşanan ralli BES’e de yansıdı, tasarruflarını hisse fonlarında değerlendirenler rekor seviyede getiri elde etti. Sene başından bu yana Bireysel Emeklilik Sisteminin (BES) getirisi, yüzde 46.21 olurken, aynı dönemdeki yüzde 31.14’lük enflasyon ile mukayese edildiğinde BES katılımcıları birikimlerine enflasyonun 15 puan üzerinde getiri sağladı. Faizli fonların getirisi yüzde 45.93 olurken, faizsiz fonlar ise yüzde 47.25 getiri sağladı. Böylece; birikimlerini faizsiz fonlarda değerlendirmeyi tercih edenler enflasyonun 16.1 puan üzerinde, faizli fonlarda değerlendirmeyi tercih edenler ise enflasyonun 14 puan üzerinde getiri sağlamış oldu.
DOLAR, HİSSE, FAİZİ GERİDE BIRAKTI
Sene başından bu yana diğer yatırım araçlarının getirilerine bakıldığında ise birikimlerini mevduatta değerlendirmeyi tercih edenler yüzde 13.25, altında değerlendirmeyi tercih edenler yüzde 52.68, dolarda değerlendirmeyi tercih edenler yüzde 44.76, BIST-100’de değerlendirmeyi tercih edenler ise yüzde 39 getiri elde ettiler. Buna göre sene başından bu yana BES’in getirisi; altın, dolar, hisse ve mevduatın çok üzerinde olurken, bir tek altının gerisinde kaldığı görüldü.
ENFLASYONUN 30 KATI GETİRİ
Buraya kadar anlattıkları BES’teki ortalama getiriler. Yani, tüm emeklilik fonlarının ortalaması hesaplandığında sene başından bu yana BES’teki getiri yüzde 46.21 oldu. Emeklilik fonları bazında incelendiğinde ise ortaya farklı bir tablo çıkıyor. Sene başından bu yana en yüksek getiriyi hisse fonları sağladı. Birikimlerini hisse fonlarında değerlendirmeyi tercih edenler yüzde 58.2 getiri sağladı ki, bu enflasyonun 27 puan üzerinde getiri anlamına geliyor. Örneğin, temmuz ayının başında fon tercihini değiştirip, hisse fonlarını tercih edenlerin; bir buçuk ayda tasarrufları yüzde 38.8 arttı. Aynı dönemde yani, bir buçuk aylık yüzde 9.49’luk enflasyon ile mukayese edildiğinde ise enflasyonun neredeyse 30 katı getiri sağlanmış oldu.
YATIRIMLAR BES’E GELİYOR
Emeklilik fonlarında en yüksek getiriyi sağlayan bir başka fon ise ‘Değişken-Agresif’ fonlar oldu. Nedir, Değişken-Agresif fon? Tasarruflarını değerlendirmede fon tercihinde bulunmak yerine portföy yöneticilerine bırakan ve piyasa koşullarına göre de yatırım enstrümanlarının tamamına veya bir kısmına yatırım yapmak için kurulmuş fonlar. Sene başından bu yana Değişken-Agresif fonların getirisi ise yüzde 54.4 oldu ve bu fonları tercih edenler enflasyonun 23 puan üzerinde getiri sağladı. Sene başından bu yana benzer getiri altın fonlarında da yaşandı. Birikimlerini altın fonunda değerlendirmeyi tercih edenlerin sene başından bu yana birikimleri yüzde 52.8 arttı.
BES’te son dönemde önemli bir gelişme daha yaşandı ve getirilerin yüksek olması nedeniyle sistem, tasarruf aracının yanı sıra yatırım enstrümanı haline de geldi. Peki, bu ne demek? Devlet katkısı, yüksek getiri ve profesyonel fon yönetiminden yararlanmak için BES’e toplu para yatıranların sayısı her geçen gün artıyor. Bugün için sisteme yatırılan paraların yüzde 25’i toplu para olarak yatırılır hale geldi.