EVDE bakım yardımı hesaplara yatmaya başladı. 562 bin kişinin yararlandığı evde bakım yardımı için Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bu ay toplam 2.8 milyar liralık ödeme yapacak. Peki, evde bakım yardımı nedir ve kimler bu yardımdan yararlanabilir?
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı aracılığıyla yaşlılara, engellilere, hastalara yönelik özel yardımlarda bulunuluyor. Bu yardımlardan en çok yararlanılanı ise evde bakım desteği. Bu yılın mayıs ayında çıkan evde bakım yardımı yönetmeliği ile destekten yararlanma şartları da değişti.
AYLIK OLARAK ÖDENİYOR
Birinci koşul şu; destekten yararlanacak olan hanede kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarının asgari ücretin aylık net tutarının üçte ikisinden daha az olması gerekiyor. 2023’ün sonuna kadar net asgari ücretin üçte ikisi 7 bin 601 lira olduğuna göre; bu yılın sonuna kadar hanedeki kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı 7 bin 601 liranın altında olanlar evde bakım yardımı almaya hak kazanıyorlar. Burada dikkat edilmesi gereken hanedeki toplam gelirin 7 bin 601 liradan düşük olması yanılgısına düşülmemesi. Yani toplam değil kişi başına düşen gelirin bu tutarı geçmemesi gerekiyor.
Evde bakım desteği engelli kişinin kendisine verilmiyor; bakımını üstlenen aile bireyleri, akraba ve vasisine yani, üçüncü kişilere bu ödeme yapılıyor. Bu konuda son yapılan değişikliklerle üvey akrabalar da evde bakım parası alabiliyor. Destek kapsamında hak sahibi başına aylık 5 bin 97 lira, yıllık 61 bin 164 lira ödeme yapılıyor.
KİMLER YARARLANABİLİYOR?
Gelelim, kimler için bu desteğin ödendiğine... 18 yaşından büyükler için düzenlenen engelli sağlık kurulu raporunda; ‘ağır engelli’ veya ‘tam bağımlı’, 18 yaşından küçükler için düzenlenen engelli sağlık kurulu raporunda ise ‘ağır engelli veya ‘çok ileri düzeyde özel gereksinimi vardır’, ‘belirgin özel gereksinimi vardır’ ve ‘özel koşul gereksinimi var’ ifadelerinden birinin yer alması gerekiyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın il müdürlüklerindeki bakım hizmetleri değerlendirme heyeti tarafından engelli bireyin başkasının yardımı olmadan hayatını devam ettiremeyecek şekilde bakıma ihtiyacı olduğunun tespit edilmesi halinde engelli birey evde bakım yardımından yararlanmaya başlıyor.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), memur statüsünde çalışanlara yönelik önemli bir düzenleme yaparak, hizmet borçlanmaları ile sigorta başlangıç tarihinin öne çekilmesine imkân tanıdı. Değişiklik SGK genelgesi olarak yayımlandı. Konunun detayına girmeden önce durum neydi, kısaca özetleyeyim ki, SGK’nın yaptığı değişiklik daha net anlaşılsın.
FARKLI DÜZENLEMELER MEVCUT
Ekim 2008’den itibaren memur statüsünde (4/C) ilk defa sigortalı olanların askerlik, yurtdışı, öğrencilik gibi sürelerini borçlanmaları halinde borçlandıkları süreler, sigortalılığın başlangıç tarihini öne çekmiyordu. Aynı şekilde Ekim 2008’den itibaren memur statüsünde sigortalı olan ancak bu tarihten önce SSK, Bağ-Kur ve özel sandıklar kapsamında sigortalılığı olanların da o tarihlere yönelik yaptıkları hizmet borçlanmaları sigorta başlangıç tarihini öne çekmiyor ve bu süreleri emekliliğe saydıramıyorlardı. Bilmeyenler için şunu da belirtmekte fayda var; memurların hizmet borçlanması konusunda farklı tarihlerde, farklı düzenlemeler bulunuyor.
YARGITAY NE KARAR VERDİ?
SGK, Ekim 2008 öncesi sigortalılığı bulunan, bu tarihten sonra memur statüsünde çalışmaya başlayanların hizmet borçlanmalarına yönelik yeni bir düzenleme yaptı. Düzenlemeyi de genelge olarak yayımladı. SGK’nın değişiklik yapmasının iki nedeni var. Birincisi SGK genelgesinde özetle, “Kanunun bir maddesi ile verilen bir hakkın yine Kanunun başka bir maddesi ile yok sayılması ve borçlanma yapan sigortalılar aleyhine bir uygulamanın oluşması sonucunu doğuracaktır” diyor.
İkinci neden ise bu konuda Yargıtay’ın vermiş olduğu karar.
Kararın gerekçesini de şöyle özetleyeyim: Memur statüsünde çalışan, ancak 2010 yılında başka sigorta statüsünde olan bir sigortalı; borçlanma sürelerinin emeklilikte sayılmaması konusunda İzmir Hukuk Dairesi’nde dava açıyor. Hukuk süreci ile kafanızı fazla meşgul etmeyeyim. Mahkeme, borçlanılan sürelerin ilgili dönemlere mal edilemeyeceğine hükmedip, SGK lehine karar veriyor. Konu Yargıtay’a gidiyor ve Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, mahkemenin kararını bozuyor, sigortalı lehine karar veriyor.
KDK, neden böyle bir karar verdi? 2022’nin kasım ayında DASK’ın verdiği teminat artırılarak, inşaat birim metrekare maliyet tutarı bin 508 liradan 3 bin 16 liraya, bir konut için 320 bin lira olan en yüksek teminat tutarı da 640 bin liraya çıkarıldı ve bu artış Resmi Gazete’de yayımlandı. Nasıl ki, vergiden emekli maaşındaki artışa kadar alınan kararlar Resmi Gazete’de yayımlanarak, duyuruluyorsa; DASK, teminat artışı da kamuoyuna öyle duyuruldu.
Duyuru sonrasında da zorunlu deprem sigortası olanların yeni teminatlardan yararlanması için ek prim ödeyerek, poliçesini değiştirmesi, bir başka ifade ile zeyilname yaptırması gerekiyordu. Kimileri bu değişikliği yaptı, kimileri yapmadı. Kahramanmaraş depreminde zeyilname yaptıranların hasarları, zorunlu deprem sigorta poliçesi üzerinde yazan yeni teminatlar üzerinden; yaptırmayanların ise poliçede yazan eski teminatlar üzerinden ödendi.
KDK’NIN DASK KARARI
Depremde konutu hasar görenler, sigorta tazminatının 2022 fiyatı olan bin 508 lira üzerinden hesaplandığını, tazminatın 2023 yılı birim fiyatı olan 3 bin 16 lira üzerinden hesaplanarak ödenmesi için KDK’ya başvurdu. KDK da 2022 yılı tarifesine göre ödenen sigorta tazminatının, 2023 yılı tarifesine göre ödenmesi yönünde tavsiye kararı verdi.
Şimdi burada biraz duralım. Bu tavsiye kararı sonrası aklıma şöyle bir soru geliyor. Mesela, geçen yılın sonunda teminatlarını artıran ve depremde konutu hasar görüp de yeni teminat üzerinden DASK’tan hasarını alanların durumu ne olacak? Öyle değil mi; ek prim ödeyerek, zeyilname yapmış, poliçelerini değiştirmiş, teminatlarını artırmışlar. Bunu yapan on binlerce sigortalı var, belki daha da fazla. Şimdi, bu kişiler de, KDK’ya; ‘zeyilname yaptırmayanların tazminatlarının yeni tarife üzerinden ödenmesi yönünde karar vermişsiniz, ek prim ödeyip, teminatını artıranlar için de ödenen o primlerin iadesi yönünde karar verin’ diye şikayette bulunmazlar mı? Bence bulunurlar; haklarıdır da. Onların suçu ne?
BU İŞ SİGORTACILIKTAN ÇIKIYOR
Bu durumda KDK, ‘siz de haklısınız’ deyip, primlerin iadesi yönünde bir tavsiye kararı daha yayınlar mı? Yayınlayabilir. Açıkça söyleyeyim, bu iş artık sigortacılıktan çıkıyor. Prim almadan tazminat öde, tazminat ödediğinin primini iade et dedin mi; bunun artık sigortacılıkla falan bir alakası kalmıyor, devlet yardımı haline geliyor.
Peki, DASK, zeyilname yaptırmayanların tazminatlarını yeni tarifeden ödeyemez mi? Öyle ya, koskoca kurum, vatandaşa fazladan ödeme yapsa ne olacak? Elbette öder ama sonra ne olur; işte orasını anlatayım. DASK, Kahramanmaraş depreminde zarar gören 500 bin konut için 35 milyar TL hasar ödedi. Bunu da kendi kasasından ya da sigortalılardan topladığı primlerden ödemedi, ödeyemez de. Ne yapıyor? Her sene sigortalanan konuta, o konutlara verdiği toplam teminata göre DASK da kendini yurtdışına sigortalatıyor. Buna da sigortacılıkta reasürans deniyor. Depremde hasar olduğunda da yurtdışındaki reasürans şirketleri bu hasarın tamamına yakınını ödüyor. Sigorta sistemi böyle işliyor; hesap kitap işi yani. Reasürans olmazsa DASK ne sigorta yapabilir ne de hasar ödeyebilir. Buraya kadar sistemi nasıl işlediğini anlatabildim sanırım.
Cevap: İkramiye ile ilgili son günlerde okuyuculardan çokça soru alıyorum. Kimileri, soruyu soran okuyucu gibi yararlanıp yararlanamayacağını, kimileri ikramiyenin ne zaman yatırılacağını soruyor. 5 bin liralık emeklilik ikramiyesi konusunda tüm merak edilenlere cevap vereyim.
* İkramiye, çalışmayan emeklilere ödenecek. Emekli olup da çalışmaya devam edenler ikramiyeden yararlanamayacak.
* 1-31 Ekim tarihleri arasında bir gün bile çalışması olan ve bundan dolayı sosyal güvenlik destek primi ödeyen emekliler ikramiye alamayacak.
* İkramiye bir defaya mahsus ödenecek.
* Banka sandıklarında çalışmaya devam eden emeklilere ikramiye ödenmeyecek.
* İş göremezlik geliri alanlar, ölüm ve yetim aylığı alanlar, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünü yüzde 50 oranının altında kaybetmesi nedeniyle sürekli iş göremezlik geliri bağlanmış iken ölenlerden, ölümü iş kazası veya meslek hastalığına bağlı olmayanların hak sahipleri, yabancı ülkelerle akdedilen sosyal güvenlik sözleşmeleri uyarınca kısmi gelir veya aylık alanlar 5 bin liralık ikramiyeden yararlanacak ancak hisseleri oranında ikramiye yatırılacak. Örneğin, sigortalı eşinden dolayı yüzde 75 oranında ölüm aylığı alanlar 5000 liralık ikramiyenin yüzde 75’ini alabilecekler. Yüzde 50 oranında ölüm aylığı alanlara 5 bin liralık ikramiyenin yarısı yatırılacak. Yetim aylığı alanlar ise yüzde 25 paya göre 5 bin liralık ikramiyenin yüzde 25’ini alabilecek.
* Birden fazla dosyadan gelir ve aylık alanlara, en fazla ödemeye imkân veren bir dosya üzerinden ödeme yapılacak.
* Emekli olduktan sonra Bağ-Kur’a kayıtlı çalışmaya devam edenler ikramiye alamayacak ancak Bağ-Kur’a kayıtlı olmayanlara ikramiye yatırılacak.
Nedir, aktif/pasif oranı? Sosyal güvenlik ve sistemin sürdürülebilirliği konusunda en önemli orandır. Şöyle anlatayım: Çalışanlara aktif sigortalı; emekli, dul, yetim, malul sigortalılara pasif sigortalı deniliyor. Aktif/pasif oranı da; kaç aktif çalışanın, kaç pasif çalışanı finanse ettiğini gösteriyor.
Neden önemli? Çalışanlar prim ödeyecek, ödedikleri bu primler SGK’nın bütçesine girecek, SGK da buradan emeklilerin maaşlarını ödeyecek. Bu sayede SGK’nın, devlet bütçesine yükü azalacak ve daha önemlisi sosyal güvenlik sistemi sürdürülebilir olacak. Dünyada kabul görmüş aktif/pasif oranı 4’tür. Yani 4 çalışan, 1 emekliyi finanse ederse sosyal güvenlik sistemi sürdürülebilir olur. Sürdürülebilirlikten kastım da bütçeye yük olmadan, olsa da az yük olarak emekli maaşlarının gelecekte de ödenebilmesidir.
SGK, 2023 yılı Ocak-Ağustos verilerini yayınladı. Böylece mart ayında uygulamaya giren EYT düzenlemesinin sistem üzerindeki etkisi de ortaya çıktı. Bundan sonra yazacaklarımla kafanızı rakamlarla meşgul edeceğim ama bu konu başka türlü de anlatılamaz.
ÇALIŞAN AZALDI, EMEKLİ ARTTI
SGK verilerine göre, geçen yılın ağustos ayında işçi (4/A), Bağ-Kur (4/B), memur (4/C) statüsünde çalışanların toplamı 23 milyon 358 bin iken, bu yılın aynı döneminde bu sayı 335 bin azalarak, 23 milyon 22 bine geriledi. Aynı dönemde işçi statüsünde çalışanların sayısı 685 bin, Bağ-Kur’lu olarak çalışanların sayısı 85 bin azaldı. Yani, bu yılın ağustos ayından geçen yılın aynı dönemine göre işçi ve Bağ-Kur’lu çalışanların sayısında ciddi bir azalma var. Buna karşın memur statüsünde kamuda çalışanların sayısı ise 436 bin kişi arttı.
Yine SGK’nın son açıkladığı verilere göre; pasif sigortalıların sayısı yani sosyal güvenlik sisteminde emekli aylığı, malullük, sürekli iş göremezlik, ölüm aylığı alanların sayısı; 2022 yılının sonunda 13.9 milyon kişi iken, 2023’ün ağustos ayında 1 milyon 695 bin kişi artarak 15.6 milyon kişiye çıktı. Aynı dönemde emekli aylığı alanların sayısı 1 milyon 644 bin kişi artarak 9.4 milyondan 11.1 milyona yükseldi. Hatırlatayım; EYT için mart ayında yaklaşık 1.9 milyon kişi başvurdu, bunların da 1.6 milyonu emekliliğe hak kazandı. Çalıştıkları statüye göre emekli sayılarına da baktım. Geçen yılın sonundan ağustos sonuna kadar 1.5 milyon 4/A’lı çalışan, 115 bin 4/B’li, 58 bine yakın da 4/C statüsünde çalışan emekli olup, emekli aylığı almaya başlamışlar.
SON 15 YILIN EN DÜŞÜĞÜ
Gelelim, aktif/pasif oranına... 2022 aralık sonu itibarıyla aktif/pasif oranı 2.01. Yani, geçen yılın sonunda 2.01 çalışan ile bir emeklinin maaşı ödeniyordu. Peki, şimdi ne oldu? Ağustos sonu itibarıyla bu oran, 1.68’e geriledi. Artık 1.68 çalışan, bir emekliyi finanse ediyor. Ve bu oran son 15 yılın en düşük oranı.
O günden bu yana da asansör kazalarını, ihmalleri, hataları, denetim eksikliklerini konuşuyoruz. Bu tartışmalar da yeni değil. Son 10 yılda binlerce asansör kazaları yaşandı ve bu kazalarda 200’e yakın kişi hayatını kaybetti, bir o kadarı da yaralandı. Her kaza sonrası da aynı tartışmalar belirli süre yapıldı.
2018 yılıydı. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, o dönem, yaptığı incelemelerde asansörlerin yüzde 30’unun uygunluk belgesi alamaması ve artan kazalar nedeniyle yasal düzenlemeye gitti. O dönem, Türkiye’deki asansör sayısı 477 binin üzerindeydi ve bunun 100 bine yakını denetimlerde tehlikeli bulunmuştu. Bunun üzerine de Bakanlık, asansörlerde zorunlu sigorta uygulamasını getirmek istedi. Sigortayı da hem bina sahipleri ya da apartman yöneticileri hem de asansörün bakımından sorumlu olan kurumlar zorunlu olarak yaptıracaktı. Böylece sigortacılar bir taraftan denetim sorumluluğunu üstlenecek, diğer taraftan kazalarda zarar gören tarafların bedeni zararları karşılanacaktı.
600 MİLYON TL TAZMİNAT ÖDENDİ
2019 yılında düzenleme yapıldı ancak sadece yetkili servisler tarafından asansöre verilen bakım, onarım ve servis hizmeti ile ilgili olarak mesleki hata veya ihmaller nedeniyle bina sorumlusunun ve diğer üçüncü şahıslar tarafından ileri sürülecek zarar ve ziyan taleplerini karşılamak üzere mesleki sorumluluk sigortası yaptırılması düzenlemede yer aldı. Bu sigorta halen geçerli.
Asıl bunun dışında sigorta şirketlerinin uyguladığı asansör kazalarına karşı sorumluluk sigortası var ama zorunlu değil. Sigorta, konut ya da işyerlerindeki periyodik bakımı yapılan, markalı asansörlerde meydana gelebilecek bir kaza sonucu zarar gören üçüncü kişilerin maddi ve bedeni zararlarını karşılıyor. Sigorta ile ölüm, sakatlık, yaralanma teminatları veriliyor. Kaza sonucu ölen kişilerin yakınlarına sigortadan tazminat ödeniyor. Özellikle işyerleri, alışveriş merkezleri, büyük siteler bu sigortayı yaptırıyor ama çoğunluk yaptırmıyor, hatta böyle bir sigortanın varlığından bile bihaber. Sigorta şirketleri sadece 2023’ün ilk yarısında asansör kazaları nedeniyle 600 milyon TL’nin üzerinde tazminat ödediler.
MEĞER SİGORTASI YOKMUŞ
Peki, sorun nerede? 2019 yılında bir düzenleme yapıldı, düzenleme ile yetkili servislere sigorta zorunluluğu getirildi ama ne bu sigortayı yaptıran var ne de yaptırılıp yaptırılmadığını denetleyen. Bina yöneticileri de asansörün bakımını yapana sigortan var mı diye sormuyor. Denetleyen olmazsa, yaptırım olmazsa, soran da olmazsa; kimse de bu sigortayı yaptırmaz. Sonra da kazalarda; o sorumlu, bu sorumlu diye herkes topu birbirine atar. Sigorta olsa, denetim olsa, yaptırım olsa; bak bakalım sadece eli tornavida tutanı bakım yapsın diye oraya gönderirler mi?
Sordum, soruşturdum; 22 yaşındaki öğrencimizin hayatını kaybettiği kazada ne asansör sigortası var ne de mesleki sorumluluk sigortası var. Olmadığı için de devreye sigorta girmeyecek.
Kimileri ‘Emeklilik yaşı artıyormuş niye bu konuya değinmiyorsun’ diye soruyor, kimileri ‘Emekli maaş hesaplaması değişiyor mu, maaşlar daha da düşecek mi’ diye merak ediyor.
Soruların ve endişelerin kaynağı ne?
2024 Yılı Cumhurbaşkanlığı Programı yayımlandı. Programda, sosyal güvenlik alanında 2024 yılında yapılacaklar ve atılacak adımlar sıralandı. Doğrudur; yapılacaklara bakıldığında, emeklilik sisteminde reform ufukta gözüküyor. Gerçi, yapılacakların tamamı 2024 yılında biter mi, şüphelerim var.
Neler yapılacak? Madde madde sıralayayım.
-Aylık bağlama sistemi kişilerin daha çok istihdamda kalmasını teşvik edecek ve mali yük getirmeyecek şekilde yeniden düzenlenecek. Çalışanların daha uzun süre istihdamda kalmasını teşvik edecek bir aylık bağlama sistemi için maliyet çalışması yapılacak.
-Doğuşta beklenen yaşam süresindeki artışa uyumlu olarak hem emeklilik kriterlerinin hem de emeklilik yaşının belirlenmesi için otomatik ayarlama mekanizmalarına ilişkin çalışmalar yapılacak.
EMEKLİLİKTE REFORM YOLDA
Bu maddelere bakılınca emeklilik yaşında ve emekli maaşının belirlenmesinde kullanılan aylık bağlama oranında revizyona gidileceği anlaşılıyor ki, bu da aslında sosyal güvenlikte yeni bir reform demektir. Neler yapılmak isteniyor; tek tek değineyim. Önce aylık bağlama oranından, daha doğrusu emekli maaşının hesaplanmasından bahsedeyim.
2024 Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı Resmi Gazete’de yayımlandı. Programa göre, sosyal güvenlik sistemi, emeklilik refahının artırılması ve kişilere ilave sağlık güvencesi sağlanması amacıyla tamamlayıcı emeklilik ve sağlık sistemleri desteklenecek. Bu kapsamda; genel sağlık sigortası sisteminin sürdürülebilirliğinin güçlendirilmesi, kişilere alternatif bir sağlık güvencesi sağlanması ve sağlık hizmet sunumundaki kapasitenin etkin kullanımı için tamamlayıcı sağlık sigortacılığı teşvik edilecek. Bunun için de kişilere uygun maliyetlerle alternatif sağlık güvencesi sağlamak üzere tamamlayıcı sağlık sigortacılığı yaygınlaştırılacak.
ÇALIŞANLARI KAPSIYOR
Aslında tamamlayıcı sağlık sigortası bugün yaygın olarak uygulanıyor ve 4 milyona yakın çalışanın tamamlayıcı sağlık sigortası bulunuyor. Nedir, tamamlayıcı sağlık sigortası? SGK ile anlaşmalı özel hastanelerin ayakta ve yatarak tedavilerde talep edeceği her türlü fark ücretini karşılayan özel sağlık sigortası. Sigorta, SGK’nın ödediğinin üzerini tamamlıyor. Daha açık şöyle anlatayım. Hastanelerin vatandaşlardan fark ücreti adı altında para talep etme hakkı var. Tamamlayıcı sağlık sigortası bu fark ücretini karşılar. Örneğin, sağlık sorunu nedeniyle hastaneye gittiniz, gerekli tetkik ve incelemeler yapıldı ve hastane 2.000 lira fatura çıkardı. SGK, bunun 800 lirasını SUT (Sağlık Uygulama Tebliği) kapsamında sizin adınıza ödedi. İşte, tamamlayıcı sağlık, SGK’nın ödediğinin üzeri olan 1.200 lirayı karşılar.
İşçi, Bağ-Kurlu, memur yani, sosyal güvenlik şemsiyesi altındaki tüm çalışanlar sigortayı yaptırabilir. Sosyal güvenlik şemsiyesi altında olmayanlar ise tamamlayıcı sigortayı yaptıramıyor. Tamamlayıcı sağlık sadece büyükşehirlerde değil SGK’nın anlaşmalı olduğu Türkiye’deki tüm hastanelerde geçiyor. Avantajı ise, özel sağlık sigortasına göre fiyatının çok daha avantajlı olması; neredeyse yarı yarıya. Çünkü tamamlayıcı sağlık, SGK’nın ödediğinin üzerini karşılıyor. Belirttiğim gibi bugün 4 milyon çalışan tamamlayıcı sağlık sigortası kapsamında bulunuyor ve bir iki yıl içinde bu sayısı 8 milyona çıkması bekleniyor.
KAMUNUN YÜKÜ HAFİFLEYECEK
2024 Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı ile özellikle çalışanlara alternatif bir sağlık güvencesi sağlanması için mevcutta uygulanan tamamlayıcı sağlık sigortası, devlet tarafından teşvik edilecek. Buna ihtiyaç var mı? İki nedenden dolayı var. Birincisi, SGK’nın sağlık harcamaları her geçen yıl katlanarak artıyor. Yine Cumhurbaşkanlığı Programı’na göre SGK’nın 2021 yılında 177.2 milyar TL olan sağlık giderleri, 2022 yılında 283.2 milyara çıktı. 2023 yılında ise bu rakamın 545 milyar TL olması bekleniyor. 2024 yılı programında ise gelecek yılın sonunda SGK’nın sağlık giderleri 852 milyar TL’ye çıkacak. Daha açık bir anlatımla SGK’nın sağlık giderleri sürdürülemez duruma doğru gidiyor. Unutmamak lazım ki, SUT kapsamında fiyatlar arttıkça –ki, geçtiğimiz aylarda SUT fiyatları arttı- hem devletin hastanelere ödediği rakam artıyor hem de vatandaşın cebinden ödediği fark ücreti artıyor. İkinci neden ise kurulan ve bundan sonra da kurulacak şehir hastanelerindeki kapasitenin kullanımı.
MODEL NASIL OLACAK?
- ŞUNU