Kasım ayı enflasyon rakamlarının açıklanmasıyla birlikte emeklilerin yeni yılda alacakları zam oranları da netleşmeye başladı. Açıklanan enflasyon rakamına göre, memur ve emekliler için enflasyon farkı oluşacağı kesinleşirken, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin de yeni yıl zamlarında son viraja girildi.
Memur emeklileri, ocak-temmuz, temmuz-aralık olmak üzere senede iki kere maaşlarını zamlı alıyor. Zam oranları ise toplu sözleşmeye göre önceden belirleniyor. Üzerine, geçmiş 6 aylık enflasyondan kaynaklı fark oluşursa, bu fark maaş zammına yansıyor. Enflasyon farkının oranı da toplu sözleşmede yer alıyor.
4 milyon memur ve 2.5 milyon memur emeklisinin 2024-2025 yıllarını kapsayan mali ve sosyal haklarının belirlendiği 7. Dönem Kamu Toplu Sözleşmesi bu yılın ağustos ayında yapıldı.
Buna göre 2024’ün Ocak-Haziran döneminde memur ve emekliler toplu sözleşmeden kaynaklı yüzde 15 zam alacaklar. 2023’ün Temmuz-Aralık dönemine ilişkin TÜİK’in açıkladığı enflasyonun yüzde 6’yı geçmesi halinde de artı tutar enflasyon farkı olarak ödenecek.
YÜZDE 27.6’LIK ENFLASYON FARKI
TÜİK temmuz, ağustos, eylül, ekim, kasım aylarını kapsayan enflasyonunu açıkladı ve 5 aylık enflasyon, yüzde 33.6 oldu. Açıklanan 5 aylık enflasyon rakamına göre memur ve memur emeklileri açısından yüzde 27.6’lık enflasyon farkı oluşmuş durumda. Toplu sözleşmeden kaynaklı yüzde 15’lik zam oranına enflasyon farkı da eklendiğinde, memur ve emeklileri için şimdiden yüzde 42.6’lık zam oranı kesinleşmiş durumda. Asıl zam oranı TÜİK, 2023’ün Temmuz-Aralık dönemi 6 aylık enflasyon rakamını açıkladığında kesinleşecek.
Bu çerçevede bugün 9 bin 489 lira olan en düşük memur emeklisinin maaşı, 2024’ün ocak ayında yüzde 42.6 zamla 13 bin 514 liraya çıkacak ve ek ödeme ile yeni senenin başında en düşük emekli aylığı 14 bin lirayı geçecek.
2023’ün temmuz ayında ise memur emeklileri maaşlarını yüzde 17.55 zamlı alacaklardı ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, emekli maaşlarında iyileştirmeye gidileceğini açıkladı; ardından emeklilere uygulanacak refah payı Meclis’teki torba yasaya eklendi. Buna göre emekliler temmuz ayında maaşlarını yüzde 25 zamlı aldı. Böylece memur emeklilerine 7.4 puan refah payı verilmiş oldu.
Yazı sonrası okuyuculardan çokça soru ve yorum aldım. Kimileri ‘sırada başka şirketler var mı?’ diye merak ediyor, kimileri iki şirkete el konulmasının sigortacılık açısından itibar kaybı yaratıp yaratmayacağını, el konulmasının dışında alınacak başka önlemler olup olmadığını soruyor. Bu şirketlerden sigorta yaptırıp da hasarını alamayanlar da şikayetlerini paylaşıyor.
Bu şirketlere el konulması, sigortacılık açısından itibar kaybı mıdır? Çareler tükenmiş ki, el konulmuş. El konulmasaydı, belki de ileride yaşanacaklar sigortacılıkta daha fazla itibar kaybına neden olacaktı. Sırada başka şirketler var mı? O tarafını bilemem ama bu el koyma ile sektörün düzenleyici ve denetleyici kurumu olan Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK), diğer şirketlere de ‘ayağınızı denk alın’ mesajı vermiş oldu.
TEK NEDEN TRAFİK SİGORTASI
Bildiğim bir şey varsa, sigortacılık açısından çok daha büyük sorun var. Bu yazacaklarım vatandaştan çok kamu yönetimini ilgilendiriyor. Açıkça söyleyeyim, koca koca sigorta şirketlerinin sermayeleri her geçen gün eriyor. Bunun da tek nedeni trafik sigortası. Trafik sigortasında şirketlerin zararı artıyor. Uzun yıllardır süren bu zarar, son verilere göre 11 milyar lirayı geçmiş durumda. Trafik sigortası satan 31 şirketin neredeyse tamamı zarar ediyor. Diyeceksiniz ki, ‘kardan zarardır onlarınki’. Bilançoların tamamını inceledim, öyle değil. Mali karları bile düştüğünüzde 11 milyar lira zarar çıkıyor. Ve sene sonu bu zararın 15 milyar lirayı geçeceği tahmin ediliyor. Peki, bu zararın sigortacılara, sigortalılara ve ekonomiye etkileri neler? Madde madde sıralayayım.
SERMAYE İHTİYACI ARTIYOR
Düne kadar şirketler kasko, konut, işyeri, sağlık gibi branşlardan elde ettikleri gelir ve mali karlarla trafik sigortasındaki zararı karşıladılar. Karşılamak için de diğer sigortaların fiyatını artırmak durumunda kaldılar. Bir anlamda kasko, konut sigortalarını yaptıranlar trafik sigortasını finanse eder hale geldi. Bu da trafikteki zararın tüketiciye etkisi. Zarar arttıkça bu durum sürdürülemez hale geldi ve şirketler sermayeden yemeye başladı. Herkese açık, bakın sektörün mali rasyolarına, prim üretimi yüzde 100’lerin üzerinde artıyor, sigorta pazarı enflasyonun kaç katı büyüyor ama şirketlerin özsermayesi artmıyor, yerinde sayıyor, bazı şirketlerde azalıyor.
Böyle olunca da sermayedardan sürekli olarak sermaye koyması isteniyor. Koyan koyuyor, koymanın sermayesi eriyor; sonuç malum. Sigorta pazarının yüzde 60’a yakını yabancı sermaye. Siz sermayedar olsanız, her yıl sadece trafik sigortası nedeniyle sermayeniz erise ve sermaye koymak durumunda kalsanız ne düşünürsünüz, ne yaparsınız? Biliyorum ki, yabancı sermaye de dahil bazı şirketler, daha fazla zarar etmemek için trafik sigortası ruhsatını iade etmeyi bile düşünüyor.
EKONOMİYİ OLUMSUZ ETKİLEYECEK
Açıklama gündeme bomba gibi düşünce, ‘SEDDK iki sigorta şirketine neden el koydu, bundan sonra ne olacak, sırada başka şirketler de var mı, bu şirketlerden sigorta satın alanların durumu ne olacak, hasarlarını alabilecekler mi?’ gibi benzeri sorular ortalarda dolaşmaya başladı.
SEDDK, sigortalıların hak ve menfaatlerinin korunması, sektörün negatif yönde etkilenmemesi amacıyla tedbir uyguladı ve iki sigorta şirketine el koyarak, şirketlerin mevcut yönetim kurulu üyelerinin tamamının görevlerine son verdi, yeni yönetim kurulu üyeleri atadı ve bu şirketlerin idaresi Güvence Hesabına devredildi. Güvence Hesabı nedir? Aslında sigortada, tüketici açısından bir anlamda devlet güvencesidir diyebiliriz. Sigorta şirketine el konur ya da şirket iflas ederse Güvence Hesabı’na devrediliyor ve bu şirketlerin portföyünü artık Güvence Hesabı yönetiyor. Sigortalıların, özellikle trafik sigortası gibi zorunlu sigortalardan doğan hasarları bu hesaptan ödeniyor. Şimdi, Gri Sigorta ve Mellce Sigorta’nın portföyünü Güvence Hesabı yönetecek.
SERMAYE KOYMAK İSTEMEDİLER
Gelelim, SEDDK’nın bu iki şirkete neden el koyduğuna. Şirketlerin sermayeleri, yükümlülüklerini yerine getirmeye yetmiyordu. Sigorta şirketinin birinci yükümlülüğü de hasar ödemek. Bu şirketler poliçe sattıkça, yükümlülükleri artıyordu ancak sermayeleri yerinde sayıyor, hatta eksiye düşüyordu. Uzunca bir süredir de SEDDK, iki şirketin patronlarına, ‘sermaye koyun yoksa işin sonu kötüye gidecek’ diye baskı yapıyordu.
Her iki şirketin de mali verilerini inceledim. Mesela, Gri Sigorta’nın eksi 141.4 milyon özsermayesi var, ödenmiş sermayesi ise 50 milyon TL. Şirketin bu yılın 9 aylık dönemindeki zararı 24 milyon TL, geçmiş yıl zararı ise 63.3 milyon TL. Mellce Sigorta’nın ise özsermayesi eksi 40 milyon TL, ödenmiş sermayesi ise 23 milyon TL. Bu yılın 9 aylık döneminde şirket 24 milyon TL zarar açıklamış geçmiş yıl zararları ise 63 milyon TL’nin üzerinde. Açıkça söyleyeyim, bu şirketler bir müddettir yüzdürülüyordu. Bir süredir de bu şirketlere el konulması gerektiği konuşuluyordu. Gemi iyice su almaya başlayınca el konuldu. Belki de bu şirketlere kuruluş izni bile verilmemeliydi.
118 BİN TÜKETİCİ NE YAPACAK?
Peki, bundan sonra bu şirketlerden kasko, konut, işyeri sigortası yaptıranların durumu ne olacak? Araştırdım. Gri Sigorta’da 114 bine yakın poliçe sahibi var, bunun 60 bini kasko sigortalısı, 31 bini de konut ve işyeri sigortalısı. Mellce Sigorta’da ise toplam 4 bine yakın poliçe sahibi var, bunların tamamı da kasko sigortalısı. İki şirketin toplam poliçe sayısı 118 bin. Görünen o ki, iki şirkette kasko sigortasına ağırlık vermiş. Muhtemelen bu sigortalıların büyük bir kısmı poliçe yaptırdıkları şirketlere el konulduğundan halen haberdar değildir.
Diyeceksiniz ki, ‘trafik sigortası satmıyorlar mı?’ SEDDK bu şirketlere trafik satma yetkisi vermemiş. İyi ki de vermemiş; trafik sigortası satsalardı milyonlarca sigortalı olurdu ve Güvence Hesabı’nın bu şirketleri toparlaması 10 yıldan uzun sürerdi. Şimdi ise kasko, yangın sigortaları olduğu ve bu sigortalar da bir yıllık olduğu için portföyleri daha kolay yönetilebilir.
Torba Kanun tasarının yasalaşması halinde ödenmemiş GSS primleri ile gecikme cezası ve gecikme zammı gibi alacakların tamamından vazgeçilecek. Peki, kimler bu aftan yararlanacak? Detaya girmeden önce genel sağlık sigortası ile ilgili kısa bir
bilgi vereyim.
Nüfusun tamamı zorunlu GSS kapsamında sağlık hizmeti alıyor. Çalışan ve emekliler Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) bağlı olduklarından bakmakla yükümlü bulundukları kişilerle birlikte GSS kapsamında devletin sunduğu sağlık hizmetinden yararlanıyor. Herhangi bir sosyal güvenlik kapsamında olmayanlar, sigortalı işte çalışmayanlar, sigortasız çalışanlar, 18 yaşından sonra eğitime devam etmeyenler, 20 yaşında liseyi bitirip de üniversiteye devam etmeyenler, üniversite mezunu olup da çalışmayanlar da GSS kapsamına giriyor. Bu durumda olanları SGK otomatik olarak GSS kapsamına alıyor ve primleri de kendilerinin ödemesi gerekiyor.
MİLYONLARCA KİŞİ BORÇLU
GSS primleri asgari ücrete göre belirlendiğinden, bu yılın sonuna kadar ödenecek prim tutarı aylık 402 lira, yıllık da 4 bin 802 lira ama 2024’ün başında asgari ücret artacağına göre sağlık prim tutarı da artacaktır.
Primler de ödenmiyorsa, gecikme zammı ve gecikme cezası işletiliyor. Hal böyle olunca da bu kişilerin ciddi miktarda GSS prim borcu bulunuyor. Devletin sunduğu sağlık hizmetinden ya yararlanamıyorlar ya da sınırlı şekilde yararlanıyorlar. Bu şekilde milyonlarca kişinin sağlık prim borcu bulunuyor. Bu arada GSS prim borcu olup olmadığı, e-Devlet’ten öğrenilebiliyor.
Peki, prim borcunu ödeyecek durumda değilseniz ne oluyor? Primlerini ödeyemeyenler gelir testine giriyor, testin sonucuna göre primlerini devlet karşılıyor. Eğer gelir testi sonucu geliriniz, asgari ücretin üçte birinin altında çıkarsa (bugün için bu tutar 4.471 lira) tüm borçlarınız silinecek ve primler devlet tarafından ödenecek.
Bu durum sanayi kesimini tedirgin etmiş olacak ki, arayıp, ‘sigortacılar neyi kastediyor, artsa artsa enflasyon kadar artar, o da yılsonu hedefi yüzde 65, nedir bu panik anlamadık?’ diye soruyor. Kimi sanayi odalarının bu durumu Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne (TOBB) taşıdığını, TOBB’un gündeminde olduğunu da biliyorum.
Keşke, sanayici dostların söylediği gibi o kadar basit olsaydı. Şunu da belirteyim, bu durumdan sadece sanayiciler değil sigortacılar da tedirgin. Peki, 2024’ün başında sanayi ve ticari kesimin fiyatları neden artacak? Madde madde anlatayım. Konu biraz teknik, basit haliyle anlatmaya çalışacağım. Önce bilmeyenler için kısa bir bilgi vereyim.
Fiyat artışının temel nedeni, reasürans. Nedir reasürans? Nasıl ki, sanayici olası hasarlara karşı prim ödeyip fabrikasını sigortalatıyorsa, sigorta olmadan üretim yapamayacaksa; sigorta şirketleri de prim ödeyip, kendilerini dünyanın büyük reasürans şirketlerine sigortalatıyorlar. Fabrikada hasar olduğunda da sigorta şirketi reasürans şirketinden parayı alıp, sigortaladığı fabrikanın sahibine ödüyor. Bu sisteme de reasürans deniyor. Mesela, Kahramanmaraş depreminde sigortalı hasar 5 milyar dolardı, bunun yüzde 95’ini reasürans şirketleri ödedi. Reasürans olmadan sigorta şirketi koca koca tesisleri sigortalayamıyor.
SİGORTACILARIN MALİYETİ ARTTI
Gelelim, fiyat artışının nedenlerine.
- İklim değişikliği nedeniyle dünyada yaşanan afetlerin dünya sigorta pazarına maliyeti bu yılın sonunda 130 milyar doları bulacak. Bu rakamın tamamına yakınını da reasürans şirketleri ödeyecek. Çünkü büyük sermayelerle bunun için kurulmuşlar, işleri bu. Beklenti, her geçen yıl afetlerin sigortaya maliyetinin katlanarak artması. Bu durum dünyada reasüransa olan talebi artırıyor. Reasürans şirketlerinin de enflasyon nedeniyle sermaye maliyetleri artıyor. Sonuçta, dünyada reasürans teminatına ciddi talep var ama bu kadar reasürans kapasitesi yok. Dolayısıyla reasürans teminatının fiyatı artıyor; bu da sigorta şirketlerinin maliyetini artırıyor. Misal, bu yıla kadar şirketler reasürans primi adı altında 100 birim öderken, 2024 başından itibaren 300 birim ödemek durumunda kalacak. Bu da sigorta fiyatlarına yansıyacak. Bu durum sadece Türkiye’ye has değil, dünyada sigorta maliyetleri artacak.
- Türkiye’de Şubat ayında Kahramanmaraş depremi yaşandı. Reasürans şirketleri depremde 5 milyar dolar hasar ödedi. Önümüzdeki seneden itibaren ödedikleri bu hasarı Türk sigorta pazarından çıkarmak istiyorlar. Daha da kötüsü beklenen bir Marmara depremi var. İkisini birleştirdiğinizde dünyadaki reasürans şirketleri açısından Türkiye riskli ülke ve hem reasürans vermek istemiyorlar hem de verecekleri teminatın fiyatını ikiye, üçe katlıyorlar. Bu da 2024 başından itibaren sigorta poliçelerinin fiyatını artıracak.
TAKKE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ
Her iki planda da sosyal güvenlik sistemine girişlerin kolaylaştırılması için farklı meslek ve gelir gruplarına yönelik uygulamaların geliştirilmesi, kolay işverenlik uygulamasının yaygınlaştırılması ve düşük gelirli esnaf, sanatkâr, çiftçiler ve mevsimlik işçiler gibi gruplar için programlar oluşturulması yer alıyor.
Kolay işverenlik uygulaması bir süredir sınırlı şekilde uygulanıyor. Bunlardan biri, ev hizmetlerinde çalışanlara yönelik sigorta uygulaması. 2015’te yapılan düzenleme ile ev hizmetlerinde çalışanların, çalıştırılanlar tarafından prim ödenerek, sigortalı yapılması zorunlu hale getirildi ve çalıştıranlara da her ay Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) bildirge vermeme, damga vergisi ödememe gibi ‘kolay işverenlik uygulaması’ adı altında sigortalılık işlemlerinde kolaylıklar sağlandı.
PRİM DESTEĞİ VERİLİYOR
Böylece ev hizmetlerinde çalışanlar için e-Devlet üzerinden kolay işverenlik uygulaması ile sigortalanma imkânı tanındı. Bu kapsamda da ev işinde çalışan, bir ay içinde 10 günden az çalışıyorsa; iş kazası ve meslek hastalığına karşı çalıştıran kişi tarafından sigortalanıyor ve prim de buna göre ödeniyor. 10 günden fazla çalışmada ise çalıştıran kişi işveren konumuna geliyor ve kolay işverenlik uygulamasından yararlanıyor. Tüm bu işlemler de kolay işverenlik uygulaması kapsamında gerçekleşiyor. Üstelik işverenler prim teşvikinden de yararlanıyor. Bugün için ev işlerinde 10 günden az çalışanlar için günlük 8.94 lira, 10 günden fazla çalışanlar için de günlük 167 lira prim ödenerek, kolay işverenlik uygulaması üzerinden sigorta yaptırılıyor.
KAPICILAR DAHİL EDİLDİ
Kolay işverenliğin uygulandığı başka bir alan da apartman görevlileri, bir başka adıyla da kapıcılar. 2019’da yapılan düzenleme ile kapıcılar için apartman yönetimleri kolay işverenlik kapsamına alındı. İlk defa sigortalı çalıştırılmaya başlanılması nedeniyle işyeri tescili yapması gereken ve kolay işverenlik kapsamına dahil olmak isteyen apartman yönetimlerinin, e-Devlet üzerinden işyeri tescil başvurularını yaparak, otomatik kolay işverenliğe geçebilmesine imkân tanındı. Bu kapsamda işverenlerden de işyeri ve sigortalı işe giriş bildirgesi alınmamaya başlandı
Kolay işverenlik uygulamasının en büyük avantajlarından biri sigorta işlemlerinin tamamının e-Devlet üzerinden yürütülmesi. Bu sayede işyeri tescili elektronik ortamda yapılabiliyor ve sigortalı işe giriş bildirgeleri sisteme kaydediliyor, e-sigorta sözleşmesi düzenleniyor. İşverenler ayrıca işe giriş bildirgesi vermiyor. Aynı şekilde e-Devlet üzerinden sigortalılar için teşvik tanımlama işlemleri yapılabiliyor ve işverenlere tanınan teşviklerden yararlanılıyor.
Cevap: Mevzuat gereği, eş için aile yardımı, memurun çalışmayan, aylık almayan eşi için ödenir. Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan aylık alan, ticari faaliyette bulunan eş için memura aile yardımı ödenmez. Bu durumun tek istisnası isteğe bağlı sigortalılıktır. Eşin çalışmaya başlaması ya da aylık alması halinde aile yardımı artık ödenmez. Eşin tarım sigortalısı olması, sigortalı olarak çalışması, belirli bir ücret karşılığı çalışması durumunda aile yardımı kesilir. Yani bu durumda sizin de aile yardım ödeneğiniz kesilir. Anneniz isteğe bağlı sigortalı olarak çalışıyor ve isteğe bağlı sigortalılıktan yani, Bağ-Kur statüsünden emekli olacak. 4/A’lı olarak emekli olamaz.
BORÇLANARAK SİGORTALILIĞINIZI ÖNE ÇEKEBİLİRSİNİZ
Soru: 1997-1999 arası 18 ay askerlik yapıp, 2000 yılında 4/A SSK’lı çalışıp 2001 yılından bu yana halen devlet memuru olan bir kişinin 18 ay askerlik borçlanması yapması halinde sigorta başlangıç tarihi geriye gelir mi? Serhat A.
Cevap: Ekim 2008’den sonra ilk defa memur statüsünde sigortalı olunmasına karşın, bu tarihten önce SSK kapsamında sigortalılığı olanların, sigortalılık başlangıç tarihinden önceki sürelerine yönelik yapacakları askerlik borçlanmaları geçerli sayılacak. Borçlandıkları süreler emeklilik hesabında dikkat alınacak ve sigorta başlangıç tarihleri borçlandıkları süre kadar öne çekilecek. Bu durumda askerlik borçlanması yaparak sigorta başlangıç tarihini öne çekebileceksiniz.
ÇALIŞAN EMEKLİLERDEN PRİM KESİNTİSİ YAPILIR
Soru: 2024’ün ocak ayında emekliliğe hak kazanıyorum. Emekli olduktan sonra başka bir işyerinde çalışacağım. Çalıştığım işyerinde de SGK için prim kesintisi yapılacak mı, yoksa prim ödemeden mi çalışacağım? Nihat E.
Cevap: Emekli olup, emekli aylığı bağlananların yaşlılık aylığı kesilmeden yeniden çalışmaya başlamaları halinde Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) kesintisi yapılır. Bu kapsamda yapılan kesinti tutarı yüzde 32’dir. Bunun sadece yüzde 7.5’i çalışandan kesilir. Toplam kesintinin yüzde 2’si iş kazası meslek hastalığı primi (işveren öder), yüzde 22.5’i de işveren payıdır.
EYT’Lİ OLURSUNUZ AMA MAAŞ BAĞLANMAZ
Yeni düzenleme 7 milyona yakın üniversite öğrencisini kapsayacak. Uygulamanın detaylarına girmeden önce birkaç tespitte bulunayım.
2021 yılında yapılan bir düzenleme ile 18 yaş altının BES’e girmesine imkan tanındı. Uygulamanın ciddi katkısı oldu ve iki yılda bir milyonun üzerinde çocuk sisteme girerek, tasarruf etmeye başladı ki, bunların 300 bine yakını 0-3 yaş arasından oluşuyor. Gelinen noktada toplam BES katılımcılarının yüzde 12’si, 18 yaş altı çocuklardan oluşuyor.
7 MİLYONU KAPSAYACAK
Yeni düzenleme ile 18-25 arası, sayıları 7 milyonu bulan, üniversite öğrencilerinin BES’e girmesine imkan tanınacak. Peki, bu yaş grubunun, bugün için sisteme girmesinde sorun var mı? Yok ama bir destek ya da teşvik de yok. Herkes gibi onlar da sisteme belirli bir katkı payı ödüyorlar, bunun karşılığında da devlet yüzde 30 katkı yapıyor. Diyeceksiniz ki, 18 yaş altına da bir destek yok. Doğru ama 18 yaş altının ödemelerini zaten ebeveynleri ya da akrabaları yapıyor. Diyeceğim o ki, 18 yaş altı kendi isteği ile sisteme girmiyor, kendi isteği ile tasarruf yapmıyor. Ebeveynleri, bir tarafta tasarrufları olsun, ileride okul masrafları karşılanır düşüncesi ile çocuklarına BES yaptırıyor. Üniversitelilerde ise durum farklı.
KATKI PAYI ÖDEMEYECEKLER
Peki, gençlere yönelik BES uygulamasında nasıl bir model kurgulanacak? Üzerinde çalışılıyor ama ben yine de kurgulanacak modeli ana hatları ile paylaşayım. Hatta madde madde anlatayım.
- Yeni düzenleme yükseköğretim kurumlarına kayıtlı 25 yaş altı öğrencilere yönelik olacak. Bu gençlerin BES’e girmeleri ve sistemde kalmaları sağlanacak.
- Sisteme girecek öğrenciler katkı payı adı altında herhangi bir ödeme yapmayacak. Yani ceplerinden bir para çıkmayacak. Onların yerine ödemeyi devlet yapacak.