EN çok merak edilen konu, çalışmadan da emekli olunur mu, hatta çalışmadan devletin sunduğu sağlık hizmetinden yani, Genel Sağlık Sigortası’ndan (GSS) yararlanılır mı? Başta ev hanımları olmak üzere bir işyerine bağımlı çalışmayanlar ya da part-time veya da evden çalışanlar işte bu sorunun cevabını merak ediyor. Peki, çalışmadan emekli olunur mu? Olunur. Adına da isteğe bağlı emeklilik denir. Nasıl emekli olunacağını, özellikle de sayıları 15 milyonu bulan ev kadınlarının bu imkandan nasıl yararlanacağını en basit haliyle anlatayım.
NE ZAMAN EMEKLİ OLACAKSINIZ?
Hatta örnekleyeyim. Ev kadınısınız ya da evden çalışıyorsunuz ve gelecekte üç kuruş da olsa bir emekli aylığınız olsun istiyorsunuz. Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) gidip, ‘isteğe bağlı sigortalı’ olmak istiyorum deyip, giriş bildirgesini doldurmanız yeterli. Böylece, ‘yaşlanınca emekli aylığı, bugün de genel sağlık sigortasından da yararlanmak istiyorum her ay primlerimi de ben kendim ödeyeceğim’ demiş oluyorsunuz. Söylememe gerek yok ama ben yine de belirteyim; öncesinde ya da bugün sosyal güvencenizin olmaması, babanızdan ya da eşinizden yani herhangi bir nedenden dolayı yaşlılık aylığı almamanız gerekiyor.
Giriş bildirgesini doldurup, SGK’ya teslim ettikten sonra artık isteğe bağlı sigortalısınız. Bundan sonra size düşen her ay priminizi düzenli ödemek. Hemen, ‘ne zaman emekli olurum?’ diye soracaksınız. Ona geçmeden önce, ne kadar prim ödeyeceğinizden bahsedeyim. İşin güzel tarafı şu ki, ödeyeceğiniz prim, tamamen size kalmış. Elbette bir sınır var; en az brüt asgari ücretin (bugün için 1.647 lira) yüzde 32’si; en çok da yine brüt asgari ücretin 6.5 katının yüzde 32’si kadar ki, aylık ne kadar ödeyeceğinizi yandaki tabloda yazdım. Gelelim, ne zaman emekli olacağınıza. Bugün isteğe bağlı emeklilik sistemine girerseniz, 9 bin gün prim ödemek durumundasınız. Tabi bu normal emeklilik; bir de yaş haddi var. Bunun için de 5.400 gün prim ödeyip; erkeklerde 63 yaş kadınlarda da 61 yaş haddini doldurmak yeterli.
Peki, altında ne durumdayız? Dünya Altın Konseyi’nin raporuna göre, yıllık ortalama 18 ton ile en fazla altın tüketen ülkeler arasında başlarda geliyoruz. Tahminlere göre de yastık altında 3 bin ton altın saklıyoruz.
YASTIK ALTINDAKİ ALTIN
Bu işin bir boyutu, gelelim diğer boyutuna, yani iç piyasaya. Genelde ya cumhuriyet altını satın alıyoruz ya bankaların altın hesapları ya da altına dayalı fonlar (kıymetli maden fonları) aracılığı ile altına yatırım yapıyoruz. Yeri gelmişken belirtmekte fayda var, son yıllarda kıymetli maden fonları kurulması ile bu fonlara yatırım yapanların sayısı da arttı ama yine de beklenen seviyede değil. Ama şu da var, fonlar kuruldukça ve bu fonlar altın aldıkça, altının fiyatı da artıyor. Devam edelim.
Son dönemde artan altın fiyatları nedeniyle yatırımcı, altın mevduatından çıkıp, diğer yatırım araçlarına yönlenmiş durumda. Bu nedenle da bankalardaki altın hesaplarında bir düşüş var. Yani altın fiyatlı ile yatırımcının davranışı ve haliyle de bankalardaki altın mevduatı arasında bir tezat var; altın fiyatı arttıkça yatırımcının, altın mevduatından çıkıp, başka yatırım araçlarına yönlenmesi gibi.
Neydi bunlar, kısaca hatırlayalım: Sigorta şirketleri, kazanın, trafik kurallarının ihlali sonucu meydana gelmesi halinde ödedikleri, maddi ve bedeni zararları sürücüden talep edemeyecek. Sürücüler, aracın ana iskelet ve şaside hasar olmaksızın vidalı parçalarda yapılan onarımları da artık sigortadan alabilecek. Kiralık araçlar ile taksi ve dolmuşlarda, değer kaybı tutarının yüzde 50’sini aşan tutarı da sigorta şirketleri ödeyecek.
Bunlara bir yenisi daha eklendi ve Danıştay, sigorta şirketlerinin hasarlı araçların onarımında eşdeğer parça kullanımını da durdurdu. Daha açık şöyle anlatayım. 1 Haziran 2015’te uygulamaya giren trafik sigortası genel şartları; hasarlı araçların onarımında orijinal yedek parça yerine eşdeğer yedek parça kullanımının önünü açtı. Hatta hasar halinde yedek parçanın onarımı yapılamıyorsa ve o parçanın eşdeğeri de yoksa, ancak bu şartlarda orijinal parça kullanılacağı da genel şartlarda yer aldı.
SADECE ORİJİNAL PARÇA KULLANILACAK
İşte Danıştay, bu uygulama için de yürütmeyi durdurma kararı aldı. Sadece bu da değil. Yine genel şartlar ile sigorta şirketlerine; hasarların onarımında, ömrünü tamamlamış araçlardan ya da hasarlı araçlardan elde edilen yedek parçaların kullanılmasına da izin verildi. Danıştay, bu düzenlemeyi de durdurdu. Peki, bu ne anlama geliyor? Sigorta şirketleri artık, hasarlı araçların onarımında hem eşdeğer hem de hasarlı ya da ömrünü tamamlamış araçlardan elde edilen yedek parçaları kullanamayacak; sadece ve sadece orijinal parça kullanacak.
Bu konuda da haksız sayılmazlar, son 5-6 yıl hariç, faizlerin yüksek olmasından dolayı toplum olarak yatırım alışkanlığımız kısa vadeye ve faize odaklı. Tabi bir de dolar var. Hele, doların hızlı yükseldiği belli başlı dönemlerde –ki, şu sıralar öyle- üç kuruş birikimi bile koşturup, dolara yatırırız.
Peki, getirisi var mı? Ekim ayı itibariyle mevduat faizi (brüt) aylık reel olarak (enflasyondan arındırılmış getiri) yüzde 0.68 yatırımcıya kaybettirmiş ama yıllık da yüzde 2.39 getiri sağlamış. Dolara bakalım, aylık yüzde 2.20 reel getiri sağlamış, yıllık da ise yatırımcısına yüzde 2.03 kaybettirmiş. En basit anlatımıyla, parasını faizde ve dolarda tutan birinin yatırımı ne uzamış ne kısalmış. Ne mi demek istiyorum? Eski yatırım alışkanlıklarımızı devam ettirdiğimiz müddetçe paranın değerini korumak gittikçe zorlaşıyor demek istiyorum. Bir de yatırım alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerektiğini söylüyorum.
13 MİLYON KİŞİ FONLARLA TANIŞACAK
Gelelim, yatırım fonlarına. Gelişmiş ülkelerde artık kişiler tasarruflarını yatırım fonlarına yönlendiriyor. Evet, tasarruf bizim için biraz uzak bir kavram ama bireysel emeklilik sistemi ile tasarruf alışkanlığı başladı ve özellikle, 2017’de tüm çalışanların bireysel emekliliğe girmesi ile daha da yaygınlaşacak. Bu da şu anlama geliyor, bugün 6.5 milyon kişi bireysel emeklilik sayesinde fonların ne olduğunu iyi biliyor; gelecek yıldan itibaren de 13 milyon kişi, yatırım fonları ile tanışacak. Neden? Çünkü her aybaşında maaşlarından bireysel emeklilik için kesilen paralar, emeklilik yatırım fonlarına yatırılacak da ondan.
SENE sonuna şunun şurasında çok az bir zaman kaldı ve sayıları 12 milyonu bulan emeklinin de gözü, kulağı alacakları zamda. Sadece emekliler değil, 3 milyondan fazla memur da dört gözle 2017 zamlarını bekliyor. Evet, zamlar üç aşağı beş yukarı belli oldu.
Zam oranına geçmeden önce kısa bir bilgi vereyim. Gerek işçi ve Bağ-Kur gerekse de memur emeklileri, ocak ve temmuz olmak üzere senede iki kere zam alıyorlar. İşçi ve Bağ-Kur emeklilerinin zam oranı bir önceki 6 aylık dönemde gerçekleşen ve Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından açıklanan, TÜFE’deki enflasyon oranına göre hesaplanıyor. Hem çalışan hem de memur emeklilerinin zam oranları ise iki yılda bir imzalanan toplu sözleşmelere göre yapılıyor ve geçmiş 6 aylık enflasyondan kaynaklı bir fark oluşursa, bu da maaşlara yansıtılıyor.
İŞÇİ EMEKLİSİNİN ELİNE NE GEÇECEK?
Gelelim, zamlara. İşçi (SSK emeklisi) ve Bağ-Kur emeklilerinin, 2017’nin ocak ayında, maaşlarını yüzde 3.73 zamlı alacakları öngörülüyor. Gelecek yılın temmuz ayında uygulanacak zam oranı ise yüzde 3.59. Yeri gelmişken bir hatırlatma yapayım. 2016’nın ocak ayında emeklilerin maaşları önce yüzde 3.81 arttırılmış, üzerine bir kereliğine 100 liralık seyyanen zam eklenmişti. Temmuz ayında ise zam oranı yüzde 3.63 olmuştu. Yani bu yıl, işçi ve Bağ-Kur emeklileri, toplamda yüzde 7.44 zam ile birlikte 100 liralık da seyyanen zam almış oldular.
ÖNCE özet geçeyim. Hatırlayacaksınız, 2015’in başlarında Hazine, trafik sigortasının genel şartlarını baştan sona değiştirdi. Buna göre; alkollü araç kullanımından dolayı oluşacak hasar sigortadan karşılanmayacak, hasarlı aracın onarımında eşdeğer parça kullanılabilecek, araçtaki değer kaybı sigortadan talep edilecek, vefat tazminatı belli standartlara göre belirlenecek, sürücünün kusurlu olduğu durumlarda yakınları sigortadan tazminat talep edemeyecek, trafik kurallarının ağır kusurlu olarak ihlal edilmesi halinde oluşacak bedeni ve maddi tazminatı sürücüden talep edebilecek (rücu edilecek). Bu ve benzeri birçok genel şart, geçen senenin başında değiştirildi ve yeni düzenleme de 1 Haziran 2015’te uygulamaya girdi.
Girer girmez de Türkiye Barolar Birliği, genel şartların iptali istemiyle Danıştay’da dava açtı.
Danıştay, üç gün önce, bu dava ile ilgili kararını açıkladı ve neredeyse bir buçuk yıl aradan sonra yayınlanan genel şartlardan bazıları için yürütmeyi durdurma kararı aldı.
HANGİ DURUMLARI KAPSIYOR?
“Trafik sigortamın yenilemesi geldi. Fiyat araştırması için sigorta bilgi merkezinin internet sitesine girdim. 20 şirket fiyat teklifi verdi, hepsi de birbirinden farklı. En ucuzu 873 liraydı, en pahalısı 3.200 lira. Aynı araç için bu kadar farklı fiyat olur mu, üstelik ticari araç değil? Hiçbir şirketin fiyatı birbiri ile tutmuyor. Kafam karıştı, aralarında ne fark var anlayamadım, size danışmak istedim. En ucuz olanı mı yaptırayım, ortalarda fiyat vereni mi?”
TÜKETİCİNİN KAFASI KARIŞIK
Tüm sigorta şirketlerinin trafik sigortası fiyatlarını tek bir sistemde yani, Sigorta Bilgi Merkezinde, görülebildiği yeni uygulamanın başladığı 30 Eylül’den bu yana, böyle çokça şikayet alıyorum. Eskiden tüketici, tanıdığı, bildiği acenteye gider, ‘şu sigortayı ucuza yaptırıver’ derdi. Acente de araştırır, en uygun olandan poliçeyi keserdi. Tüketici; hangi şirket, ne fiyat vermiş, aralarındaki fiyat farkı nedir bilmezdi. Şimdi öyle değil. Vatandaş, sigorta bilgi merkezinin internet sitesine girip, aracı için 30 şirketin ne fiyat verdiğini tek tek görüyor. Aslında bu uygulama, sürücülerin, daha düşük primle sigorta yaptırması için başlatıldı. Görünen o ki, kafa karışıklığına neden olmuş. Haksız da sayılmazlar, aynı araç için 30 şirket farklı fiyat verir ve okuyucu örneğinde olduğu gibi bu fiyatlar arasında da büyük uçum olursa; tüketici, ‘bu işin içinde bir iş mi var?’ diye düşünür.
Peki, bu kadar fiyat farklılığı olur mu? Aslında olmaması lazım, ama olur. Peki, bu işin içinde bir iş mi var? Hayır, yok. Sigortanın içeriği ya da kapsamı açısından şirketten şirkete farklılık mı var? Hayır, o da yok. Zaten teminatları devlet belirliyor. Şirketlerin verdiği hizmet mi farklı? Hayır; zorunlu ve sorumluluk sigortası ve şirketlerin trafik sigortasında verdiği hizmet üç aşağı beş yukarı aynı. 800 liraya yaptırdığınızda hasar ödenmiyor ya da öderken süründürüyor, 3 bin liraya yaptırdığınızda anında ödeniyor diye bir şey de yok.
KIDEM tazminatı konusu yeniden gündemde; fon mu kurulsun, hesap mı oluşturulsun, havuz sistemi mi uygulansın... Gözlerden kaçtı ama geçen ayın sonunda, Resmi Gazetede yayımlanan, hükümetin 2017 yılı programında, bireysel hesaba dayalı kıdem tazminatı sistemine yönelik mevzuat çalışması yapılacağı da yer aldı. Hatta süre bile kondu; 2017’nin Mart ayının sonu. Buradan anlaşılıyor ki, gelecek yılın ilk çeyreğinde hükümet, yılan hikayesine dönen kıdem tazminatına yönelik bir düzenleme yapacak.
Açıkçası ben de merak ediyorum, 2006’dan beri sürekli gündeme gelen bu sorunun çözümü, hangi bakana nasip olacak diye. İlk olarak, Faruk Çelik döneminde gündeme geldi, tartışılmadan, rafa kalktı. Ardından, Süleyman Soylu döneminde raftan indirildi, tartışılmadan yine rafa kalktı. Şimdi Mehmet Müezzinoğlu dönemi ve konu yine gündemde.
100 ÇALIŞANDAN 86’SI ALAMIYOR
Hadi gelin, şu işi detaylı bir tartışalım ama kırmadan, kırmızı çizgiler koymadan. Tartışabilmek için de önce bir durum tespiti yapalım. Her 100 çalışandan, 14’ü kıdem tazminatını alabiliyor, yüzde 86’sı hak etmesine rağmen alamıyor. Alanlar da kamuda çalışanlar. Sadece geçen yıl 18 milyon çıkış bildirgesi olmuş, çıkanların 2.5 milyonu tazminatı alabilmiş. Yargıda, işçi ve işveren uyuşmazlıkları dosyalarının yüzde 70’i kıdem tazminatıyla ilgili. Son 3 yılda 100 bin kişi, ‘tazminatı alamadım’ diyerek, mahkemelere şikayet etmiş. Gerekçe ne? Adam, 30 yılını şirkete vermiş; o veya bu neden dolayı işveren, ‘ödemiyorum’ demiş. Ya da şirket iflas etmiş, kapısına kilit vurmuş, sırra kadem basmış; üç kuruş kıdem tazminatını alabilmek için yıllarca mahkemelerde uğraş dur.