Canı sıkılan, gündem olmak isteyen, popülist politika yapmak isteyen trafikte fiyatı ağzına doluyor. Sanırsınız, bu ülkede başka sigorta yok, vatandaşın da trafik fiyatından başka derdi yok. ‘Gelin, işletmelerin risklerini, ihtiyaçlarını konuşalım’ ya da ‘vatandaşın cebinden ödediği sağlık gideri artmış, sağlık sigortasını tartışalım’ desek; bazı kesimlerden hemen, ‘önce trafikteki fiyatı düşürsünler’ cevabı geliyor.
TESK, SİGORTA ŞİRKETİ KURSUN
Üç gün önce, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Başkanı Bendevi Palandöken, yine bir açıklama yaptı. Yine diyorum, TESK Başkanı, trafikteki fiyat konusunu dilinden hiç düşürmüyor. Palandöken, özetle şunları söylüyor: “Hazinece getirilen yeni sisteme (primlerin tek bir sistemde görüldüğü uygulamayı kastediyor) rağmen fiyatlar düşmedi, arttı. Sigorta şirketleri kendilerine verilen şansı iyi değerlendiremedi, bu nedenle de hükümet yeni tedbirler getirmeye hazırlanıyor. Bu sorun, yalnızca bölgesel ve araç bazında tavan fiyat getirilerek çözülebilir.”
Açıkça söyleyeyim, sokaktaki vatandaş trafikteki fiyatı artık benimsedi. İki-üç sene önce 200-300 lira olan primler, geçen sene iki katına çıktı ama bu sene fiyatlar, geçen seneye oranla iki katı artmadığı gibi, düştü de. Doğru, eski primlere gerilemedi, gerilemeyecekte. Sokaktaki vatandaş, bu durumu anladı. Anlamayan kim, senede 5-10 kaza yapan ticari araçlar. Bendevi Palandöken’e baskı yapan, sürekli trafik fiyatını gündemde tutmasını isteyen de bu kesim.
HAFTA başında, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, 1 Ocak’ta başlayacak Bireysel Emeklilik Sistemi’ne (BES) otomatik katılım uygulamasında, çalışanların maaşlarından yapılacak kesintilerin hangi yatırım araçlarında değerlendirileceğine yönelik bir açıklama yaptı. Mehmet Şimşek, özetle şunları söyledi:
“2017’nin başında devreye girecek oto katılımdan elde edeceğimiz birikimleri büyük oranda bankalara, bir yıl ve daha fazla vadeli mevduat olarak yatıracağız. Birikimin yüzde 60 ve fazlası mevduata gidecek. Cüzi bir kısmı ters repo, bir kısmı da Hazine’nin kısa vadeli enstrümanlarına gidecek. Böylece bankaların hem mevduat vade yapısını iyileştireceğiz, hem de kredi mevduat oranı üzerinden sistem üzerindeki baskıyı sınırlamamız lazım.”
Açıklama sonrası okuyuculardan birçok yorum aldım. Belli ki, Mehmet Şimşek’in bu açıklaması, hem kafaları karıştırmış hem de bazı kesimlerde tepki yaratmış. Kimi okuyucum, biraz da sert bir üslupla, ‘maaşımızdan yapılan kesintileri bankalara verecekler, bize sordular mı?’ diyor; kimileri de, ‘yine bankaları koruyup, kolluyorlar’ diye eleştiriyor.
FONLARDA DEVLET SINIRLAMASI
GENEL Sağlık Sigortası’na (GSS) borcu olup da sağlık hizmetinden yararlanamayanlar, 2 Ocak 2017 tarihine kadar gelir testi yaptırıp, başvurmaları halinde, borçlarını yeniden yapılandırabilecek; hem de gecikme cezaları ve zamlarını da ödemeyecekler. Aslında gözlerden kaçtı; vergi ve Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) alacaklarının yeniden yapılandırılması, 25 Kasım’da bitti ama bu kapsam içine GSS borçları da giriyordu ve bunun için de önünüzde 20 gün daha var. ‘Gelir testi nedir, kimler yaptırır’ diye halen bilmeyen varsa kısa bir özet geçeyim. Çalışan, çalışmayan, emekliler ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişiler, GSS kapsamında devletin sunduğu sağlık hizmetinden yararlanabiliyor. Sigortalı olup da bir işyerinde çalışan ile emekliler ve bakmakla yükümlü oldukları açısından sorun yok, çünkü SGK’ya prim ödendiğinden her türlü sağlık hizmetini alabiliyor.
GELİR TESTİ ZORUNLU
Ancak çalışmayanlar için durum biraz farklı. Bu kişiler de GSS kapsamında ve devletin sunduğu sağlık hizmetinden yararlanmaları için prim ödemeleri gerekiyor. Tabi bu, herkes için geçerli değil; geliri olmayan ya da belli bir miktarın altında olan –ki, bu yıl için bu rakam 549 lira- kişilerin primlerini devlet karşılıyor. İşte kim, ne kadar prim ödeyecek, kimlerinkini devlet karşılayacak; tüm bunların tespiti için gelir testi yapılıyor. Hemen belirteyim, gelir testini yaptırmak zorunlu, yaptırmayanlar devletin sunduğu hiçbir sağlık hizmetinden yararlanamıyor.
ŞU sıralar, küçüğünden büyüğüne hangi şirketin temsilcisi ile konuşsam hep aynı şikayeti duyuyorum, ‘yurt içine de yurtdışına da mal satmakta zorlanıyoruz ama asıl önemlisi sattığımız malın parasını alamamaktan korkuyoruz’. Hadi gelin, şuan içinde bulunduğumuz durum hakkında eğri oturup, doğru konuşalım. Piyasalarda tıkanma ve nakit sorunu var. İç piyasada üretici malını satamıyor. Diğer taraftan karşılıksız çek sayısında ciddi artış var. Borçlar ödenmiyor, ötelenmeye çalışılıyor; alacağı olan tahsil edemiyor. Yurtdışı da pek farklı değil. Avrupa’daki kriz, dövizdeki artış, dünya ticaretindeki daralma nedeniyle ihracatçı pazar bulmakta zorlanıyor.
Hal böyle olunca da hem üreticinin hem de ihracatçının şu aralar en büyük sorunu, mal satamamak ve tahsilat yapamamak. Öyle ki, çoğu işletme, ‘alacağımı tahsil edemem’ endişesiyle malını satmaktan bile korkuyor. Çok mu, karamsar tablo çizdim? Ama gerçek bu. Anadolu seyahatlerimde konuştuğum iş çevrelerinden aldığım izlenimler, bunlar. Bir de şu var; tüm işletmeler alacağına garanti peşinde koşuyor.
100 BİN KOBİ’YE KEFİL
Bunun da tek yolu alacak sigortası. Son dönemde alacak sigortasına yönelik ciddi bir talep artışı yaşanıyor. Biraz araştırma yaptım, hem sigortacılarla hem de ihracatçı ve üreticilerle konuştum. Son gelişmelerle birlikte alacak sigortası yaptıran şirket sayısı 2 binin üzerine çıkmış. Kim, bunlar derseniz, KOBİ’den biraz daha büyük şirketler. İlginç olan, sigorta şirketlerinin 100 binin üzerinde KOBİ’ye kefil olması. Daha açık şöyle anlatayım. Alacak sigortasına konu iki şirket var; biri malını satan, diğeri malı alan. Satan, borcunun ödenmemesine karşın alacak sigortası yaptırıyor, bir başka deyişle faturalarını sigortalıyor. Sigorta şirketi de malı alana, yani borçluya, kefil oluyor. İşte, sigortacılar, alacak sigortası yaptıran 2 binin üzerinde şirket için 100 binin üzerinde KOBİ’ye kefil olmuş durumda. Bu işin yurtiçi boyutu, gelelim yurtdışına.
Açıkça söyleyeyim BES’in, tasarrufları arttırıp, arttırmadığını merak ediyordum. Söylendiği gibi arttırmış. Geçenlerde Merkez Bankası’nın açıkladığı Kasım 2016 Finansal İstikrar Raporu, bu konuya açıklık getirdi.
Raporun, BES ile ilgili kısmını sizlerle paylaşayım. Raporda, hanehalkı tasarruf oranının 2013 ve 2014 yılının ardından 2015 yılında da artarak, son 8 yılın en yüksek seviyesine yükseldiğine değiniliyor ki, 2008 yılında bu oran yüzde 7’ler seviyesindeyken, 2015’de yüzde 10’lara çıkmış durumda. Raporda, 2017 başından itibaren hayata geçirilecek olan BES’e, Otomatik Katılım uygulamasının tasarruf oranlarındaki artış eğilimini destekleyici bir rol oynayacağı da vurgulanıyor.
DEVLET DESTEĞİ ETKİLİ OLDU
Yine raporda, yurtiçi tasarrufların arttırılması amacıyla 2013 yılından bu yana BES’te değerlendirilen tasarruflara devlet katkısının uygulandığına dikkat çekilerek, şu görüşlere yer veriliyor: “Devlet katkısının sağladığı getiri avantajı ile beraber sisteme üye olan kişi sayısı hızla artarak, katılımcı sayısı 6 milyonun, katılımcıların fon tutarı ise 50 milyar TL’nin (GSYİH’ye oranı yüzde 2.6) üzerine yükselmiştir. Hane halkının uzun dönemli tasarruflarını artırma amacıyla bu alanda 2017 yılından itibaren uygulanacak Otomatik Katılım ile ilerleyen dönemde katılımcı sayısının ve fon tutarının önemli artış göstermesi beklenmektedir. Yüzde 25 devlet katkısının ve sistemde kalınması durumunda bir defaya mahsus 1000 TL’lik devlet desteğinin sağladığı getiri avantajının, otomatik katılım sonrası sistemden çıkışları sınırlayacağı değerlendirilmektedir.”
YENİ yapılan düzenleme ile prime esas kazancın üst sınırı artırıldı ve bugün, günlük brüt asgari ücretin 6.5 katı olan üst sınır, 7.5 katına yükseltildi. Yeni uygulama 1 Ocak 2017’de başlayacak. Bilmeyenler için söyleyeyim, prime esas kazanç, hem çalışanlar hem de emekliler için önemli kriter. Askerlik, doğum, yurtdışında çalışanların borçlanmasından Bağ-Kurlular ve isteğe bağlı emeklilerin primine kadar birçok kişinin sosyal güvenlik için ödeyeceği paralar, bu kritere göre belirleniyor. Bunların da ötesinde, çalışanların emekli olduklarında alacakları maaş da prime esas kazanç üzerinden hesaplanıyor. Bu da; 2017’de, prime esas kazancın üst sınırının, asgari ücretin 7.5 katına çıkması ile özellikle yüksek maaş alanların emekli olduklarında maaşlarının da yüksek olacağı anlamına geliyor.
PRİME ESAS KAZANÇ ARTTI
Önce bugünkü durumdan kısaca bahsedeyim. Prime esas kazanç, bir çalışanın, SGK’ya bildirilen ücretidir. Hem işverenin çalışanı adına, hem de çalışanın kendi adına ödeyeceği primler, bu kazanç üzerinden ödeniyor. Yani asgari ücret, prime esas kazancın alt sınırıdır; bugün için de bu rakam, 1.647 (brüt asgari ücret) lira. Prime esas kazancın üst sınırı ise yine asgari ücretin 6.5 katı ki, bugün için de bu rakam, 10.705,5 lira. Bu da şu anlama geliyor; SGK’ya yapılacak prim ödemelerinin en üst sınırı, yani tavanı, 10.750,5 lira. Siz ister 15 bin lira maaş alın, ister 20 bin lira; prim ödemeniz, yine de bu rakam üzerinden oluyor.
MAAŞA ETKİSİ YÜZDE 15.3
ÖNCE bu noktaya nasıl gelindi kısaca anlatayım. Bu senenin ortalarında, Güneydoğu’da, PKK’ya operasyon yapılan bölgelerde, sigortacılar beklemedikleri bir gelişme ile karşı karşıya kaldı; özellikle Nusaybin, Cizre, Yüksekova ve Sur da konut sigortasında adeta talep patlaması oldu. ‘Ne var canım bunda’ diyeceksiniz ama durum bildiğiniz gibi değil. İşin ilginç tarafı, konut sigortalarının tamamının operasyonlardan bir gün önce yaptırılması ve bugüne kadar hiç sigorta ile tanışmamış kişilerin konutlarını sigortalatması. Öyle ki, bölgede, geçen senelerde konutlarda sigortalanma oranı yüzde 1’ler seviyesindeyken, operasyonlar döneminde biran da yüzde 95’e çıktı. Daha açık bir anlatımla bu illerde sigortalanmayan konut neredeyse kalmadı. Hatta kimi konutlar farklı farklı şirketlere ikişer, üçer sigorta bile yaptırdı.
OPERASYON ÖNCESİ SİGORTA
Ne zaman, operasyonlar bitip, aylar sonra yüklü tazminat talepleri gelmeye başlayınca durum ortaya çıktı. Şimdi diyeceksiniz ki, ‘sigortacılar uyanamamışlar mı?’. İşin bu tarafı daha da ilginç. Konutların hiçbiri Güneydoğu’daki yerleşik sigorta acentelerinden yapılmamış; Ankara, İstanbul, Elazığ, Adana, Mersin’deki belli başlı acenteler tarafından poliçeler kesilmiş. Bu kadarla da kalmamış, sigortalar, bir-iki sigorta şirketinden yapılsa durum ortaya çıkacağından, anlaşılmasın diye 30 sigorta şirketi arasında pay edilmiş; büyüklüklerine göre kimi şirketten 100, kiminden 50, kiminden 30 poliçe kesilmiş. Konutların bir kısmı da sigorta satışına aracılık eden belli başlı internet siteleri üzerinden ve hepsi de operasyonların hemen öncesi gece saatlerinde yapılmış. Sigorta şirketlerine Nusaybin, Cizre, Yüksekova ve Sur’dan gelen tazminat talebi ise 2 milyar liraya yakın.
HAFTALARDIR, okuyuculardan özellikle de şirket temsilcilerinden hep aynı soruyu alıyorum; ‘1 Ocak’ta başlayacak otomatik katılım hangi şirketleri kapsayacak?’. Hatta kimi okuyucular, çalışan sayısını da verip, ‘eğer bizi ilgilendiriyorsa ona göre planlama yapacağız, belki insan kaynaklarına yeni personel alacağız, ilgilendirmiyorsa da gündemimizden çıkartacağız’ diyor.
Haksız da sayılmazlar, işverenlerin, 45 yaş altı tüm çalışanlarını Bireysel Emeklilik Sistemine (BES) sokacakları otomatik katılımın başlamasına bir aydan az zaman kaldı ama uygulamanın ne kadar çalışanı olan işletmelerden başlayacağı henüz netlik kazanmadı. Geçen yazılarımda da 100 ve üzeri çalışanı olan işletmelerin, 1 Ocak’tan itibaren 45 yaş altındaki çalışanlarını BES’e dahil edeceklerini belittim.
GEÇ KALINIYOR
Her yazdığımda da okuyuculardan, ‘öyle diyorsun ama bu hangi yönetmelikte yazıyor, biz bulamıyoruz’ tepkisi aldım.