Paylaş
Özetle, başta kur artış olmak üzere bazı nedenlerden dolayı trafik sigortasının primlerinin yüzde 30’un üzerinde arttığı, artmaya da devam edeceği sigortacıların ağzından anlatıldı.
Habere gelen okuyucu yorumlarının tamamını merak edip, okudum.
Tahmin edileceği gibi herkes fiyat artışına veryansın ediyor ki, bundan şaşılacak bir durum yok.
Ancak yorumları okuyunca bir nokta dikkatimi çekti.
Okuyucuların çoğu trafik sigortasının gereksiz olduğuna inanıyor ve bu sigortayı bir vergi olarak görüyor, zorunlu olmasına karşı çıkıyor.
Kimileri de kaskosu olana trafik sigortasının zorunlu tutulmasını eleştiriyor.
Bu da şunu gösteriyor ki, tüketici, trafik sigortasını neden yaptırdığını, ne işe yaradığını, neden zorunlu tutulduğunu bilmiyor.
Yani, ortada bir ürün var ve alınması da zorunlu ama ne için alındığı bilinmiyor.
Hal böyle olunca da bu ürünün, yani trafik sigortasının, fiyatı 50 lira da olsa, 500 lira da olsa; yüzde 5’de artsa, yüzde 50’de artsa tepki çekiyor.
Oysa, aynı tüketici, bavul yüküyle para ödeyip, cep telefonu alıyor, kur artışından dolayı yüzde 20-30 da fazla ödüyor ama ne işe yaradığını bildiğinden gıkı çıkmıyor.
Beyaz eşyanın fiyatı son bir yılda yüzde 20 artmış, ama tüketici ödediği parayı sorun etmiyor.
İş trafik sigortasına gelince, film kopuyor.
Neden?
Çünkü kaç para ödenirse ödensin, bu ürün gereksiz görüldüğü gibi vergi olarak adlandırılıyor. İşte, temel sorun burada.
VAR MI SENDE BU PARA?
Oysa birileri çıkıp vatandaşa, ‘sen 1 milyon 450 bin liralık bir ürün için bu primi, yani bedeli, ödüyorsun’ dese, belki de sorun olmayacak.
Belki de vatandaş, ‘dur bakalım, nasıl yani?’ diye soracak.
Sen de şöyle anlatacaksın: Arkadaş, aracınla kaza yapıp, birini öldürürsen, yaptırdığın o trafik sigortası, ölen kişinin ailesine 290 bin lira ödüyor.
Yaptırmazsan, 290 bin lirayı cebinden ödeyeceksin.
Karıştığın kazada 3 kişinin ölümüne neden olursan; kişi başı 290 bin liradan 870 bin lirayı, gereksiz gördüğün ya da vergi dediğin trafik sigortası ödüyor.
Sigortan yoksa 870 bin lirayı cebinden ödeyeceksin.
Daha fazla zarar verirsen, 1 milyon 450 bin (eski parayla bir trilyon 450 milyar) liraya kadar bu sigorta ödeyecek.
Yoksa sen ödeyeceksin. Var mı sende böyle bir para?
Yok. Olmadığı için sigorta yaptırıyorsan.
Sende olmadığından, ölümüne neden olduğun kişilerin yakınları mağdur olmasın diye bu sigorta zorunlu tutuluyor.
Daha bitmedi.
Oldu ya aracınla gittin, yolda park eden adama çarptın, adamın aracını göçerttin; hasar da diyelim ki, 10 bin lira.
İşte o hasarı, ‘ne lüzum var’ dediğin trafik sigortası ödeyecek.
Yoksa sen ödeyeceksin.
Ya paşa paşa ödeyeceksin ya da hukuk yoluyla ödeyeceksin.
Sende bu para yoktur, gariban adam mağdur olmasın diye bu sigortayı yaptırıyorsun.
Ha, ‘bende 1 milyon 450 bin lira var, her yıl da bu parayı öderim’ diyorsan, o zaman yaptırma.
KABAHATLİ SİGORTACILAR
Ve anlatmaya da devam edeceksin.
Tüketiciye, elindeki kasko, öldürdüğün kişinin ailesine ödenecek tazminatta ya da aracına çarptığın adamın hasarını karşılamada bir işe yaramaz; o sadece senin aracının zararını karşılar diye de anlatacaksın.
Tüm bunları anlattıktan sonra da ‘Satın aldığın 1 milyon 450 bin liralık bir ürün için ödediğin fiyat çok mu?’ diye soracaksın.
Peki, bunları kim anlatacak?
Bir başka sorun da burada.
Anlatması gereken sigortacılarken maalesef onlar da nasıl olsa tüm sürücüler bu sigortayı yaptırmak zorunda mantığı ile hareket edip, anlatmadıkları gibi; bir sene primleri artırmayıp, sonraki sene yüzde 20 yükseltiyor, bir sonraki sene yüzde 10 daha ekliyor, sonraki iki sene yine zam yapmıyor.
Hal böyle olunca, haklı da olsalar haksız konuma düşüyorlar.
Sonra da artan fiyatlar nedeniyle tüketici veryansın edince bu sefer sigortacılar, ‘ne var bunda, teminatlar da maliyetler de arttı, iki senedir zam yapmadık’ diyerek, feryat ediyor.
Paylaş