Süper anneler

Geçtiğimiz hafta, Alo’nun Türkiye’de 30 yıldır var olması sebebiyle yapılan "Benim Annem Süper" yarışmasının sonuçları açıklandı.

Ben de jüri üyelerinden biriydim. Sonuçları okumuşsunuzdur zaten, ben size biraz detay vermek istiyorum. Ne kadar çok görürsek, o kadar anlarız belki bir şeyleri...

Hikaye şu: İsteyen herkes neden kendi annesinin süper olduğunu bir anısıyla anlatacaktı. Televizyon reklamı da nefis iki minik oğlanın anne muhabbetiydi hatırlarsınız.

Binlerce mektuptan elenip bize seçim yapmamız için gönderilen 30 mektup son derece "damardan"dı.

Sıcak bir cuma günü, anne manzaralarımızı okumak üzere masamın başına geçtim. Sürekli dolan gözlerimi silerek okudum mektupları. Beni etkileyen, sekiz-on çocuk büyütmek değildi açıkçası. Çünkü bilirim ki memleketimiz kadınlarının belki de yarısı bol sayıda çocuk büyütmüş, tarlada ya da orada burada doğurmuş, bir yandan çalışırken bir yandan da eve yetişmiş, insanüstü performans gösteren bir tür.

İki mektup beni çok dağıttı. Biri zaten birinci seçildi ki birazdan ondan bahsedeceğim. Öbürünü de, bir çocuğunu lösemiden kaybetmiş bir kadının hayatta kalan oğlu yazmıştı. İkinci çocuk ilk kaybından sonra doğmuştu. Bu büyük bir cesaretti benim için. Üstelik anne de hastalanmıştı arada.

İki mektup da depremle ilgiliydi. Birinde, mektup sahibi annesi tarafından enkaz altından kurtarılmıştı, diğerinde de mektup sahibinin ablası depremde ölmüştü ve anneleri torunlarını kurtarmıştı.

Bunun dışında gerçekten hoş anılar vardı: Mutfaksız bir evde annenin tek başına mutfak yapması, bilezik satılıp bilgisayar alınması gibi...

GÖKHAN AİLESİNİN UĞURU

Ama bazıları hepimize özel oluyor. Nihayetinde çoğunluğun kararıyla birinci olan anne 1967 doğumlu oğlu Gökhan Alparslan’ın annesinden gizli yazdığı, Ankara’dan gelen mektupla seçildi.

Bu çocuk, sağlıklı doğmuş ama sonra geçirdiği bir rahatsızlık tedavi edilirken hata sonucu beyincik zarar görmüş. 10 yaşında ayağa kalkmış, 14 yaşında yürümüş. Diğer çocukların anneleri ondan rahatsız olduğu için okula gidememiş ve annesi onu evde eğiterek lise diploması bile almış. İş bulup çalışmasını sağlamış.

Daha sonra bu müthiş anne oğluna "Bir hobi edin" demiş, ki pek çok kişi, sağlıklı çocuğuna bile söylemiyor bunu! Annesi Gökhan’a yüzme öğretmiş. Kulaç atamadığı için sırtüstü yüzmüş. Dağ sporlarına başlamış, izcilikte karar kılmış. Bu şekilde Türkiye’nin birçok iline gitmiş. Daha sonra Uluslararası İzcilik Olimpiyatları’na katılmış. Dünyanın tek spastik izci lideri unvanını kazanmış. Ülkemizi 1995’te Hollanda’da, 1999’da Amerika Şili’de, 2003’te Tayland’da temsil etmiş.

Ve bizim bu aileden anca haberimiz oldu!!!

Sürekli ağladık. Gururlandığımız için ağladık, mutlu olduğumuz için ağladık... Ve belki utandığımız için de ağladık.

Biz özürlü insanları görmemezliğe gelmeye çalışırken, bir anne oğlunu pek çok kadının kendi "normal" çocuğundan çok daha "normal" görmüş ve onu, yapması gerektiği gibi, adam yerine koyarak yetiştirmiş.

İnanın, Gökhan her şeyin farkında. Annesi ve babası -ki her zaman anneye büyük destek olan babanın da hakkını vermemiz lazım-, Gökhan’ı uğurları olarak kabul ediyor.

Neyse, yarışmadan haberi olan oğlum, eve gelirken karton almamı istedi. Beyaz ve kırmızı. Eve gelince beni odasından uzaklaştırdı. Sonra da "Senin için yaptım" diyerek getirdi: Kırmızı kalp şeklinde kestiği kartonun üzerine beyaz bir S harfi. Süperannenin S’si imiş.

E ben yine ağladım...

Aybüke’nin en mutlu günü

TED İstanbul Koleji öğrencileri bu seneki öğretim yılı boyunca bir çocuğun hayalini gerçekleştirmek için çalıştı. Kermeslerle, turnuvalarla, yardım kutularıyla para toplayarak 10 yaşındaki Aybüke’nin dileğini gerçekleştirdiler. /images/100/0x0/55ea22e8f018fbb8f86d7156Kampanya, hayati tehlikesi olan hastalıklarla mücadele eden 3-18 yaş arası çocukların bir dileğini gerçekleştirmek için kurulan Bir Dilek Tut Derneği’ne destek vermek amacıyla yapıldı. Yetkililerinden Carole Hakko 1,5 sene de 95 hayali gerçekleştirdiklerini anlatıyor. Ama bu proje bir ilk. Çünkü ilk kez bir okulla birlikte çalışmışlar ve öğrencilerin dahil olması işi çok daha keyifli kılmış.

Aybüke Celep 10 yaşında sevimli mi sevimli, güleç mi güleç bir kız çocuğu. Kalp ve akciğer sorunları yaşasa da hayata sıkı sıkıya bağlı. Annesi şu anda çalışmıyor ama anaokulu öğretmeni, babası ise santral görevlisi. Çalışkan bir öğrenci olan Aybüke, hep kendine ait bir yatak odasının olmasını istiyordu.

Aybüke ve annesi Mehtap Hanım, Bakırköy’de kan ürünü aldıkları hastanede tanıştıkları hastalardan öğrendiler Bir Dilek Tut Derneği’ni. Derneği duyduktan sonra Aybüke’nin ilk işi onlara bir e-mail atmak oldu. Hayali, Barbie dekorasyonlu bir yatak odası, özellikle de bir çalışma masasıydı. Ayrı bir odası olmadığından ve odayı küçük kardeşi ile paylaştığı için rahat çalışamıyordu. Heyecanla dernekten cevap beklemeye başladı, yanıt gelmeyince bu kez annesi yazdı e-mail’i. Sonunda geldi beklenen cevap. Dernek yetkilileri evlerine gelip Aybüke ile görüştü. Çünkü dileğin gerçekten ona ait olduğunu anlamaları gerekiyordu.

PROJEYİ ÜÇ KIZ ÖĞRENCİ YÜRÜTTÜ

Görüşme sonucunda Aybüke’nin dileğinin, TED İstanbul Koleji’nin dernekle ortaklaşa yürüttüğü Hayalimi Paylaş projesi için uygun olduğuna karar verildi. Projenin gerçekleşmesi söz konusu olunca, işi gereği şehir dışına giden ve aile ile aynı evi paylaşan amcasının odası istendi. Amcası kabul edince artık iş oda takımlarının gelmesine kalmıştı. Bu sırada TED İstanbul Koleji’nde öğrenciler Aybüke’nin dileğini yerine getirmek için kolları sıvamıştı bile. Hayalimi Paylaş projesine katkıda bulunmak için fikirler üretmeye başladılar. Proje koordinasyonunu 10’uncu sınıftan üç kız öğrenci üstlendi: Meriç Tugay, Gizem Turan ve Damla Köksalan. Önce kermes, sonra futbol turnuvası düzenlediler. Yeterli parayı topladıklarında derneğin sponsorlarından olan Çilek Genç Odası’ndan Aybüke’nin beğeneceğini düşündükleri takımı seçtiler. Ayrıca oyuncak, kıyafet ve kitaplar aldılar. Tabii bir de çalışma masası!

SIRADA SÜRPRİZ DOĞUM GÜNÜ VAR

Dileğin gerçekleşmesi için gereken her şey tamamdı. Aybüke’nin yeni odasını doğum günü olan 12 Nisan’da hazır ederek bir sürpriz daha yapmak istediler. Annesi, "Bugün evde günüm var" diyerek Aybüke’yi babasıyla birlikte işe gönderdi. Aybüke gittikten sonra önce yatak odasının mobilyaları monte edildi. Bir yandan evin salonu doğum günü için süslendi. Sonra Aybüke’nin arkadaşları gelip, salonda hiç ses çıkarmadan Aybüke’nin eve gelmesini beklemeye başladılar.

Aybüke eve gelince annesi ve babası gözlerini bağlayıp, "Sana bir sürprizimiz var" dediler. Aybüke çok sevdiği bir arkadaşının geldiğini, sürprizin bu olduğunu zannetti ama gözlerini açtığında karşısında çok istediği yatak odasını görünce inanılmaz şaşırdı. Yeni kitaplar, oyuncaklar, üstelik yatağın üzerinde bir de prenses elbisesi vardı... Elbisesini giyip salona gidince ikinci sürpriz ile karşılaştı: Tüm arkadaşları oradaydı. Aybüke o gün harika bir doğum günü yaşadı ve 10 yaşına girdi. Yaşadıklarını anlatırken hálá heyecanlı: "Odam çok güzel. En çok yatağımı sevdim. Çok güzel hediyeler geldi. Barbie bebek, tokalar vardı. Elbisemi de çok sevdim."

OKULA GİDİP TEŞEKKÜR ETTİ

Aybüke geçtiğimiz hafta TED İstanbul Koleji’ne giderek dileğini gerçekleştiren öğrencelerle birlikte bir törene katıldı. Törende tüm çocuklara yazdığı teşekkür mektubunu okudu: "Beni çok mutlu ettiniz, bana en güzel doğum günümü yaptınız, güzel sürprizler hazırladınız, sizi hiç unutmayacağım. Getirdiğiniz hediyeler için size çok teşekkür ederim. Sizleri çok seviyorum." Ayten SERİN

ANNEMİN KÖŞESİ

Kanyon’daki yemek turumuz

Herkesin ağzında bir Kanyon’dur gidiyor. Biz de neymiş burası dedik ve yollara koyulduk. Araba kullanmayan iki medeni kadın olarak otopark sıkıntısı yaşamadan direkt olaya daldık. Bizim olayımız yemek olayı. Kılık kıyafet heyecanlandırmıyor bizi. Dirayet sahibi, ihtiyacı olanı almış ve alışveriş defterini kapatmış, ölçülü kadınlarız biz! Önce Haagen Dazs’a baktık. Gerçi daha açılmış sayılmaz. İki kap dondurma ile geçiyor bu günler. Esas çeşitler gelince oranın kıymeti çıkacak ortaya. Bir de herkes Wagamama peşinde. Ben prensip icabı yemek için kuyruğa girmeyen biri olarak soluğu, suratım kadar brownie’leri ve adamakıllı yiyecekleri olan La Pain Quotidien’de aldım. Hesapta ev için aldığım bir somun baget ekmeği de koparıp koparıp yedim. Annemi bilmem ama ben hálá "sokak" kızıyım... Ve bence bugünlerde en gidilebilir merkez burası... Annecim... Hele ki hesapları sen ödersen!!!
Yazarın Tüm Yazıları