Sinan’ın ilk sinema tecrübesi

Her şey annemin girişkenliği ile başladı. Ben daha küçük olduğunu düşünüyordum ama annem denemekte fayda olacağını düşünerek Sinan'ı Nemo: Kayıp Balık filmine götürmeyi önermişti.

İkinci adım Fem Güçlütürk'ten geldi. Beni arayarak, 'Ortak çok arkadaşımız var, üstelik çocuklarımız da yaşıt. Artık bizim de tanışmamızın zamanı geldi,' diyerek oğlanla beni Nemo'ya davet etti.

Anlaşılan Nemo oğlumun kaderindeydi.

Cumartesi için sözleştik ama kar yağışı bizi engelledi. Kaderde varsa, oluyor işte, pazar günü oğlum ilk sinemasına gitti.

Bir kere salonumuzu seçerken çocuk şenliğinin olduğu G-Mall'u tercih ettik. Aynı şenlik İstanbul (Flyinn/Florya), Ankara, Antalya ve İzmir'de olmak üzere 5 Cinebonus sinema işletmesinde devam ediyor. Nemo: Kayık Balık görselli popcorn poşetleriyle hazırlanmış çocuk mönüsü, film öncesi ve sonrası eğlenceleri, Tweety'li, Bugs Bunny'li sürpriz hediyeler, yüz boyamalar varmış. Gidince anlaşılıyor neler olduğu...

ANİMATÖRLERE ZOR ISINDILAR

Fem ve oğlu Sal ile buluşup salona gittiğimizde orada gitar çalan ve çocuklara şarkı söyleten birileri, Pamuk Prenses ve kocaman bir kukla olduğunu gördük. Bizle beraber Defne ve Derin adlı iki küçük hanım daha vardı. Üç yaşındaki çocukların bu animatörlere ısınması ciddi bir süre gerektiriyor. Bizimkiler de donuk donuk baktı tiplere. Neyse ki raflarda çocuk dergileri falan vardı da onlarla oyalandılar.

Tabii ki oğlanı önceden hazırladım: Kapalı, karanlık bir salon, kocaman bir televizyon ve diğer detaylarla ilgili olarak. Fem de filmdeki köpekbalığı sahnelerinden beni haberdar etmiş ve Sinan'ın korkabileceğini söylemişti.

Neyse salona yavaş yavaş girdik. Epey kalabalıktı ve Sinan'ın okul arkadaşlarıyla da karşılaştık. Yani üç yaşındaki başka çocuklarla... Demek ki yanlış karar değildi...

Koltuklar kocaman, salon ferah. Sinan ürkmedi. Tecrübeli Fem en arka sıraya bilet almıştı, koltuklarımıza yerleştik.

Sinan beni şaşırtarak filmi sonuna kadar seyretti. Televizyona meraklı olmaması, sinemaya da ilgisiz kalacağının göstergesi değilmiş. Bir tek son on dakika 'Ne zaman bitecek' diye hafiften mırmırlanmaya başladı.

Ama idare ettik ve operasyonu başarıyla tamamladık.

Arada bazı annelerin birkaç kere çocuklarıyla salona girip çıktığını gördüm ama salondan hiçbir şekilde sıkılma ya da hoşnutsuzluk nidaları yükselmedi. Arada patlamış mısır ve su da alarak ikinci yarıyı daha geçirilebilir hale getirdik. Belli yerlerde ona heyecan verecek minik açıklamalarda ve tepkilerde bulundum: 'Aaaa, bakalım babası gelecek mi!', 'Gördün mü ne kadar kocaman bir balıktı' gibi.

AŞK FİLMİNE NE ZAMAN GİDECEĞİZ?

Ve film bittikten sonra oradaki lokantalardan biri olan Num Num'a yerleştik. Dört keyifli çocuk ve aileleri... Çocuklara yemek söyledik. Henüz çocuk mönüsü yokmuş ama yakında başlıyorlar. Ama çocukların yiyebileceği köfteden şnitzele pek çok şey var. Ne var ki porsiyonlar inanılmaz büyük. Yakında ayarlayacaklarmış. O zamana kadar anne-çocuk tek yemek söylemenizde fayda var. Uzun zamandır bu kadar devasa porsiyonlar görmemiştim. Zaten Mehmet Gürs'ün lezzet anlayışını da, porsiyon tarzını da sevmişimdir.

Karınları doyan çocuklar birbirlerine ve oradaki animatörlere daha da ısındılar. Epey azıp koşturdular.

Ve evden çıktıktan 4,5 saat sonra geri döndük.

Her zaman hayalimdi oğlumla sinemaya gitmek. Dönüp dönüp ona baktım. Fem'le birbirimize 'Bu günleri de görecek miydik?' gibilerinden bakışıp durduk. Arada Bahar Korçan'ı gördüm. 'Nemo'dan mı?' diye sordum, bana güldü. Kızı kocaman olmuştu ve 'Aşk Heryerde'ye gitmişlerdi.

Acaba biz oğullarımızla aşk filmlerine ne zaman gitmeye başlayacağız...

Pınar Kabaca (33) çalışan bir anne olarak en zor işlerden birini yapıyor, bir kafe-bar-restoran işletiyor. Daha doğrusu iki tane. Pınar ve eşi Turgut Kabaca, Galatasaray Florya Tesisleri'nin ve Mecidiyeköy'deki Cafe GS'nin başındalar. Pınar Kabaca bu işe başladığında kafasında çocuk sahibi olmak da yoktu. Ama tesadüfen hamile kaldı ve doğumdan sonra işini bırakmadı.

Kafe-bar-restoran işleten annenin en iyi iş arkadaşı iki yaşındaki oğlu

Pınar Kabaca, bebekle bu tip bir iş yürütmenin kolay olmadığını anlatıyor: ‘‘Benim iş arkadaşım bebeğim diyerek, birlikte çalışıyormuşuz gibi düşünüp, oğlum Kaan'la beraber yaptım tüm programımı. Oğlum doğmadan, kafenin içinde bize özel bir emzirme ve uyku odası oluşturdum. Kaan kafede büyüdü. Müşteriler de alıştı. Hatta bana yardımcı olanlar, bebek kucağımdayken telefon gelince Kaan'ı alıp oyalayanlar bile oluyordu. Bir gün getirmesem 'Patron nerede?' diye soruyorlardı. Eşim Turgut'un ve personelimin desteğini çok gördüm.’

Huyundan mı yoksa yetiştiği ortamdan mı bilinmez ama Kaan şimdiden koca bir adam gibi. Kaan haftada 2-3 gün işe geliyor, o varken işler rahatlıkla yürüyor. Bebekken daha fazla mızmızlık yapıyordu ama şimdi iki yaşında ve herkes rahat. Kaan insanlarla barışık bir çocuk. Kucaktan kucağa geziyor, hiç suratı asılmıyor. Kafeye girer girmez önce bir tur atıyor, sonra kasaya veya müzik setinin yanına geçiyor. Hava iyiyse bahçede koşturuyor ve bol bol yemek yiyor. Söylemeye gerek var mı, Kaan tabii ki Galatasaraylı!!!'

ANNELER NE BEKLER?

Bütün bu sistemin sorunsuz işlemesinde mekanın çocuklara uygun olmasının da etkisi yok değil. Pınar Kabaca kendisi de çocuk sahibi olduktan sonra annelerin lokantalardan beklentilerine dikkat etmiş, işlettiği geniş ve rahat mekanları tıkış tıkış doldurmamış. Sigara içilmesini engelleyemese de, yüksek tavanlar ve havalandırma sayesinde sigara dumanından rahatsızlık hissedilmiyor. Ayrıca istenirse çocuklara ve büyüklere ayrı bölümler hazırlayabiliyorlar. Mönüde tabii ki çocukların olmazsa olmazları köfte, sosis, çıtır tavuk, patates, makarna çeşitleri, nutellalı krep ve çikolata soslu brownie gibi tatlılar mevcut. Çocukların en favori yemeği üç ayrı çeşit minik burgerden oluşan bol patatesli tabak.

Hem Florya'da hem de Mecidiyeköy'deki mekanlarda çocuklar için doğum günü partileri düzenlenebiliyor. Özel mönüler, süsleme ve istenirse sihirbaz, palyaço getiriliyor. Hafta sonlarında büyüklerle beraber brunch düzenleniyor. Babalar ve oğulları için de bir cennet. Dev ekranda maç izleyebilmenin yanı sıra, Florya'daki kafe GS'de çocukların futbol oynama imkanı da var. (Denk gelirse antrenmanlar da izlenebiliyor)

İş hayatında oğlunun her an yanında olmasına çalışan Pınar Kabaca bazı zamanlarda, özellikle akşam davetlerinde oğlunu yanına alamıyor. Oğlu böyle akşamlarda biraz söylenmekle beraber, annesi nereye gittiğini anlatınca 'lüle lüle' diyerek onu uğurluyor.

Kısacası, Pınar Kabaca her gün işinin de başında, oğlunun da yanında. Hepsine birden yetişmeye çalışan modern bir anne.

Ayrıca kendi oğlunun huzurlu olduğu bu yerde, bütün annelerin çocuklarıyla rahat edebileceğine inanıyor.

ANNEMİN KÖŞESİ

Beğendiğim kabanı annem alınca

Bundan birkaç ay önce idi. Annemle dolaşıyorduk. Kazağa ihtiyacı olduğu için arada birkaç dükkana da girip bakınıyorduk. Bakmayın öyle alışveriş yazdığıma, benim kadar az alışveriş yapan insan azdır. Sevmem çünkü kılık kıyafet aramayı. 'Şak' diye bulmalıyım ben. Hatta hissederek dükkanın içine girmeli, direkt olarak aradığım şeye yönelmeliyim. Bu her zaman böyle olmadığı için de kendime pek bir şey almam.

Ama annem sever doğrusu, giysin, çıkarsın. En komiği de nedir bilir misiniz, annemin denediği bir şey mağazadaki başka kadınların mutlaka dikkatini çeker ve sorarlar görevlilere. Gösterişli kadın vesselam...

Nitekim, Vakko'daydık ve ben hiç tarzım gibi görünmeyen bir şeye elimi attım. Dizin biraz üstünde bir kabandı bu. İçimden denemek geldi. Giydim ve kendimi uzun zamandır böyle hoş bir şeyin içinde görmediğime karar verdim.

Bayıldım ama pahalıydı. Ve ihtiyacım da yoktu.

Dün annem bana uğradı, üzerinde o vardı. Yüzde 50 indirimden kapmış.

Ona da çok yakışmıştı.

Ama esas noktayı söyleyeyim mi... Kendisi sığmasına rağmen 40 bedeni değil, benim de sığabilmem için 42 bedeninden almış.

Bu kadına bütün paltolarım feda olsun...
Yazarın Tüm Yazıları