Akşam, uyku zamanı. Dişler fırçalandı, çoraplar çıkarıldı, yatağa girildi. Anne yeni okumaya başlayacağı kitabı aldı, oğlunun yanına uzandı.
Yeni kitabımız Can Yayınları’ndan çıkan, çocuklar için kolaylaştırılmış Homeros’un İlyada’sı. Bunu okumamızın iki sebebi var. Birincisi anne, bu sene İlyada ve Odisseia’yı tekrar okudu, bilgileri taze. İkincisi, Truva atı sayesinde çocuğun da biraz fikri var hikayeyle ilgili, iyice öğrensin!
Tabii ki çocuk versiyonu daha anlaşılabilir olduğundan, gerçek kitapta olmayan bir ilk bölüm var. Olimpos’ta oturan Hera, Athena ve Afrodit, hangimiz daha güzeliz diye kavgaya tutuşur ve sonuçta bir ölümlüye sormaya karar vererek İda Dağı’na inerler. Orada çobanlık yapan Paris’le karşılaşır, mühim soruyu ona yöneltirler. Bu arada, onu etki altında bırakmaya çalışırlar. Hera, "Beni seçersen sana güç, zafer ve ordu veririm" der. Athena, "Sana ilim, irfan, erdem veririm" der. Afrodit ise "Sana dünyanın en güzel kadınının aşkını veririm" der.
Sonuç: 10 sene süren Truva savaşı! Çünkü Paris, Afrodit’i seçer.
Paris’in cevabını okumadan kitabı kapatıp aynı soruyu Sinan’a sordum. Biraz karışık geldi sanırım, üç kere tekrarlattı soruyu.
Ve o da Afrodit’i seçti.
"E bravo sana" dedim oğluma. "Hiç mi ders almıyorsun, koca savaş çıktı kadınlar yüzünden. Hatta kavga sebeplerinin çoğunun altında kadınlar yatar, hálá mı Afrodit" dedim.
Gülüştük, geçtik.
ARTIK ROMAN OKUYORUZ
Kitabı bitirdik. Şimdi Oscar Wilde’ın "Mutlu Prens"ine başladık.
Yani, artık, gecede 10 sayfalık masallar yerine, çocuklar için uyarlanmış, arada resimleri de olan romanlar, klasikler okuyoruz. Her akşam bir bölüm okuyoruz. Ertesi akşam, kaldığımız yerden bir özet ve okumaya devam...
Şimdi içinizden, "Vaaay, Sinan’a bak" diyebilirsiniz ama demeyin. Zira ben okurken, çoğu zaman Sinan kitap ayracıyla oynuyor, savaş sahnelerini yatar pozisyonda canlandırıyor, mırım mırıl mırıldanıyor. Ve ben sinir oluyorum. Benim bu kadar ilgimi çeken kitap ve yazarları okuyorum. Okurken ilgisini çekmek için ses tonumla bile oynuyor, teatral bir ortam yaratıyorum. Sıkılmadan sayfalar çeviriyorum, ama benimki oralı bile değil.
Dün gece böğürdüm hatta: "Bana bak, bu Oscar Wilde! Benim en sevdiğim yazarlardan biri. Bu adama da bu kitaba da saygı duymalısın! Böyle bir şeyi kolaysa otur yaz bakalım!!! Sinan gayet sakin: "Ama yazma bilmiyorum ki!!!"
"Öğreneceğin zaman da fark etmeyecek zaten. Bunları yazmak, yazı bilmekle alakalı değil."
Velhasıl, çocuk dağılıyor tabii. Ama ben azimle bu tip okumalara devam edeceğim. Çünkü artık küçük masal kitaplarını o da ezberledi ben de. Ayrıca, ne öğrenirse, aklında ne kalırsa kárdır. Eminim ki bir şeyler de öğreniyordur.
Ona şimdiden bir kütüphane kurmaya başladım. Daha doğrusu kütüphanesindeki oyuncakla dolu olan rafları kitaplarla doldurmaya başladım. Çünkü çok dikkat etmişimdir, herkes de bunu söyler zaten, bizim toplumumuzda, evlerde pek kütüphaneye rastlanmaz. Oysa ki kütüphaneli bir evde büyümek bence çok önemli. O yüzden, bizim kütüphanelerin yanı sıra, Sinan’ın odasındakini de devraldım.
Bu arada okuduğumuz romanları, sonra arkadaşlarına da veriyoruz. Onların da anneleri okuyor, sonra bize geri veriyor. Böylece kitap takası işlemlerine de başlamış olduk.
Bence kitap okumak nefis bir şey. Her ne kadar oğlum beni bu aralar sudoku ile daha fazla ilgilenir görse de, başucumdan kitabın eksik olmadığının da farkında. Bazen yan yana uzanır, kendi kitaplarımızı okuma seansları düzenleriz. Daha doğrusu, ben okurum, o bakar. Hem de benimkine... Olsun, kitapla büyümesi için elimden geleni yapacağım. En yakın zamanda da onu bir kitap kurdu olan Emre Aköz’ün ellerine atacağım.
En güzel çocuk filmleri festivalde
İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde bu sene çocuklar için de özel bir bölüm var. Jojo kanalının sponsor olduğu "Film Sende" adlı programda son yılların en güzel ve ödüllü çocuk filmleri gösterilecek. Hepsi orijinal lisanında oynatılacak olan filmler simültane olarak tercüme edilecek. Beş filmin biri de, bir klasik olan Heidi’nin üçüncü milenyum versiyonu. Biletlerinizi bir an önce almanızda fayda var, çünkü sınırlı sayıda gösterim olacak. Biletleri Biletix üzerinden ve festival sinemalarından alabilirsiniz. Filmler bugün başlıyor.
Kardeşim Köpek Oldu
On yaşındaki Marietta’nın doğum gününde istediği tek şey bir köpekti. Ama onun yerine hediye olarak sadece aptal bir taş aldı. Ama bu özel bir taştı, sahibinin bütün dileklerini yerine getiriyordu. Gerçekten de sabah uyandığında, onunla oynamak için can atan minik bir köpek buldu. Fakat dört yaşındaki kardeşi Tobias’ın ortada olmadığını fark etti ve kardeşinin bir köpeğe dönüştüğünü anladı. Marietta köpeği Tobi’yi tekrar kardeşi haline döndürmek için elinden geleni yaptı. Bakalım becerdi mi? Altı yaş ve üzeri için uygun olan bu film 2005 yılında Şikago En İyi Film ödülü de aldı (96 dakika). 2 Nisan (yarın) 11.00 İstanbul Modern; 8 Nisan 11.00 ve 16 Nisan 11.00 Reks.
Sütün Rengi
İnsan bazen zor soruları yanıtlamak durumunda kalır. Aşk ve diğer doğal felaketler hakkındaki film sorulara akıllıca, güzel, iyi kotarılmış ve mizah dolu yanıtlar veriyor. Bunu da aşkın ne olduğunu ya da ne olmadığını anlamakta zorlanan 12 yaşındaki Selma aracılığıyla yapıyor. Bu da bol ödüllü bir film ama hemen belirtelim, 13 yaş ve üzeri çocuklar için uygun. Çünkü içinde cinsellik, intihar gibi konular var (93 dakika). 9 Nisan 11.00 Reks ve 16 Nisan 11.00 İstanbul Modern.
Pelikan Adam
Finlandiya’nın en ünlü çocuk filmleri yönetmeni Liisa Helminen tarafından çekilen bu film bir fantezi macerası. Konusuna gelince: Bir pelikan Finlandiya’ya gelir ve insanlardan o kadar etkilenir ki onlar gibi olmaya, onlar gibi yaşamaya karar verir. Şehir operasında iş bulur. İki çocukla arkadaş olur, hatta bir balerine aşık olur. Pek çok ödül almış bu film altı yaş üzeri için öneriliyor (90 dakika). 1 Nisan (bugün) 11.00 Reks ve 8 Nisan 11.00 İstanbul Modern.
Köpek, General ve Kuşlar
Çocuklara özgürlüğün değerini öğretmeyi amaçlayan nefis bir canlandırma. Bir Rus general, Napolyon tarafından işgal edilen ülkesini kurtarmak için yüzlerce kuşun ölümünü göze alarak Moskova’yı ateşe verir. Bu hareketi yüzünden milli kahraman olur. Fakat emekli olduktan sonra her gün kuşların saldırısına uğrar. Bir gün yoluna ilginç bir köpek çıkar. Generalle köpek bir savaşa koyulurlar; kentteki köpekler kafeslerdeki kuşları serbest bırakmaya kalkarlar. General bu duruma müdahale etmek durumundadır. Film altı yaş üzeri için uygun (75 dakika). 2 Nisan (yarın) 11.00 Reks; 9 Nisan 11.00 ve 15 Nisan 11.00 İstanbul Modern.
Heidi
Annelere hiç de yabancı değil bu isim. İşte bu o, bildiğimiz Heidi! Film, çocuk klasiklerinden biri olan Heidi’nin yedinci çekilişi. Film, Alp Dağları’nın yeşil çayırları yerine kentin hızlı yaşamı, büyük gökdelenler ve sokaklar arasında geçiyor. Mavi saçlı ve kendine güveni tam olan Heidi, annesi ölünce ona bakmaya pek meraklı olmayan gizemli büyükbabasının yanına götürülür. Ancak ardından Berlin’e Dete teyzesi ve kuzeni Clara’nın yanına gitmek zorunda kalır. Britney Spears gibi olmaya hevesli ve zor bir çocuk olan Clara bu durumdan hiç hoşlanmaz. Heidi’nin ise tek amacı vardır, büyükbabasının yanına kaçmak. Altı yaş üzeri için uygun. (103 dakika). 1 Nisan (bugün) 11.00 İstanbul Modern ve 15 Nisan 11.00 Reks.
ANNEMİN KÖŞESİ
Annemin güzellik sırları
Eskiden beri annemin güzel makyaj yaptığından bahseder dururum. Yüz şeklini iyi bildiği ve doğru renkler kullandığı için ortaya güzel bir sonuç çıktığını sanırdım. Meğersem işin büyük çoğunluğu annemin sahip olduğu kozmetik sırlardaymış. Aşağı yukarı aynı markalarda rimellere, farlara, rujlara sahibiz. Ama geçen gece, onda makyaj yapma durumunda kaldığımda bana bir zula çıkardı ki nefesim kesildi. "Yok şunu alnına ve yanaklarına şöyle sür ki parlaklık versin, yok önce bunu gözlerine sür, sonra farı şununla yay" derken annemde kendi kendime yaptığım makyaj bile çok güzel oldu.
Meğersem ben eksik malzeme kullanıyormuşum... Meğersem annem bana eksik malzeme alıyormuş!!! İsyan edesim geldi. Bende de o ürünlerin olmasını istedim bir anda. Olmuyooor, olmuyooor, kozmetiksiz olmuyoooor.