Hakikaten canım sıkıldı... Geçen hafta düzenlenen Compex Bilgisayar fuarında "Çocuk ve İnternet" adlı bir konferans vardı.
Üç bölümden oluşan konferansta 15’e yakın konuşmacı vardı. Milletvekilinden tutun da dernek yöneticisine, eğitimciye, şirket elemanından bilişim gazetecisine kadar...
Pek çok kişinin sorularına cevap bulabileceği toplu bir ortamdı bu. Ama salon neredeyse bomboştu.
Aileler için "İnternet ve Çocuk" konusunda seminerler düzenleyen arkadaşım, konferanstan bir gece önce düzenlediği seminere sadece altı kişinin katıldığını söyledi.
Şikayet etmeyi biliyorsunuz ama! "İnternet kötü. İnternet zararlı. Oyunlar çocuklarda şiddeti artırıyor. Her şeyin suçlusu onlar! Eğitim şart. Çocuklar eğitilmeli. Aileler eğitilmeli. Aile ve çocuk arasındaki diyalog önemli..." diyorsunuz.
Eyvallah... İyi de nerede bu aileler?!
Sinirlenmemdeki neden, bu ilgisizliğin sadece bahsettiğim bu iki organizasyonla sınırlı kalmayışını bildiğimden. Neyse ki elimizden geldiğince gazetelerde, dergilerde bunları anlatmaya, açıklamaya çalışıyoruz. Bilmiyorum artık kaç kişi okuyor ya da okuduğunu uyguluyor...
Bir zamanlar televizyona takmıştık çocuk eğitimi ile ilgili olarak. Biz masumduk da, pek çok şeyin sorumlusu televizyondu sanki. Şimdi de internet ve bilgisayar aynı durumda. Ortak bir dil de sağlanıyor tabii: "Evet, doğru kullanıldığında internet ve bilgisayar çok yararlı."
Çok yakın bir arkadaşım anlattı. 10-12 yaşındaki yeğenlerinin arkadaşları çocuk pornosunu "çocuklar için porno" sandıkları için merak etmişler... Onları da suçlayamayız ki!!!
İSTİKRARLI OLMAK GEREK
Compex’teki konferansta bir grup öğrenci vardı. Sadece bir grup. Onlar da Işık Lisesi’nden gelmişlerdi. Öğretmenleri de yanındaydı.
Konuşmacılar, insan ve internet arasındaki dengenin nasıl kurulması gerektiği konusunda bilgiler verirken öğrencilerin internetten nasıl ödev indirdiklerinden, küçük hilelerden bahsettiler. Bunun üzerine öğretmenimiz de söz alarak bu işe artık uyandıklarını; dolayısıyla da artık sadece araştırmaya değil, daha çok uygulamaya yönelik ödevler verdiklerini anlattı. Bu hoş bir detaydı ama anlatılanlar ve verilen rakamlar daha çok olumsuzdu tahmin edersiniz ki...
Evet, bütün hikaye ailelerde. Teknolojiye yetişmek hatta önüne geçmek çok zor. O yüzden elimizdekilerle idare etmek durumundayız. Elimizdekiler de bizim çocuklarımız!
Aklımda takılan bir nokta daha var: Televizyonu ve bilgisayarı, "çocuklar takılsın da biz büyükler kafa dinleyelim" amacıyla kullanan çok ebeveyn var. O yüzden başıboş kalıyor çocuklar ekran karşısında. Şimdilerde endişe ettiğimiz bilgisayar konusunda titiz davranıp, diğer konularda baştan savıcı davranırsak yine iyi bir sonuca ulaşacağımızı sanmıyorum. Yani internet başında çocuklarımızla durup güzel güzel takılırken, biraz sonra anlamsız bir müzik kanalını açıp "Otur seyret" demek pek işe yarar değil.
Geçen hafta bu sayfada ailelerin neler yapması gerektiğine dair koca bir yazı vardı, o yüzden aynı şeyleri tekrar etmeyeceğim. Lütfen bazı şeylerin bizi sadece hislendirmesine izin vermeyelim. Biraz mücadele edelim... Sevgiler saygılar...
Değişen yaşam koşulları çocukları hasta ediyor
Hep büyüklerimizden duyardık; sonra biz de söylemeye başladık: "Bizim zamanımızda böyle değildi..." Peki, yaşadığımız ortamın, yiyeceklerin ve hayat koşullarının değişmesi, çocukların sağlığını nasıl etkiliyor dersiniz? Yeni yaşam koşulları, çocuklarda hastalık riskini artırıyor mu? Cevap, maalesef evet. Ergenliğe erken geçiş, diyabet, alerji ve hatta tiroid kanseri... Bunlar, son yıllarda gittikçe daha sık karşılaşılan çocuk hastalıkları. Bunların en büyük nedeni ise, katkı maddeleri içeren gıdaların tüketiminin artması ve hava kirliliği. Sekiz yaşındaki kızınızın ádet görmesini veya çocuğunuzun diyabet gibi kronik hastalıklarla erken yaşta tanışmasını istemiyorsanız Acıbadem Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi, Büyüme ve Ergenlik Bölüm Sorumlusu Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz’in anlattıklarına kulak verin.
Vücudumuzda değişik hormonlar salgılayan bezler var. Vücudumuzun gizli patronu olarak nitelendirebileceğimiz bu bezler hayatımızı sürdürmek için sürekli çalışıyorlar. Boyumuz, kilomuz gibi dış görünüşümüzde, psikolojimizde ve organlarımızın çalışmasında bu bezlerin etkileri büyük. Bu hormonlar hamilelerde, bebeklerde ve ergenlerde çok daha fazla önem taşıyor. Sağlıklı bir insanda, doğumdan itibaren gerekli bütün hormonlar, gerektiği miktarlarda salgılanarak, vücudun gelişmesini ve tüm fonksiyonların normal çalışmasını sağlıyor. Ancak beslenme alışkanlıkları başta olmak üzere dışarıdan, farklı ve vücuda zararlı müdahaleler yapıldığında sistem bozulabiliyor.
Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz,hazır gıdaların yan etkilerini gösteren, yurtdışındaki araştırmalardan da çarpıcı sonuçlar veriyor: "Belçika’da yapılan bir araştırma, tarımda kullanılan bazı ilaçların östrojen salgılanmasını artırarak kız çocuklarda erken ádet görülmesine, erkek çocuklarda ise meme büyümesine sebep olduğunu ortaya koyuyor. Kuzey ülkelerinde yapılan bir çalışma, Tip 1 diyabetin görülme sıklığının yüzbinde 45’ten 60’a çıktığını gösteriyor." Bu veriler insanı ürkütüyor ama elbette her hazır gıda, katkı maddeli yiyecek, hormonlu meyve ve sebzeler hastalık ve erken ergenlik riskini artırmıyor. Ancak kontrolsüz uygulamalar bu tehlikeye davetiye çıkarıyor.
Peki önlem almak için ne yapmak gerek? Prof. Dr. Büyükgebiz, soruyu şöyle yanıtlıyor: "Öncelikle üretim dönemindeki denetim çok iyi işlemeli. Ailelerin çocuklarına aynı gıdadan çok fazla miktarda vermemelerinde yarar var. Ayrıca katkı maddeli gıdaların yol açtığı hastalıkları iyi tanıyıp, gereken durumlarda doktora erken başvurulması son derece önemli."
ZAMANE HASTALIKLARI
á Diyabet: Çocuklarda diyabet uzun süreli hastalıklar arasında birinci sırada. Üstelik çocukluk çağı diyabetinin son 30 yıldan beri tüm dünyada görülme sıklığı giderek artıyor. Diyabet, genetik yatkınlığı olan çocuklarda çevresel faktörlerin etkisi sonucunda pankreasın ensülin üreten hücrelerinde tahribat oluşması ve vücudun ensülin üretemez hale gelmesiyle ortaya çıkıyor. Çevresel etkenler arasında yanlış beslenme, şişmanlık, geçirilmiş gribal enfeksiyonlar, hareketsizlik ve stresi saymak mümkün. Sık idrar yapma, çok su içme ve ani kilo kaybı gibi belirtilerde uzmana başvurmakta yarar var.
á Erken ergenlik: Ergenlik belirtilerinin görülmesinde kızlar ve erkekler arasında farklar var. Zamanlama olarak da kız ve erkek çocuklar arasında belirgin ayrılıklar bulunuyor. Kızlar ergenlik dönemine erkeklerden yaklaşık iki yıl önce giriyorlar. Kızların 10 yaşından, erkeklerin 12 yaşından itibaren ergenliğe adım attığı kabul ediliyor. Kızlarda meme, erkeklerde cinsel organların büyümeye başlaması ile ergenlik başlıyor. Atilla Büyükgebiz, "Ergenlik 10-18 yaş aralığı olarak kabul edilir. Kızlarda sekiz, erkeklerde dokuz yaşından önce ergenlik belirtilerinin ortaya çıkması bir hastalık belirtisi olarak görülmeli ve tedavi edilmeli" diyor. Kız çocuklarda erken ergenliğin sonuçlarından biri de, olası boy kısalığı.
á Alerji: Kadınların sigara içme alışkanlığının artması, annelerin hamilelikte ve emzirme döneminde sigara içmiş olmaları, çevredeki otomobillerin çoğalması ile egzoz dumanının ve hava kirliliğinin artması sonucu solunan kirli havada var olan karbon monoksit, nitrojen dioksit, ozon, sülfür dioksit gibi gazların solunması, solunum yollarını etkileyerek astım gibi alerjik hastalıkların görülme sıklığını artırıyor. Ancak bu hastalıkların tek nedeni bu değil. Endüstrileşme ile birlikte beslenme alışkanlıklarının değişmesi, doğal gıdalar yerine hazır ve katkı maddeleri içeren alerjen düzeyi yüksek gıda tüketiminin artması, besin alerjilerine neden oluyor. Alerjik hastalık gelişme riski olan, yani ailesinde alerjik hastalık öyküsü olan bebeklerin alerjenlerle temasının önlenmesi gerek. Annenin gebelikte ve emzirme döneminde sigara içmemesi ve alerjen gıdaları mümkün olduğunca az tüketmesi, bebeğin en az altı ay sadece anne sütü ile beslenmesi, inek sütünün bir yaşından sonra içirilmesi ve katı gıdaların altı aydan önce verilmemesi ilk önlemler. 1990’lı yılların başlarından itibaren ev dekorasyonlarının hızla değişmesi, özellikle evlerin birçoğunun halı ile kaplanması sonucu ev tozu akarlarının artması da alerji oluşumunu destekliyor.
Soluduğumuz hava tehlike saçıyor!
Son yüzyılın önemli sorunlarından biri, hava kirliliği. Çocuklar olumsuz etkilere erişkinlere göre çok daha açık. Akciğerleri henüz gelişim süresinde olduğundan, bu dönemde havadaki toksik maddeler onları daha olumsuz etkiliyor. Alerji riskini artıran sadece kirli hava da değil. Şehirde yaşayan ve hijyenik ortamlarda büyüyen çocukların mikroplarla daha az karşılaşması sonucu savunma sisteminin dengesi bozularak hastalıkların gelişimi de kolaylaşıyor.