Son zamanlarda kendimi epey çevreye kapamış durumda yaşıyorum.
Daha doğrusu, popüler çevreye kapamış durumdayım. "Ben hiç TV seyretmem, ben hiç dizi, reality show seyretmem" diyen ve "prensip olarak" bu düşüncelere karşı duran biri olmamama rağmen, öyle gibi yaşıyorum şu aralar.
Birkaç yabancı diziden sonra bizimkileri de seyredemez oldum. Son üç senedir sezon başına bir yerli dizi seyrediyordum. Ama artık tahammülüm kalmadı. O kadar gerçeklerden uzaklar ki, kafamı dinlendiremiyorum onları seyrederken... Zaten hiçbiri düşündürmüyor, o ayrı! Bari dinlendirsin diye beklerken onu da beceremiyorlar yani. Çocuğunu iyileştirmek için para karşılığında seks yapılır mı? Yahu, milletin yarısı para almadan yapıyor o işi zaten, bunu konuşmaya gerek var mı?
Yıllar önce bir film seyretmiştim. Bir kadın, taşıyıcı annelik yapıyordu. Ne var ki doğurduktan sonra bebeği veremiyordu. Bu filmi izlediğimde 20 yaşında var mıydım bilmiyorum. Ama o zaman bile aklımda yer etmiş. Buna rağmen şimdiki tartışmaların, programların yanına bile yaklaşmak istemiyorum. Çünkü yeterince sağlam kaynaklarla hazırlanıldığına inanmıyorum. Yabancı bir film çekilirken metinlerin yazılması için bile bir sürü psikolog, pedagog, yani konunun bilge kişileri her kimse, onlar da olur ekipte. Çok sıkı araştırmalar yapılır. Dizilerin akışı bellidir, her şey kontrol altındadır.
Peki, bu konunun çocuklarımızla ne alakası var?
Eh, ucundan kıyısından yok mu alakası sizce? Misal, ben işin içinde olmayınca, oğlum da olmuyor. Bazı dizileri okulda duysa bile, lafta kalıyor. Bir sürü gereksiz insanı tanımıyor. Bir tek Avrupa Yakası var hayatımızda...
BİZ KLASİK TAKILIYORUZ
Geçenlerde bir kafede yanımızda bir ünlü oturuyordu. Sinan, ara ara koca gözleriyle etrafa donuk donuk bakmayı pek sever. Yine öyle bakınıyordu. Kadın da Sinan’ın onu tanıdığını sandı ve aklı sıra sempatiklik yaptı. Fakat muhabbet esnasında Sinan’ın kendisini tanımadığını öğrenince hafif suratı kaydı. İşin hoş yanı, adını ben de hatırlamadım.
Şu sıralar buz pateni modası var. Hayatta kimse götüremez beni kaymaya. Oğlumu da... Hatırlarım; lise 1’deydim. Penguen açılmıştı. Ondan önce de Korukent’te açılmıştı bir buz pateni pisti. Birkaç kere gittik. Penguen nasıl popülerdi, size anlatamam. Kısa bir süre için tabii... Sonra kimse adımını atmadı oraya ve kapandı... Çünkü bu spor içimizde, ruhumuzda, kültürümüzde, altyapımızda yok. Olmayacak da...
O yüzden de gelip geçici heveslere takılmıyoruz biz ana oğul. Biz klasik takılıyoruz. Mesela futbol maçına gidiyoruz...
Neyse, buzlara dönelim. Çocukluğumdan beri buz dansı yarışmalarını izlemeye bayılırım. Jane Torvil-Cristopher Dean çiftini tanıyan bir kuşağım. Buna rağmen önerim şu: Kızları bir derece ama oğlanları sakın zorla buz patenine götürmeye kalkmayın e mi!!! Yakışmıyor.
Yanlış anlaşılmak istemem, konuyla alakalı her türlü şeyi izleyebilirsiniz. Ama oğlunuzu kaymaya götüremiyorsunuz diye sıkıntı duymayın demek istiyorum kibarca.
POPÜLER KÜLTÜRÜN SONUÇLARI
Geçen ay Newsweek Dergisi’nde çıkan bir yazıda kızların durumunun daha vahim olduğu anlatıyordu (ki bunu görebiliyoruz): "Genç erkekler ünlüleri izlemekle yetinirken, kızlar onlar gibi olmak için büyük bir çaba sarf ediyor." Uzmanlar, medyanın yaygınlaşması ile popüler kültürün etkisini artırdığını ve Amerikan toplumunda değerlerin hızla düşüşe geçtiğini belirtiyor.
Derginin yaptığı ankete göre Amerikalıların yüzde 84’ü popüler kültürün cinsel hayatta büyük rol oynadığına inanıyor. Bu oranın 20 ila 30 yıl önce yüzde 70 olduğu hatırlatılıyor.
Nereden nereye atladım değil mi? Ama ileride çok sıkıntı yaşamamak için bazı şeylere şimdiden el koymakta fayda var. Ne kadar tuttururuz bilemem ama en azından "denemedim" demem...
Bebeğim sağlıklı işitiyor mu
Her bebeğin doğumdan sonra belli aralıklarda belli sağlık kontrollerinden geçmesi gerek. Bu kontrollerle bir anne-babanın aklına dahi gelmeyen sorunlar erken teşhis ediliyor. Mesela işitme problemleri... İyi duyamamak beraberinde pek çok sıkıntıyı getirir. İşitme kaybı bebeğin konuşmayı öğrenmesini engeller ve dolayısı ile sosyal ve duygusal problemlere yol açar. Yaşamın ilk altı ayı konuşma ve dilin gelişimi açısından çok önemli. Bu yüzden bebeklerdeki işitme kaybının ilk üç ayda saptanması gerek. Yeni doğanlarda işitme kaybı görülmesi olasılığı her 1000 doğumda yüzde 1,5-6 arasında. Bebeklerimizle oynadığımız ilk oyun, gözlerine bakarak ve ismini söyleyerek başlar. Veya arada bir bebeğimize seslenir, başını olduğumuz tarafa döndürmesini bekleriz. Tabii ki bebekler ilk günden yetişkin bir insan gibi duyamaz. O yüzden bu bakmalar kimi zaman gerçekleşir, kimi zaman gerçekleşmez. Bebeğin işitme duyusu zamanla gelişir ve tepkilerini daha sık ölçebilirsiniz. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Murat Şahin, çocuklarda işitme kaybının doğumsal olanlar ve sonradan gelişenler olarak ikiye ayrıldığını söylüyor. Yani, doğum sonrasında işitme sistemi normal çalışsa da, başka sebeplerden dolayı daha sonra işitme kaybı başlayabiliyor:
"Doğumsal işitme kayıplarının yüzde 60’tan fazlasını kalıtımsal, yani genler yolu ile ebeveynlerden çocuğa geçen rahatsızlıklar oluşturuyor. Doğumsal olup da kalıtımsal olmayanlar ise, gebelik esnasında anne karnında geçirilen enfeksiyonlar (kızamıkçık, CMV, frengi, Herpes gibi), toksik veya metabolik rahatsızlıklar ve travmalardan kaynaklanıyor.
Sonradan gelişen ve kalıtımsal olmayan işitme kayıplarına sıklıkla sebep olanlar sarılık gibi metabolik rahatsızlıklar, bakteriyel sepsis, menenjit, kabakulak, kızamık, Herpes gibi enfeksiyonlar. Bunlara iç kulağa hasar verebilecek ilaç veya madde kullanımı da ekleniyor."
NASIL ANLAŞILIR
"Yenidoğan dönemi işitme-tarama programı" son 10 yılda büyük önem kazandı. Gelişen teknoloji ile birlikte klinik uygulamanın kolaylaşması sayesinde yenidoğan işitme taraması artık ülkemizde de yapılıyor. Ancak yine de belirgin işitme kayıplarının anca yüzde 50’si saptanabiliyor. Oysa erken teşhis burada da büyük önem taşıyor. Erken teşhiste, işitme kaybını kolay bir tedavi ya da önlemle engellemek mümkün. Bir yandan da, işitme kaybı olan çocuğun rehabilitasyona yönelik tedavisinin erken başlaması, çocukta sosyal ve duygusal anlamda ileriye dönük sorun yaşanmamasını sağlıyor. En sık kullanılan tarama yöntemi, yenidoğan döneminde rahatlıkla yapılabilen otoakustik remisyon testleri. Bu test, iç kulakta sinirsel aktivite sonucu oluşan sinyallerin dış kulak yolundan tespit edilmesi prensibi ile çalışır. İşitme kayıplarının büyük bir kısmını oluşturan iç kulak tipi kayıpların taramasında faydalı. Ancak, iç kulağın gerisinde kalan beyindeki işitme merkezine kadar giden işitme yollarındaki kayıpları tespit etmede yetersiz. Bir diğer test ise, BERA olarak da bilinen ve tüm işitme yollarını kapsayan test. Ancak hasta uyumu gerektiren bir uygulama olduğu için, çocuk hastalarda sakinleştirici kullanımı gerektiriyor ve o yüzden uygulaması çok kolay değil.
NE YAPABİLİRİZ
Sinirsel işitme kayıplarının ne yazık ki medikal tedavisi yok. Belli seviyelerdeki kayıplar işitme cihazları ile rehabilite edilir. Daha yüksek seviyelerdeki kayıplarda ise "Koklear İmplant" dediğimiz, "biyonik kulak" olarak da bilinen protezler kullanılabilir. Ancak bu cihazlar normal kulak işlevini tam olarak yerine getiremediklerinden uzun süreli konuşma eğitimine ihtiyaç duyulur.
Bazen de bademcik ve geniz eti sorunu yaşayan bebeklerde işitme kaybı görülür. Böyle durumlarda, KBB doktoru ve çocuk doktorunuzun birlikte vereceği karara göre işitme kaybını engellemek için geniz etinin ve veya bademciklerin alınması söz konusu olabilir.
ANNEMİN KÖŞESİ
Anneciğim, senin yaşın yaşlı!
Bazı firmaların kilolu adayları işe almadığını duydum geçen gün...
Bu devirde görünümümüz bu kadar öne geçti ise, bizim çocukların büyüyeceği zamanlarda problem iyice artacak demektir.
Ama bazıları da annem gibi şanslı olacak...
Geçenlerde annem ve Sinan sohbet ediyormuş.
Ne hakkında konuşuyorlarmış bilemem ama oğlum anneme, "Senin yaşın yaşlı, görüntün değil" demiş.