Paylaş
Şöyle efendim, ben sokak çocuğuyumdur. Öyle alışveriş merkezleri, kapalı hanlar, hamamlar, paket paket dükkanlar benim tarzım değildir.
Çok işlevsel ve pratik olduklarını kesinlikle kabul etmekle birlikte, benim günlük yaşamımda yerleri yoktur. Dolayısıyla küçük beyin de bu tür yerlere benimle ya da benimle aynı tarzda olan babası ile gitmesi görülmüş şey değildir... Ben, sokak gezeyim, pasaj dolaşayım, iyiyim. Babası da pazarları, kendin pişir kendin ye, ya da deniz dağ tepe doğa muhabbetini sever.
Ama çocukların böyle yere gitmesi de gerekir ki bizde bu görev anneanne-dede ikilisinin tercihi ve keyfi dahilinde gerçekleşmektedir. Ancak Sinan bu alışveriş merkezlerini tahmininizden çok daha iyi bilir durumda. Nedeni gidiş sıklığı değil çünkü gerçekten nadir gider.
Tek sebebi, içindeki oyun alanları...
Nitekim bir gün ben de tuzağa düştüm ve oğlum, anam, babam üçgeni beni Updown Mayadrom’un içindeki Play Planet’e taşıdı. Bu şeyden bir tane daha da Tepe Nautilus’da varmış.
Ya gerçekten eğlenceliymiş bu tip yerler çocuklar için... Bir kere özel olarak yumuşak malzemelerden oluşan ve düşse bile yaralanmasını engelleyen oyun alanında çocuğunuzun siz korkmadan azmasına tanık oluyorsunuz. Ne var ki bu sefer de onlar azmıyor!!! Sinan’ı içeri salmak için yüreklendirmem epey zamanımı aldı. Ama alışıyorlar ve sonrası kendiliğinden geliyor. Tek dikkat etmeniz gereken şey, içerideki daha büyük çocukların azma tehlikesi. İşte küçükleri onlardan korumak gerekebiliyor.
Tabii ki jetonlu oyunlar da var. Onlarda da şaşırtıyor bu çocuklar bizi. ‘Oğlum, ona boşuna binme, beceremezsin,’ dedim, rezil oldum. Benden daha iyi araba kullanıyormuş meğerse oğlum... (Bu arada benim ehliyetim var ama asla araba kullanmam. Bu da benim en büyük marjinalliğimdir!)
PARTİ DE YAPIYORLAR
İşin güzel tarafını anneler çoktan yakalamış durumda. Herkes benim gibi bina cahili değil ki... Pek çok anne, alışverişe geldiklerinde çocuklarını buraya bırakıp rahat rahat işlerini halledebiliyormuş. Gerçekten de pratik bir durum. Etek altında pantolon denerken tek bacakla Sinan’ın peşinden kabinlerden çıktığımı bilirim inanın ki... Burada çocukları teslim alan ve onlarla ilgilenen görevliler de olduğu için gözünüz arkada kalmıyor.
Burada özel doğum günü partileri de düzenleniyormuş. Çocuklar büyüdü mü evler küçük gelmeye başlıyor. Gerçekten de böyle bir yerde parti vermek fikri akıllıca...
Her ne kadar şehirde yaşasam da, şehrin her türlü nimetini değerlendiremeyen analardanım sanırım. Bir taraftan çocuğunuzun eksik kalmasını istemediğiniz için her yere koşturmaya çalışıyorsunuz. Bir taraftan da yapı olarak size uymayan yerler, işler var.
Umarım çocuklar için hazırlanan bu tip oyun alanları diğer şehirlerde de bol bol açılır ve bütün çocuklar güzel vakit geçirirler...
Bu köşenin ne faydası var ki diyenlere
ANNEMİN KÖŞESİ
Çevreden aldığım duyumlara ve bazı Internet sitelerinin forumlarındaki yazılara dayanarak cevaplamak istediğim bazı sorular var... Daha önce da benzeri bahisler geçti ama neyse... Oğluyla ve annesiyle ilgili alakasız şeyler yazıyor: Birincisi bu yazılanların önemini anlamanız için anne ya da anne adayı olmanız gerekir. Anne kısmıyla ilgili yazıları anlayabilmeniz için de kafanızın biraz çalışması gerekir. Gerçekten annesiyle böyle bir ilişkileri var mı: Evet var...
Gerçekten mi: Tamam, bazen biraz süslemek için abartabilirim. Bu renkliliği yaratan anne mi kızı mı: Merkez üssü anne (unutmayın ki kızın genleri de anne!!!)
Bu bölümün ne gibi bir fonksiyonu var: Almasını bilene var. Yazılarda anneniz ile (ya da kızınız) nasıl iyi ilişkiler içinde olabileceğinize dair, beraber nasıl eğlenebileceğinize dair, ya da birbirinizi nasıl görmeniz, birbirinize nasıl bakmanız gerektiğine dair önemli detaylar bulunmaktadır. Lafımı dinlemiyorsunuz, sonra hayat boyu analarınızla uğraşıp duruyorsunuz kızlar... Siz analar da, kızlarınızdan bir türlü memnun kalamıyorsunuz.
Daha ne diyim?...
Bu yuvada çocuklar anlatıyor öğretmen dinliyor
Alternatif yuva eğitimi: Sanatsal Reggio Emilia sistemi
31 yaşındaki Başak Kerimoğlu çocukları doğduktan sonra meslek değiştirenlerden. Çocuklarıyla daha çok vakit geçirmek isteyen genç anne, aldığı eğitimi de değerlendirerek bir yuva açmaya karar vermiş. Atölye adını verdiği yuvanın diğer yuvalardan farkı, Reggio Emilia sistemini uygulaması. Burada çocuklar oyuncaklarını artık malzemeden kendileri imal ediyor, ağaç yapraklarından resim yapıyor; profesyonellerden seramik, fotoğraf, tiyatro derleri alıyorlar. Kısacası kendileri sanatla ifade etmeyi öğreniyorlar. ‘Çocuğum ileride sanatçı olup parasız mı kalsın’ endişesi olanlar korkmasın, bu yuvaya giden her çocuk sanatçı olacak diye bir kural yok, bu bir kendini ifade etme şekli. Atölye’nin bir de web sitesi var: www.atolyecocukevi.com
Anne olmak sadece kadınların bakış açısını, merhamet katsayısını, dünya görüşünü değiştirmiyor. Para kazanma yolu bile, doğan çocuklarla değişebiliyor. Başak Kerimoğlu da çocukları doğduktan sonra aldığı eğitimi bile yeni yaşantısına göre değiştirmeyi becerenlerden...
1973 doğumlu ve 1995 ODTÜ Psikoloji mezunu olan Kerimoğlu, Amerika’da Yale Üniversitesi’nden aldığı bursla Çocuk Araştırma Merkezi’nde, çocuk gelişimi üzerine yapılan araştırmalarda çalıştı. Türkiye’ye dönünce örgütsel davranış alanında yüksek lisans yaptıktan sonra özel sektörde çalışmaya başladı. 2000’de oğlu Can’ın ve 2003’te de kızı Ada’nın doğmasıyla birlikte aldığı eğitimi de değerlendirerek Atölye adında bir yuva açtı.
‘Oğlumun doğumundan sonra, onunla ve diğer çocuklarla birlikte bir şeyler yapmak istediğimi fark ettim ve aklımda direkt olarak yuva fikri belirdi. Eğitimim boyunca erken dönem çocuk eğitimiyle iç içe olduğumdan pek çok farklı yaklaşımı inceleme fırsatım olmuştu. Bu uygulamalar arasından İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İtalya’da başlayan ve sanat ağırlıklı bir sistem olan Reggio Emilia sistemini tercih ettim. İtalya’da eğitimini aldım ve Atölye’de uygulamaya koydum,’ diye anlatıyor Başak Kerimoğlu.
Başak Kerimoğlu Atölye’de farklı konulardaki profesyonellerden bir kadro kurmuş: Ressam, seramik sanatçısı, çocuk psikologu ve doktoru, müzisyen, tiyatro sanatçısı, fotoğrafçı birlikte çalışıyor. Yuvada çocukların kullanacağı küçük mutfak, karanlık oda, sebze bahçesi, marangozhane gibi bölümler de var. Bahçeye klasik oyun parkının yanı sıra, kocaman bir ağaç ev ve gerçek (ama tabii ki çalışmayan) bir araba bile konuldu. Ve inanın bu araba erkekler kadar kızların da bir numaralı oyuncağı haline gelmiş durumda. Mekanın oluşum aşamasında kendi çocuklarını gözlemleyen Kerimoğlu, ‘O arabayı oğlumu düşünerek koydum, bir oğlum olmasaydı, gerçek bir arabanın onlara verebileceği heyecanı bilemezdim. Kızların da gösterdiği büyük ilgi beni daha da şaşırttı,’ diyor.
AĞAÇ YAPRAĞINDAN RESİM YAPIYORLAR
Peki nasıl bir sistem bu Reggio Emilia?
Başak Kerimoğlu şöyle özetliyor: ‘Reggio Emilia sistemi temelinde çocuğun kendi doğrularını kendisinin bulmasına dayanıyor. Bizler, çocuklarla derin, şefkatli ve destekleyici bir ilişki kurmaya, birey olarak farklılıklarını görmeye, onları dinleyip, anlayarak öğrenme süreçlerine rehber olmaya çalışıyoruz. Onların heyecan ve meraklarına ortak olarak, ilgilerini aktif tutmaya çalışıyoruz. Ancak her çocuğun bireysel ilgisi ve gereksinimleri farklıdır. Ayrıca bunları karşılamak için sağlanan ortamlar da değişik olabilir. Biz doğal ortamları tercih ediyoruz. Mesela kurduğumuz minik mutfakta, onların yemek yapmalarını sağlıyoruz. Ya da sebze bahçesinde kendi istedikleri şeyleri ekip yetiştiriyorlar.’
Reggio Emilia sisteminin seçtiği yol, sanat ağırlıklı. Çocukların kendilerini ifade etmeleri için sanat kullanılıyor. Çocuklar oyuncaklarını artık maddelerle kendileri yapıyorlar. Günün konusu ağaç ise, oturup öğretmenleri ağacı anlatmıyor onlara... Çocuklar ağaç hakkındaki fikirlerini anlatıyor. Öğretmenleri de onları yönlendiriyor ve çocukların düşünceleri üzerine bilgileri araya serpiştirerek bir şeyler öğrenmesini sağlıyorlar. Ağacı malzeme olarak kullanarak, yapraklardan, kabuklarından resimler, objeler yapıyorlar.
Bu sistemde öğretmen dinleyici durumunda. Her çocuğun anlattıklarından notlar alıyor ve onları her çocuk için ayrı olarak hazırlanan özel defterlerde topluyor. Bu defterler daha sonra anne babalara teslim ediliyor. 2-6 yaş arasındaki çocuklar için olan bu yaklaşım, İtalyan kökenli olmasına rağmen Atölye’de Türk kültürüne uygun olarak işleniyor. Eğitim verirken sanatın yardımının alınması sizi yanıltmasın. İlle de çocuğunuzun ileride sanatçı olması ile sonuçlanacak bir durum değil bu. Yazın da açık olan Atölye’de cumartesi ve pazar günleri 15 yaşına kadar olan çocuklar için de tekne yapımı, seramik-kil, fotoğraf, resim, yaratıcı drama gibi kurslar veriliyor.
Paylaş