İyi oldu, okuyucumun eleştirdiği çocuk oyunu bize bu tartışmanın yolunu açtı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Geçen haftalarda yayınladığımız Şebnem Mık’ın Uyuyan Güzel Komedisi mektubu üzerine epey e-posta aldık.
Bu mesajlardan biri, beni kınayan Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Derneği Başkanı Sayın Okay Şenol’dan geliyordu. Kendisi, beni araştırmadan yazdığım için hatalı buldu.
Ama bu bir okur mektubuydu ve annelerin tecrübeleri ile hazırlanan, birbirimize tavsiye, moral ve destek vermek amacı güden Yeni Anne sayfası için bu yazıyı iletmek benim için normal bir olaydı. Ayrıca bu araştırma içeren bir haber değil, sadece bir mektuptu. Nitekim aynı düşünceyle Okay Bey’in de yazısına bu sayfada yer vermek istiyorum.
Evet, işler biraz karışık. Her oyunu herkesin beğenmesi mümkün değil. Her çocuğun her oyuna aynı tepkiyi vermesi de öyle. Bütün oyunları takip etmek de çok zor. Belki anneler çocuklarını götürmeyi planladıkları oyunları önce gidip kendileri seyretmeli ki, bu biraz zahmetli bir iş olur tabii. Maddi imkanlar, tiyatroya gösterilen ilgi ve destek kısıtlı olduğu sürece herkesi tatmin edemeyen oyunlarla karşılaşmak mümkün olabiliyor. En iyisi elbirliği ile çocuklarımızı tiyatrolara götürmeye devam edelim. Eleştirilerimizi ve desteklerimizi yetkililerle paylaşalım. Ve daha iyi oyunlara ulaşalım.
Bana e-posta yollayanların arasında uzun yıllar yurtdışında yaşamış bir anne, farklı mesleklerden kişilerin bir araya gelip oluşturduğu tiyatro grupları, profesyonel tiyatrocu Nedim Saban gibi birçok kişi var. Bu yazıları yerimiz izin verdiğince sizlerle paylaşıyorum.
Başak Olgun (Anne)
Bütün oyunları izliyoruz
Dört yaşındaki oğlumu söz konusu olan Uyuyan Güzel Komedisi’ne götürdüm. Bizim de seyrettiğimiz oyun çok kötüydü. Benim için asıl problem, oğlumun söylenen sözleri anlamasıydı. Ben onu bir tiyatro eserine götürdüm ama televizyonda bolca gördüğümüz ucuz esprilerden, kötü laflardan kurulu bir oyundan başka bir şey izleyemedik. Sahnelenen hemen her oyuna oğlumu götürüyorum, dolayısı ile oyunları takip ediyorum. Ne olur size yazılan eleştirilere yer verin, çünkü bu tip oyunları sahneleme cüretini kendinde gören kişiler bir iki kişinin oyunu beğenmemesini umursamayacaklardır herhalde.
Nedim Saban (Tiyatrocu)
Zarar etmemize rağmen çocuk tiyatrosu yapıyoruz
Çocuk tiyatrosu o kadar önemli bir konu ki! Televizyondaki kirlenmeye bir alternatif olmak yerine, ne yazık ki terk edilmiş bir saha. Mektupta adı geçen Sarıyer Sanat Tiyatrosu’nu kesinlikle kastetmiyorum, onları izlemedim ama iyi niyetli olduklarını biliyorum. Bu işi bilinçsizce, salt ticari beklentilerle yapan geniş bir kitle var. Üstüne üstlük, özel okulların kimi hiç tiyatroya yer vermez ve bunu bir kıvanç meselesi yaparken, kimi okullar sırf ucuz diye en düzeysiz tiyatrolarla çocukları zehirliyorlar. Ben adeta çocuk tiyatrosunda doğdum, ilk oyunumu 12 yaşında yazdım, 6 yıl Beş Kafadarlar Tiyatrosu’nda parklarda, sokaklarda tiyatroyu yoksul çocuklarla tanıştırdım. O zaman her yer tiyatrodur diyerek, okul sıralarının üzerini bile sahneye dönüştürüyorduk. Oysa şimdi sanatın bir estetik gerektirdiğini düşünüyorum. Okul salonlarına gitmek yerine, çocuklar tiyatroya getirilmeli, oyun izleme kültürü onlara aşılanmalıdır. Başta çocuk tiyatrosundan uzak durdum çünkü uzmanlık gerektiren bir dal. Ancak yeğenlerimi bazı oyunlara götürdükten ve çirkinlikleri gördükten sonra Tiyatrokare’de çocuk tiyatrosu birimi oluşturdum. Bu birim tiyatromuza hiçbir kazanç sağlamadığı gibi iki yıldır da zarar ediyoruz ama kaliteden ödün vermiyoruz. Acıbadem Sağlık Grubu’nun ve Kent’in sponsor olduğu iki oyunumuz var. Buna rağmen sigorta, vergi, dekor, kostüm masrafı, oyuncu maaşları, telif hakları derken bize belli bir maliyeti oluyor. Sadece bu maliyeti karşılayan okullara bile gidiyoruz, hem de İstanbul’un dört bir yanına!
Esin Astarlıoğlu Mengüç (Anne)
Küçük kızım korkudan ağladı
Üç buçuk yaşında bir kızım var. Kanada’dan Türkiye’ye döndüğümüzden beri hem Bursa’da hem de Ankara’da kızımı toplam üç çocuk tiyatrosuna götürdüm. Ankara’da, oyunu seyrederken Peter Pan’ın perisinin sürekli kıskanç ve negatif olması ve Peter Pan’ın arkadaşına zarar vermeye çalışmasından kızım çok rahatsız oldu. Bir de arada sırada sarf edilen negatif cümleler ve el hareketleri vardı. Son deneyimimiz Tarzan oyununda oldu. Kızım 15 dakika sonra korkudan ağlamaya başladı. ‘Çıkmak ister misin?’ diye sordum, ‘Her şeyin iyi olduğunu görmek istiyorum’ dedi. Kucağıma geldi, sahneye arkasını döndü ve beklemeye başladı. Oyundaki davranışlar inanılmaz negatifti, birbirine vurmak, kötü sözler ve kahramanların çok da sevimli olmayan tavırları... Doğa’nın rahatsız olduğunu gören oyunculardan birisi, negatif rol üstlenmiş bir oyuncuyu uyardı ve yavaşla dedi. Neden çocuk oyunlarında böylesine rahatsız edici tavırlar ve sözler var? Pedagoglar neden aktif değil ya da neden kimse denetlemiyor? Negatif unsurlarla bezeli oyunları izleyen ve yaşayan çocukların kısacık bir süre sonra hayatın içinde aktif birer bireye dönüşeceği ve tüm bu negatif geçmişi geleceklerine yansıtacağını bilmiyorlar mı?
Işık Noyan (Tiyatro dramaturg çevirmeni, Candaş Müzikal)
Oyun seçimleri düzeysiz
Okuyucunuzun yazısı beni şaşırtmadı, çünkü maalesef ülkemizdeki sanat erozyonu artık dayanılmaz boyutlara geldi. Tiyatro oyunlarında mankenlerden, medyatik kişilerden, çıplaklıktan destek alınıyor. Oyun seçimleri düzeysiz. Bu ucuzluk ve sıradanlıktan çocuk oyunları da nasibini almış durumda. Öte yandan basın da bu düzeysizliklere arka çıkıyor. Köşe yazarlarımızın çoğunluğunun gündeminde sadece Popstar ve benzeri programlar yer alıyor. Bizim amatör bir sanat topluluğumuz var. Çocuklar için Sevil Berberi, Fantastik gibi mini operalar, müzikaller sahneliyoruz. Amacımız klasik müziği sevdirmek, geleceğin bilinçli opera ve konser seyircilerini yetiştirmek. Temsillerimiz, gelir düzeyi yüksek olmayan bölgelerdeki okullardan, yetiştirme yurtlarından toplu olarak gelen öğrencilere ücretsiz. Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde ve Şişli Kültür Merkezi’nde, her pazar Oscar Wilde’dan uyarladığımız Mutlu Prens müzikalini sahneliyoruz. Ama asla ilgi göremiyoruz. Neden acaba? Yanlış anlaşılmasın, bu yazdıklarım belli bir oyun ya da tiyatro sahnesi hakkında değil.
Okay Şenol (Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Derneği Başkanı
Teşvik edici yazılar yazın
Profesyonel olarak on senedir perdelerini aralıksız açan Sarıyer Sanat Tiyatrosu’nu bir yazıyla karalamaya hakkınız olmamalı. Bu yorumları yapan kişi şimdiye kadar kaç tiyatro izlemiş ki bu eleştiriyi yapmayı kendine hak görüyor. Eleştiriye herkesin hakkı vardır ama bu eleştirileri yayımlamadan önce bu oyunu izleyip size gelen yazının doğruluğunu araştırarak yazmanızı beklerdim. İnsanları tiyatroya teşvik edici yazılarınızın devamını bekliyorum.
Sabahattin Mutluer (Sarıyer Sanat Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni)
Yasakçı anlayış üzücüydü
Ben bu tür tartışmaların sanatın kendi mekanında yapılmasından yanayım. Ama söz konusu yazı eleştiri sınırlarını aşıyordu. Öyle ki, yazının sonundaki yasakçı anlayışı, üzücü ve ürkütücü buldum. Niyetim, tartışmak, bilgilenmek, varsa yanlışları düzeltmekti. Bir sanat yapıtı karşısında, eleştirel tavır almak, çok onayladığım bir tutumdur. Oysa, öfkelenmek bilinç halinden uzaklaşmak demektir. Bunun sonucu olarak da düşünceler tek doğru olarak görülebilir. Ama tek doğru benim görüşümdür diyerek kestirip atmanın bu oyunu beğeniyle izlediğini söyleyen izleyicilere haksızlık olduğunu düşünüyorum.
ANNEMİN KÖŞESİ
Kızımın ilk beyaz saç telleri
Bugünlerde 30’unu geçmiş olan kızımın çocukluk yıllarına doğru şöyle bir baktığımda doğumundan bugüne kadar beni muhtelif duygularla etkilemiş, sevindirmiş, heyecanlandırmış, bazen de tatlıca hüzünlendirmiş olan birtakım ‘İlk’ler yaşadığımı düşündüm.
İlk dişinin çıkması, ilk adımlarını atması, yuvaya gittiği ilk gün, ilk adeti, ilk flörtünü hissettiğim gün, ilk üniversite imtihanı, müstakbel eşi Şerif’ten bana bahsettiği ilk gün, hamileliğini müjdelediği gün...
Bu vesile ile de bütün bu günlerin beynime hálá ilk günkü gibi çakılı olduklarını tespit etmiş bulunuyorum.
Acaba bu konuyu gündeme getirecek ne oldu diye sordum kendime. İşte cevabı. (İnsanın kendi kendine sorduğu sorulara cevap verebilmesi son derece tatmin edici bu konudur!!!)
Cuma günü Motus çıkışı ana kız karşılıklı oturmuş bir şeyler yiyecektik. Kızım ‘Anne bak, beyazlarım çıkmaya başladı,’ dedi. Gözümde gözlük, okumakta olduğum mönüden gözlerimi kaldırdım ve saçlarına baktım. Ortadan ayırdığı o uzun, upuzun saçlarının ön tarafında 6-7 adet beyaz saç pırıl pırıl parlamakta idi.
‘Tanrım’ dedim. Kızım da yaş almaya başladı. (Lütfen Nora ‘Annem yine domuzluk yapıyor’ diye düşünme)
Kıssadan hisse. Listeye bir ilk daha eklendi: Kızımın ilk beyaz saçını gördüğüm gün.