Bana pek gelir internet geyikleri. Ya da hüzünlü yazılar... Çoğunu okumadan, ya da bitiremeden silerim. Ama bazı insanların gönderdiklerine daha fazla dikkat ederim. (Bundan çıkarılacak ilk sonuç: Gönderdiğiniz yazıların okunmasını istiyorsanız az ama gerçekten ilginç yazılardan gönderin.)
Pek görüşemediğim ama e-mail sayesinde irtibatımızın sürdüğü arkadaşlarımdan biri olan Yasemin de onlardan biri. Ve bu da beni gerçekten güldüren bir ileti:
‘Dört yaşındaki oğlumla sokakta yürüyordum. Birden eğilip yerde bulduğu bir şeyi ağzına soktu. Ben de o şeyi alıp attım ve bir daha bunu yapmamasını söyledim. ‘Neden’ diye sordu. Ben de ‘Çünkü o şey yerde idi. Nereden geldiğini bilmiyoruz, bu yüzden de pisti. Senin hastalanmana neden olur’ diye cevapladım. O zaman gözlerini açarak bana baktı ve bütün bunları nereden bildiğimi sordu. ‘Eee, bütün anneler bunları bilir. Bunlar ‘annelik testi’nde vardır. Eğer anne olacaksan bunları bilmek zorundasın, yoksa olamazsın’ dedim.
İki üç dakika sessiz sedasız yürüdük. Sonra yeni bilgisini sindiren oğlum bana döndü ve şöyle dedi: ‘Tamam, şimdi anladım. O zaman testten geçemezsen, baba oluyorsun.’ ‘Aynen öyle’ diye cevap verdim yüzümde ve kalbimde bir tebessümle...’
Ya gerçekten çok hoşuma gitti bu metin. Megalomanik bir haz aldım yazıdan. Bu durumda babaların gönlünü almam gerekiyor sanırım. Ne var ki ben çocuk yetiştirmede annelerin çok daha önemli bir yeri olduğuna inananlardanım. Hatta annesi ne ise, çocuk da öyle bir hale gelir bile diyebilirim. Babalar da artık günümüzde çok daha yardımcı ve yapıcı. Onun da farkındayım. Efes Pilsen’in yaptığı Türkiye Kadın Profili araştırmasında çıkan sonuçlarda da bunu görüyoruz. Eşinin iyi bir baba olduğunu düşünen kadınların oranı yüzde 91.4’müş. Demek ki biz babalardan memnunuz. Peki niye o zaman anneler bir araya geldiğimizde sürekli babalardan yakınıyoruz!!!
KOZ PAYLAŞMAYI SONRAYA BIRAKIN
Şaka bir yana, çocuk yetiştirirken anne ve babalar arasında daha önce hiç yaşanmayan tartışmalar olabiliyor. Çocuğu yetiştirme ve terbiye etme tarzımızı nedense onlara beğendiremiyoruz. Çocuklarını lüzumsuz ya da yersiz yere ağlattığımızı düşünüyorlar. Biz de onlara açıklama yaptığımızda nedense anlamıyor, bize katılmıyorlar.
Oysa bakın, testi geçen bizlermişiz!!! Tabii ki çocuk yetiştirirken tartışmak, farklı fikirlere sahip olmak normal. Ama bu tartışmaları yaşarken tek yapmamız gereken, bunları çocuğa yansıtmamak. Yani sadece yanında kavga etmemek değil. Önemli bir şey de, çocukları kendi cephemizde tutabilmek için babalarına karşı tavırlı yetiştirmemek.
Çünkü bunun örneğini gördüm. O zaman gerçekten çok şaşırmıştım. Annesi kızına ‘Sen gel bana, baba seni anlamaz. Ben seni çok iyi anlıyorum. Ben senin istediğini yaparım’ demişti. Ben de gözlerimi kocaman açıp yutkunmuştum. (Ama hakikaten açmıştım gözlerimi). Çocuğa böyle dersek ileride babasından ne almasını bekleyebiliriz?
Ay ne olur, sakın böyle demeyin. Kocanız lüzumsuz yere bağırsa bile bunu çocuğunuza yapıcı bir şekilde açıklayın. Çocuğu yatırın, kozunuzu o zaman paylaşın adamlarla...
Çocuğunuza korkuyu öğretmeyin
Çocuklarımız bazen tahmin etmediğimiz korkularla çıkarlar karşımıza. Bazılarını pek önemsemeyiz. Bazen de ‘Bizim çocuk korkak mı olacak’ diye bir soru gelir aklımıza... Çocukların korkularını dinlemek ve önemsemek, gerektiği zaman da olaya el koymak önemli. Anne ve babanın yanlış tutumları ve bir anlamda korkuyu çocuklarına öğretmeleri nedeniyle bu geçici korkular uzun yıllar devam edebilir. Çünkü toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılıyor ve çocuğa korku aşılıyor.
Korku, tarih boyunca bir disiplin aracı olarak kullanılmış. Bebeklik döneminden itibaren çocuk, farklı nedenlerle korkutulur. Örneğin, gece uyumayan çocuğa ‘Cadı geliyor, köpek geliyor, seni yer’ gibi sözler söylenir. Anne baba için zahmetsiz ve kolay görünen bu yaklaşım, meyvelerini kısa süre sonra vermeye başlar. Karanlık koridorda yürüyemeyen, köpek gördüğünde avazı çıktığı kadar bağıran ya da doktora getirildiğinde ortalığı birbirine katan çocukların bu davranışları çoğunlukla ebeveynlerin eseridir.
Kendisinde fobik davranışlar olan anne babalar çocukları için olumsuz birer örnek. Tedirgin yapıları gereği aşırı koruyucu ve kollayıcı olan ailelerin çocuklarında kendine güven azlığı yanında korku sıklıkla görülüyor. Fobilerin oluşumunda öğrenmenin ve yetiştirilme biçiminin önemli rolü var.
Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi uzmanı Doç. Dr. Mücahit Öztürk, ailelerin çocukları korkutarak terbiye etmeye kalkıştığında, onun yeni fobiler edinmesini sağladığını söylüyor: ‘Korku dıştan gelen tehlikelere karşı duyulan doğal bir tepki. Aslında, kişiyi tehlikeye karşı hazır hale getiren bir çeşit uyarı olması nedeniyle gerekli ve faydalı bir düzenek. Ancak bazen bu doğal tepki hali o kadar aşırı oluyor ki, kişinin günlük işlerini ve düzenini bozuyor. İşte o zaman fobiden bahsediyor oluyoruz.’
Çevresini tanımayan ve etrafında olup bitenlerden pek haberdar olmayan küçük bir bebeğin tanımadığı her şeyden korkması çok doğal. Büyüdükçe bu korkular azalır. Çünkü çocuğun zihnen gelişmesi ve çevreyi tanıması, korkulacak nesne ve durum sayısını azaltır.
ÇOCUĞUNUZA KÖTÜ ÖRNEK OLMAYIN
Korkunun nedenini bulmak her zaman mümkün olmayabilir. Anne babanın tutumu olmaksızın da çocukta korku ve fobi reaksiyonu gelişebilir. Çocuk bu kadar korkunun hiç de anlamlı olmadığının farkındadır. Ancak kendini tutamaz ve korktuğu nesne ve durum karşısında kaçma ya da kaçınma reaksiyonu gösterir. Korkulan durum ve nesne ile karşılaştığında çocuk ağır bir bunaltı yaşar. Bu, huysuzluk, ağlama ya da yanında bulunan birine sıkıca sarılma şeklinde çıkar ortaya. Fobiler, çocuğun günlük hayatını ve eğitimini etkileyecek nitelikte olabilir.
Fobilerin neden oluştuğu konusunda değişik görüşler var. Bazı uzmanlar fobiyi daha çok bireydeki iç çatışmaların sonucu oluşan bunaltıya karşı bir savunma olarak görürken, bazıları öğrenilmiş bir davranış olarak ele alırlar. Son yıllarda kalıtım ve biyokimyasal etkenlerin de fobi oluşumunda etkili olduğunu hararetle savunanlar var.
Fobiye panik halinin eklendiği durumlarda çoğunlukla ilaç tedavisinden yararlanılıyor. Ancak asıl üzerinde durulan tedavi şekli, davranış terapileri. Çocuğun korkudan kurtulmasının yolu yeni korkular oluşturmak değil. Korktuğu için cezalandırılması, korkusuna yenilerini eklemekten başka işe yaramaz.
Sık görülen ve normal sayılan korkular Görüldüğü yaş
l Gürültü, ani hareket eden nesneler İlk 6 ay
l Yabancı kişiler 07-12 ay
l Yüksek ses, karanlık, hayvanlar, aileden ayrılma, rüzgar 01-5 yaş
l Hayaletler, canavarlar 03-5 yaş
l Hırsız, cezalandırılma, yaralanma 06-12 yaş
Çocukların yaklaşık yüzde 10’unda gençlerin ise yüzde 2-3’ünde belirgin korku reaksiyonu gözleniyor. Çocuğun tek bir fobisi varsa, genellikle erişkin dönemde ortadan kalkar. Bir kısmı ise hayat boyu sürer.
Hayata ilk adım
Dört yıldır üç ayda bir yayınlanan ve jinekologlarda anne adaylarına hediye edilen Hayata İlk Adım Dergisi yenilenen içeriğiyle artık her ay yayınlancak ve bayide de satılacak. Hamilelik, doğum ve bebeğin 0-1 yaş arası gelişimini içeren derginin fiyatı 2,5 YTL. Ayrıca derginin içinde e-bebek.com’dan 150 YTL’lik indirim kuponları da olacak. Dergide her ay bir ürün tüm özellik ve fiyat karşılaştırmalarıyla ele alınacak. Ekim saysında annelerin birçok marka arasında seçim yapmakta zorlandığı bebek arabaları var. Ayrıca ‘sizin için seçtik’ sayfalarında hamilelerin ve yeni annelerin ihtiyaç duyabilecekleri çok özel ve yeni ürünler yer alacak. Bu ayki dosya konusu, bebeğinizin ay ay fiziksel gelişimi.
Aşırı korku oluşturan nesne ve durumlar
Hayvanlar (genel olarak kedi, köpek, yılan, böcek cinsleri) Kan ve yara Karanlık Ateş Yabancı bir insan Yükseklik Kapalı bir mekanda bulunma (asansör gibi) Şimşek, gök gürlemesi
KORKULARI OLAN ÇOCUĞA YARDIM
Anne babanın korkan çocuğa söyledikleri ilk söz genellikle ‘Niye bebek gibi korkuyorsun’ olur. Çocuğu aşağılayan bu yaklaşımla sorunu çözmek mümkün değil. Yapılması gereken, ne hissettiğini anladığınızı söyleyip yardımcı olacağınız mesajını vermek. Korkusunu yenebilmesi için ona zaman tanımak ve adım adım sorunun üzerine gitmesini sağlamak zorundasınız. Attığı her adımda onu cesareti nedeniyle kutlamalı ve ümit vermelisiniz. Örneğin, karanlıkta ve yalnız başına uyumakta zorluk çeken bir çocuğun, ışık açıkken ya da gece lambası yanarken yalnız yatabilmesi çok olumlu karşılanmalı. Çocuk güzel sözlerle ve gerekirse hediye ile ödüllendirilmeli.
ANNEMİN KÖŞESİ
Suçlu alışveriş mi, misafir mi?
Ana kız olarak gezme konusunda başarılı sayılabiliriz belki ama misafir gezdirme konusunda son derece başarısız olduğumuz kesin. İkimizin beraber hiç böyle bir denemesi olmadı ama ayrı ayrı yaptığımız bütün girişimler en azından bizim açımızdan fenalık geçirmeyle sonuçlanıyor.
Geçen hafta annemin yurtdışında yaşayan kuzeni ve kuzeninin kızı gelmişti. Tabii ki annem onları hem işi ile ilgili hem de turistik olarak gezdirmek durumundaydı. Topkapı, Dolmabahçe, Kapalıçarşı muhabbeti anlayacağınız...
Güzel bir program çizdi annem masa başında. Ne var ki uygulamaya geçtiğinde epey zorlandı. Bir baktım ki günün ortasında misafirlerini ekip benim yanıma kaçmış. ‘Dayanamıyorum Nora. Sersem oldum. Bünyem kaldırmıyor’ diyor.
Sonra Kapalıçarşı’daki dericilerin mükemmelliğinden bahsetti durdu. Galiba annemi esas sersemleten onlar oldu!!!