Güzellik uzmanları, güzelliğin temizlikten geldiği konusunda hemfikir... Tabii bunun için sadece yüzeysel bir temizlik yeterli değil. Düzenli olarak detoksla bedeni arındırmak, size ışıltı ve enerji olarak geri dönüyor çünkü...
İşte tanıdık bir senaryo: Cildiniz matlaşmış, kemeriniz sıkıyor, kendinizi yorgun ve enerjisiz hissediyorsunuz...
Hepimizin bedensel ve ruhsal anlamda kendimizi yorgun hissettiğimiz dönemler var... Bu dönemlerde çevremizdeki olumsuzluklar ve beslenme alışkanlıklarımız da yorgunluğumuzu artıran unsurlar olarak karşımıza çıkıyor.
O zamanlarda şekerli yiyeceklere yöneliyor, sebze ve meyve yemeyi azaltıyoruz. Hücrelerin arasındaki tuz miktarı artıyor. Cilt matlaşıyor, vücut dengesi bozuluyor.
Bu durumda yapmamız gereken şey, toksinlerden kurtulmak... O da ancak uygulayacağımız özel bir bakım programıyla mümkün...
YETERLİ SU İÇİN: Günde en az 2 litre... En sağlıklısı su ya da şekersiz bitki çayı... Bu yolla organizma doğal yollardan temizlenir. Cilt ve saçlar neme kavuşur. Bu arada yeşilçayın, içeriğindeki mineraller, vitaminler ve oligo elementler sayesinde arındırıcı bir etkiye sahip olduğunu da aklınızdan çıkarmayın.
AKILLI BESLENİN: Detoks diyetinde vücudu toksinlerden arındırmak önemli olduğundan, yemek masanızda şekersiz meyve suları ve çaylar, organik sebze ve meyveler dışında bir şey bulunmamalı. Et, tatlı ve renklendirici kullanılmış ürünler kesinlikle tabu!
İYİCE TERLEYİN: Düzenli sauna ziyaretleri detoks programında etkilidir. Sıcak sayesinde gözenekler açılır ve zararlı maddeler cilt yoluyla atılmış olur. Bu sayede metabolizma da daha hızlı çalışmaya başlar ve cildin kan dolaşımı düzene girer.
BAĞ DOKUNUZU GÜÇLENDİRİN: Bağ dokusu vücudun en zayıf bölümüdür. Vücudun özellikle bazı bölümlerinde yağ birikir. Karın, kalça ve üst bacak kısımları, baskıya maruz kalmayan bölgelerdir. Hedefe yönelik bakım ve masaj sayesinde buralardaki bağ dokuları harekete geçer ve güçlenir.
Şişmanlığın sorumlusu evlilik
Uzmanlara göre medeni durumunuz, kilonuzu da belirliyor. Bekarlar, evlilere oranla daha zayıf... Üstelik yine bekarlar, evlilere göre diyette daha başarılılar...
Son yapılan araştırmalar, evlilerin kilo alma risklerinin bekarlara göre daha fazla olduğunu ortaya koyuyor. Chapel Hill Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, 5 yıl boyunca yaklaşık 8 bin genç incelenmiş. Yaş ilerledikçe insanların kilo aldığı, ancak evlenince kilo alma riskinin daha da arttığı ortaya çıkmış. Konuyla ilgili görüş aldığımız Dr. Osman Nuri şenbayram, bu durumu şöyle açıklıyor. “Bunun birçok sebebi var. Evlenince eşler hem yemek yapmak hem de beraber yemek için daha fazla zaman harcıyorlar. Hele bir de bu televizyon karşısında yemek sohbetlerine dönüşünce, ne kadar yediklerinin farkına varmıyorlar. Ayrıca, tanışma yıldönümü, evlilik yıldönümü, doğum günleri gibi birçok kutlama da bunu tetikliyor. Eşler, çocuk sahibi olunca düzenli beslenmek ve gerekli fiziksel hareket aktivitesi için kendilerine daha az zaman ayırıyorlar.”
Yapılan bir diğer çalışma da obezitenin “sosyal olarak bulaşıcı” olduğunu, aşırı şişman arkadaşlarla beraber olmanın normal kilodaki kişilerin de şişmanlamasına yol açabileceğini gösteriyor. şenbayram, “Yine de obezitenin en önemli nedenlerinden biri, belki de en önemli nedeni genetik bileşenlerdir” diyor ve ekliyor: “Özellikle çocuklukta alınan fazla kilolar yağ hücrelerinin sayısını artırdığından, ileride bu kişileri zayıflatmak daha da zordur. Çocukluk çağında oluşan obeziteye çok dikkat etmek gerekir. Çocuğunuz gereğinden fazla kilo alıyorsa, bunun önlemi alınmalı, aile bunu başaramıyorsa uzman hekime başvurmalıdır.”
Yeni trend: Kaşsız yüzler
Neden hep sahip olduklarımızı göstermek zorundayız? ıçinde bulunduğumuz ekonomik kriz döneminde trend (en azından kaşlar için geçerli) olmayana dikkat çekmek!
ıki lüks marka devi Prada ve Balenciaga’nın son defilelerinde podyuma çıkan mankenler, makyajla kamufle edilmiş kaşlarıyla dikkat çekti. Ünlü makyaj artisti Pat Mc Grath, bu yeni trend için “Ekonomik krizde insanlar deneysel ve sıra dışı görünümlerden hoşlanıyor” yorumunu yapıyor.
şüphesiz bu trend bize tarihin önemli isimlerinden birini de hatırlatmış oldu. ıngiltere kraliçesi I. Elizabeth, kaşlarını açmak ve kesmek konusunda son derece cesurdu. Daha yakın bir tarihe bakacak olursak, ilk kez 2006’da top model Lara Stone Fransız Vogue dergisinin editörü Carine Roitfeld’in önerisiyle kaşlarının rengi açtı. O günden beri Chanel, Jean Paul Gaultier ve Prada defilelerinin aranılan isimleri arasında... 90’ların moda ikonu Kristen McMenamy de kariyerini, ıtalyan Vogue kapağı olan kaşsız fotoğrafına borçlu.
Mutluluk denince akla gelen ilk marka: Clinique
Amerika’nın önemli marketing dergisi Brandweek, son sayısında Alloy Media&Marketing ve Harris Interactive şirketinin kolej öğrencilerine yönelik olarak yaptırdığı bir araştırmaya yer verdi. 18-34 yaş arası 1500 öğrenci arasında yapılan araştırmada, deneklerden kendilerine mutluluk hissi veren markaları sıralamaları istendi.
Araştırma sonucunda Clinique mutluluk hissini en çok çağrıştıran marka olurken, onu sırasıyla Apple, Mc Donalds ve Coca-Cola takip etti. Alloy Media&Marketing ve Harris Interactive şirketinin Medya Hizmetleri Başkan Yardımcısı Tammy Nelson “Araştırma sonuçları markanın mesajının ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Mesaj o kadar güçlü ki her iki cinsiyetten öğrencilerde de en popüler cevap bu oldu” dedi.
Ojenin renkli tarihi
ınsanların vücutlarına ne kadar önem verdiklerini göstermek için mi yüzyıllar önce el ve ayak tırnaklarını boyadıklarını bilmiyoruz. Ancak Kleopatra’nın tırnaklarını boyadığı tarih kitaplarında yer alıyor. Sonrasında bakımlı tırnaklar, Avrupa’daki asil kanlı erkeklerin de dikkat çekici özelliklerinden biri haline geldi. Ancak o dönemde sürülen boyaların yeterince kalıcı olduklarını söylemek zor.
Modanın sanatsal tarifinin şekillendiği, otomobil endüstrisinin şaha kalktığı 1920’ler, aynı zamanda ojenin de Hollywood’da yıldızının parladığı yıllar oldu. şaşırmayın, çünkü erkeklerin en sevdiği oyuncak olan otomobiller sayesinde kadınlar da ojeyle tanıştı. Bu renkli otomobil boyası, Hollywood sayesinde çok geçmeden tüm dünyada tanındı. 1940’lı yıllardan itibaren de oje en kırmızı dönemini yaşadı. Çiçek Çocuklar’ın dönemi 1960’larda ise mat renkler gözde oldu. Parlak ve pembe, 1970’lerin tonları olurken, 1980’ler belirsiz tonların dönemiydi.
Bugünün bakımlı kadınının tırnaklarında her rengi görmek mümkün. Yazın daha neşeli tonlar tercih edilirken kış mevsiminde koyu tonlara yöneliyorlar genelde... Ve tabii temiz görünümü destekleyen “French Manicure”ü de es geçmemek lazım.
Parfüm her tende başka kokar
Uzmanlar bunun kesinlikle vücut kimyasıyla yakından alakalı olduğunu savunuyorlar. Hormonlar etkiliyor, beslenme ve yaş faktörü de belirleyici oluyor.
Fazla terliyorsanız ya da kuru bir cilde sahipseniz, yine kullandığınız parfümün kokusu teninizle etkileşime girerek size has bir koku oluşturuyor. Çünkü her parfüm vücut molekülleri tarafından farklı algılanıyor, bazı içerikler diğerlerine göre daha fazla emiliyor. Eğer bugüne dek kullandığınız parfümden memnun değilseniz, bir yenisi için asla geç değil.
Saçlara organik bakım
Organik bitki özsuları ve esansiyel yağlarla üretilen Organicum’un yeni ürünü Aktif Saç Kremi de eczanelerde satışa sunuldu. Saç kremi hidrosolünün yanı sıra içerdiği buğday proteini ve aloe vera, özellikle işlem görmüş saçları onararak canlanmasına yardımcı oluyor. Formülündeki tümü organik sertifikalı ısırgan, defne, zeytin ve adaçayı gibi bitkilerin vitamin ve esansiyel yağları, saç dokusunda değişim sürecini hızlandırıyor.