Eğitime kafa yoranlar, 6 yaşından itibaren doğruluğu çok değişken kavramların öğrencilere öğretilmesinden, kavramlar üzerinden çocukların düşüncelerinin yok edilmesinden şikayetçi...
Sizce öğretilenlerin dışına çıkamayan çocuklarla bir yere varılabilir mi?
ayatı boyunca sürünün bir parçası olmamak için mücadele eden bir anne için en kötü durum, sürünün parçası olmayı kabul eden bir çocuğa sahip olmaktır herhalde. İnşallah bu durum benim başıma gelmez diye dua ediyorum. Her ne kadar günümüzde çıkıntı olmak grup dışına itilmek anlamına gelse de grup dışında tek başına mutlu olunabileceğinin fazlasıyla farkındayım. Bu nedenle Nehir’e her zaman etrafında birilerinin olmayacağını, bazen tek başına inandığı şeyleri savunması gerektiğini hatırlatıyorum. İşe yarıyor mu derseniz, yaramasını umut ediyorum.
Geçen sabah uyandığında Nehir’in kaşının üzerinde küçük bir sivilce çıkmıştı. Dokununca canı acımış. Annemle mutfakta kahvaltı hazırlarken yanımıza geldi "Anne çok acıyor, ne yapayım?" diye sordu. "Gel patlatalım" dedim. Annem "Sakın yapma kızım, iz kalır" diye itiraz etti.
"Ben hep patlatırdım, hiç de iz kalmadı" diye kızımı ayartmaya çalıştım. Tek gözünü kısarak biraz düşündü. Yüzüme baktı, cildimde bir iz olup olmadığını inceledi. "Ben senin annenim, doğruyu söylüyorum, bak bir şey olmayacak" dedim, ama "Yok, en iyisi kendiliğinden geçmesini bekleyeyim" yanıtını verdi.
Nehir’in bu tavrı çok hoşuma gitti. Yanına gittim "Ben senin annenim, ama sen benim sözlerimi koşulsuz kabul etmek yerine kendi akıl süzgecinden geçirdin ve kendin için en iyi olana karar verdin. Sen aklını kullanan bir çocuksun. Aferin" deyip, sarıldım. İtiraz etmesi onu takdir etmeme neden olmuştu. Eminim, bu örnekten yola çıkarak başka bir yerde, başkalarına karşı da itiraz hakkını cesurca kullanacaktır.
Geleceğimizi bu çocuklar kurtaracak
Anne-babasının, arkadaşlarının, amirinin, müdürünün söylediği her şeyi koşulsuz kabul eden insanlardan hayatım boyunca hazzetmediğim için kızımın itiraz hakkını önce evinde, sonra okulda, arkadaşlarına karşı kullanmasını istiyorum. Sürünün bir parçası olmasın da ne olursa olsun...
Hafta sonu Bahçeşehir Üniversitesinde Tüm Özel Eğitim Kurumları Derneği (TÖDER) tarafından düzenlenen, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in de katıldığı "Küreselleşme ve Eğitim" konulu panele katıldım. Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Eser Karakaş’ın Türkiye ile ilgili yaptığı bir tespite bayıldım. Eser Hoca, Türkiye’de, bir şeylerin birilerine 40-50 kez tekrar ettirilerek öğretildiğini belirtti ve "6 yaşından itibaren doğruluğu çok değişken kavramları öğrencilere öğretiyoruz. Kavram üzerinden çocukların düşünceleri yok ediliyor. Tersini öğrenen çocuk yok. Çocuklar öğretilenlerin dışına çıkamıyor. Buna incarceration deniliyor. Türkçe’de tam karşılığı yok" dedi. "Incarceration"ın sözlük anlamına baktım. Kapatmak, hapsetmek anlamına geliyor. Doğru bir tespit, biz çocuklarımızın özgür düşünmelerinin önüne set çekiyoruz.
Felsefede bir örnek vardır: Bir çocuk aç olduğu zaman, bunun için suçlayacak birilerini arar. Çoğunlukla neden aç kaldığı üzerinde düşünmez. Empati yapabilen ebeveyn, çocuğun karnını doyurur ve sonra da neden aç kaldığını betimlemeye çalışır. Çünkü gelecekte de aç kalacak ve o zaman geldiğinde sadece suçlu aramayacak, saldıracaktır da... Bu ebeveynin çabası ile açlığı sorgulayan çocuk, aç kalmadan açlığını gidermenin yolları üzerinde düşünecek ve başkalarının da aç kalabileceğini öngörebileceği için, kendisi için istemediğini başkasına da dilemeyecektir.
Günümüzde çevrelerindeki her şeyi sorgulamayı, mantık süzgecinden geçirmeyi doğdukları andan itibaren prensip edinen çocuklar yok mu? Var. Yeni neslin çoğunluğu bana göre bu özelliklere sahip. Geleceğimizi bu çocuklar kurtaracak. Bizim kuşak ezberledi, ezberin sonuçlarını gördü. Şimdi bir gayretle çocuklarımızın ezberini bozmaya çalışıyoruz. Hadi hayırlısı!