Paylaş
Belçika, Fransa, İtalya, Lüksemburg, Hollanda ve Batı Almanya’nın Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu oluşturmak için bir araya geldiği 25 Mart 1957’de yapılan o törene birçok basın kuruluşu da fazla önemsenmediğinden genç muhabirlerini yollamış. Mesela İngiliz The Times gazetesinde tören ancak sekizinci sayfada üçüncü sütunda yer bulabilmiş.
Bunları geçtiğimiz günlerde Fransız haber ajansı AFP’nin abonelerine geçtiği bir röportajdan aktarıyorum. Yazdıklarım henüz 24 yaşındayken töreni izleyen İngiliz gazeteci David Willey ile törenin organizatörlerinden Albert Breuer’den alıntılar.
YARIN 60’NCI YILI ROMA’DA KUTLANACAK
ROMA Anlaşması, Conservatori Sarayı’nda imzalandığında amaç ticari işbirliğinin Avrupa’da bir gün barış projesine dönüşmesiydi. Yarın AB’nin 27 üyesinin liderleri aynı salonda o tarihi anlaşmayı anmak için bir araya gelecek.
Törene AB’den ayrılma kararı alan İngiltere ile son dönemlerde AB ile gergin günler yaşayan Türkiye ve diğer aday ülkeler davet edilmedi. Zirve tam da Avrupa Birliği’nin varoluşunun sorgulandığı zor bir döneme denk gelirken bir yandan da Avrupa için yeni bir vizyon oluşturulması konusu gündemde. Çünkü Yunanistan, İspanya gibi ülkelerde yaşanan ekonomik kriz, Suriye savaşında AB’nin bir çözüm üretememesi, terör saldırıları, mülteci akını, bir yandan yabancı karşıtlığının yükselmesi ve popülist söylemler Avrupa’nın birliğinin ciddi bir şekilde sorgulanmasına neden oluyor.
AB, orta yaş krizini atlatabilecek mi? İşte yarınki Roma zirvesinde buna yanıt aranacak.
ÇOK VİTESLİ AB NE ANLAMA GELİYOR
MART başında Fransa Cumhurbaşkanı ile Almanya, İtalya ve İspanya başbakanları Fransa’da Versailles Sarayı’nda bir araya gelmiş, İngiltere’nin ayrılmasının ardından AB’nin geleceği için fikir alışverişinde bulunmuştu. Şimdi bu dört büyük ülke ‘çok vitesli’ diye nitelendirilen bir AB yapılanmasının taraftarı.
Bu şu anlama geliyor; AB’nin ortak para birimi bölgesi ya da Schengen serbest dolaşım bölgesi gibi farklı yapıları çoğaltılabilir. Bazı ülkeler ekonomik, güvenlik, savunma gibi alanlarda daha fazla entegrasyona giderken diğer AB ülkeleri bu halkanın dışında kalmayı seçebilir.
Burada ise AB’ye sonradan üye olan başını Polonya’nın çektiği Doğu Avrupalı ülkelerin itirazları söz konusu. Çünkü çok vitesli yapılanmada, Avrupa için alınacak hayati kararların dışında tutulma ve Brüksel’den aldıkları maddi yardımların kesintiye uğraması endişesini yaşıyorlar. Bu nedenle Roma’da yeni yapının nasıl tarif edileceğine dair hâlâ anlaşmaya varılabilmiş değil. Kağıt yine boş.
TÜRKİYE İÇİN BİR FIRSAT OLABİLİR Mİ
ANKARA ile AB ülkeleri arasında yaşanan kriz de Türkiye’nin bir gün AB üyesi olup olmayabileceği açısından yeniden tartışmaya yol açıyor.
Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel bir röportajda Türkiye’nin şimdi AB’ye her zamankinden daha uzak olduğu görüşünü savundu. Avrupa Parlamentosu’ndaki merkez sağcı Avrupa Halk Partisi’nin (EVP) Başkanı Manfred Weber, Türkiye ile AB arasında yeni bir ilişki yapısının başlaması gerektiğini öne sürdü. İngiltere’nin boşanma sonrasında AB ile kuracağı ilişki Türkiye için tam üyelik dışında bir model olarak sunulabilir. Belki de bir zamanlar sıkça dile getirilen ‘imtiyazlı ortaklık’ yeniden ısıtılabilir.
Ancak AB’nin kendi geleceğini sağlıklı bir şekilde tartışabilmesi için de öncelikle bu yılki seçim sürecini tamamlaması gerekiyor. Çünkü Fransa’da; Euro’dan, Schengen’den çıkılmasını savunan aşırı sağcı Marine Le Pen’in cumhurbaşkanı seçilmesi ya da Almanya’da Başbakan Merkel’in koltuğunu kaybetmesi şu anki hesapları alt üst edebilir.
Ve Almanya’da pazar günü ilk seçim sınavı var. Merkel’in Saarland eyaletinde iktidarda olan partisi CDU seçimi kazanabilecek mi? Çünkü sonuç eylül ayındaki genel seçimlere dair de bir işaret olabilir. Özetle Avrupa belirsiz bir dönemden geçiyor, Türkiye ile ilişkilerin gerilmesinde bunun da payı var.
Paylaş