Paylaş
Ancak göç yollarının kesişme noktaları üzerinde olan Türkiye’nin de her geçen gün büyüyen ciddi bir göç ve yabancı sorunu var.
Ve bu ciddiyetle ele alınması gereken bir durum.
*
AKSARAY.
Geçtiğimiz günlerde yolum bir vesileyle İstanbul’un Aksaray semtine düştü. Yerli yüzler neredeyse azınlığa düşmüştü.
Türban bağlama şeklinden Arap olduğu anlaşılan kadınlar.
Köprü altında bekleşen esmer tenli Asyalılar.
Çarşaflı bir kadını taksiye bindirirken takkesi ve uzun ceketinden Afgan olduğu anlaşılan yaşlı adam.
Kalabalık ve curcuna içinde çek çek bavullarıyla metroya yetişme telaşındaki Avrupalı turistler.
Öte yanda sahil boyundaki halı sahada çift kale maç yapan siyahi Afrikalılar.
*
DİLENCİ ÇOCUKLAR.
Ve en dramatiği de canlarını tehlikeye atma pahasına, ekmek parası için araçların önüne atlayan yarı Türkçe, yarı Arapça dilenen, dilendirtilen, para isteyen yalın ayaklı Suriyeli çocuklar.
Evet, en zavallısı da onlar.
Kozmopolitlik, çok kültürlülük insanı zenginleştiren, çoğaltan umut veren bir yapıdır.
Ancak Aksaray’daki göçerlerin ortaya koyduğu acınası tablo, insana karamsarlık aşılayan cinsten.
BM yetkilileri yılsonu itibariyle Türkiye’de mülteci sayısının 2.5 milyonu bulacağını hesaplarken, İstanbul’un ve diğer kentlerin sokaklarında yaşam savaşı vererek büyüyen eğitim imkânı olmayan kayıp nesiller yetişiyor.
Göç meselesi, Türkiye’nin gelecekteki en ciddi sorunlarından biri olmaya aday.
*
GÖÇ SORUNU.
Almanya’ya çalışmaya gitmiş, Balkan muhaciri bir ailenin kızı olmam dolayısıyla göçerliğin ne kadar zor bir olgu olduğunu bilen bir insanım.
Hem yerini yurdunu bırakıp gelen, hem de ülkesini yabancılara açan için zordur.
Almanya’nın Türk işçileri kabul etmesinden 50 yıl sonra bile göçmen politikalarını oluşturmada nasıl zorlandığı ortada.
Bu nedenle Türkiye’nin Suriyeliler ya da daha iyi yaşam umuduyla ülkemize sığınanlar diğer yabancılar konusunda entegrasyonu kolaylaştıracak, onlara eğitim ve uyum imkânı sağlayacak orta ve uzun vadeli politikalara ihtiyacı var.
*
İDLİB.
Türkiye’ye yönelik bu göç dalgasının durması için öncelikle Suriye’deki krizin sona ermesi gerekiyor.
Son dönemde Fetih Ordusu altında birleşen El Kaide bağlantılı Nusra’nın da bulunduğu muhalifler, Türkiye’ye sınır olan Suriye’nin İdlib eyaletinde kayda değer başarılar elde etti.
İdlib merkezinden sonra Lazkiye’den Halep’e giden ikmal yolları üzerindeki Cisr eş Şugur’un ele geçirilmesi dikkat çekici.
Muhaliflerin bir sonraki hedefinin Beşar Esad’ın köyünün bulunduğu sahildeki Lazkiye olabileceği iddia ediliyor.
*
CENEVRE.
Birleşmiş Milletlerin Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura ise Suriye’deki savaşın yerli ve yabancı taraflarını istişare için bugünden itibaren Cenevre’de topluyor. 2012 yılının haziran ayında ilk Cenevre konferansı yapıldığında Suriye’de can kaybı 12 bindi.
Henüz Irak-Şam İslam Ordusu (IŞİD) diye anılan bir terörist yapı palazlanmamıştı.
Silahların susması, bir geçiş yönetimi kurulması yolundaki çağrı bölgede vekâlet savaşı yürütenlerin onayını almadığı için hiç karşılığını bulamadı.
Cenevre-2 Konferansı, 2014 yılının Ocak ayında Montrö’de toplandığında telaffuz edilen can kaybı 130 ile 150 bin arasındaydı.
Şimdi Cenevre’de yeni bir görüşme süreci başlıyor. Suriye’de hayatını kaybedenler için verilen sayı ise 220 bini geçti.
Mistura, bu defaki görüşmelerin diğerlerinden değişik olduğu, tarafların barışa ne kadar istekli olduğuna dair bir nabız yoklama süreci olduğunu söylüyor.
Öteki iki konferanstan farklı olarak bu defa toplantılara Suriye’deki Beşar Esad yönetiminin hamisi olarak İran da katılıyor.
Rojavalı Kürtler de var.
Türkiye’nin desteklediği Suriyeli muhalifler de mevcut.
Terör örgütü El Nusra ve IŞİD ise süreçte yok.
İlk iki konferansta beklentimi yüksek tutmuştum.
Bu kez ise tablo ortada...
Paylaş