Paylaş
NİYE KAÇIYORLAR
KÜRESEL sorunlar, dünyayı küresel de sınamalarla karşı karşıya bırakıyor. Şu günlerde en çok öne çıkan başlıklardan biri de ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle aşırıcı Taliban’ın ülkede kontrolü genişletmesi ve söz konusu ülkeden düzensiz göçmen çıkışının hızla artması.
Aslında Afganlar yeni değil, bir süredir kaçmaya çalışıyor. Çünkü koronavirüs salgını, ülkenin pek çok vilayetinde süren kuraklık ve işsizliğin neden olduğu gıdaya ulaşım belirsizliği insanları göçe itiyor. 1996-2001 yılında Taliban yönetiminin uyguladığı aşırıcı politikalar da hafızalarda yeniden canlandığında insanlar kaçmak istiyor. Hedef de komşu ülkeler değil, hayalleri süsleyen Avrupa’ya, özellikle de Almanya’ya ulaşmak.
AVRUPA TAKİPTE
İŞTE ABD ile Afganistan’dan askerini çeken Avrupa da bir süredir bu Afgan çıkışını yakından takip ediyor. Aslında Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamayla Avrupa’nın Afgan göçüyle ilgili hislerine tercüman oldu.
Kurz, “İnsanlar (Afganlar) kaçmak zorunda kalırsa, bence komşu ülkeler, Türkiye veya Afganistan’ın güvenli bölgeleri, insanların Almanya, Avusturya veya İsveç’e gelmesinden kesinlikle daha doğru yer” ifadesini kullanmıştı. 2015 yılında Suriyeli mültecilere kapıları açan Almanya Başbakanı Angela Merkel de geçtiğimiz günlerde her defasında mülteci kabul edemeyeceklerini dile getirdi.
Avrupa Birliği de şu günlerde göçe karşı Afganistan’ın komşu ülkeleriyle temasta. Hedef Afgan göçmenlerin komşu ülkelerde tutulabilmesi. Brüksel, Türkiye ile de Suriyeliler için yapılan mutabakatın dışında, Afgan göçüne karşı nasıl bir destek çıkılabilir onu gözden geçiriyor. Türkiye’in doğu sınırının güçlendirilmesine yönelik teknik destek de bu yaklaşımın bir parçası olarak gündeme geliyor.
YENİ BİR DALGA
BİRLEŞMİŞ Milletler verilerine göre, Türkiye 3.7 milyon ile dünyada en çok mülteci barındıran ülkelerin başında geliyor. Türkiye’nin ve Türk insanının yaşanan sıkıntılara rağmen kapısını çalan insanlara karşı diğer ülkelere nazaran daha iyi bir performans sergilediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ancak çoğunlukla geldiği yere dönme niyeti olmayan bu insanların temel ihtiyaçlarının karşılanmasından, eğitim, sağlık gibi konulardan topluma entegrasyonuna kadar kapsamlı politikalara ve kaynaklara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle Avrupalı siyasetçilerin, yaşlı kıtaya yönelik bu göçü tek başına Türkiye’ye ya da bölge ülkelerinin üzerine yüklemeye yönelik yaklaşımı doğru değildir.
İSTİKRARI SAĞLAMAK
TÜRKİYE, riskler içerse de askeri varlığını koruyup Kabil’deki Hamid Karzai Havalimanı’nı işletmeyi devam etmeyi öneriyor. Kabil’in açık kalması, hem uluslararası yardımın gelmesi, hem de diplomatik faaliyetlerin sürmesi, Afganların da yurtdışıyla bağlantısının devamı açısından önemli bulunuyor.
Ancak Türk askerlerine yönelik olası tehlikelerin bertaraf edilmesi açısından hem Kabil yönetimi, hem de Taliban ile bir uzlaşmaya varmış olmak, uluslararası aktörlerin desteğini almak önem taşıyor.
Öte yandan olası yeni göç durumunun yarattığı toplumsal tartışmadan da Türkiye’de konunun hassas bir noktaya geldiği anlaşılıyor. Türkiye, Afganistan’da barışa katkı konusunda belli ki elinden geleni yapmaya çalışıyor. Uluslararası toplumun ise bu konuda daha fazla çaba sarf etmesi gerekiyor.
Afgan göçünün önüne geçilmek isteniyorsa Kabil yönetimi ile Taliban arasında sürdürülebilir bir barış zemininin sağlanması, ABD işgali döneminde sağlanan görece özgürlüklerin korunması, iş imkânı sağlayacak projelerin desteklenmesi gibi politikalara öncelik verilmesi gerekiyor.
Paylaş