Paylaş
Krizin bir yüzünde seçilmiş Devlet Başkanı Nicolas Maduro, diğer yüzünde ise onun iktidarda olmasının meşru olmadığını iddia eden ve uluslararası desteği giderek artan muhalif lider Juan Guaido var. Ve ikisinin de kendilerine göre gerekçeleri.
Latin Amerika ülkesi Venezuela, petrol gelirine bağımlı bir ülke. 1999 yılında Hugo Chavez liderliğinde sosyalistler iktidara geldiğinde eşitsizlikleri ortadan kaldırma vaadiyle milyonlarca kişinin umudu oldu. Ancak yoksulluğu azaltmak için atılan bazı adımlar zamanla ters tepti. Bazı temel gıda ve temizlik ürünlerine erişimi kolaylaştırmaya yönelik fiyat sınırlandırmaları, giderek daha fazla üreticinin piyasadan çekilmesine yol açarken arzda daralma oluşmaya başladı. Dövize yönelik kısıtlamalar ise karaborsanın önünü açtı.
ABD petrol fiyatlarını İran gibi hasım ülkelere yönelik bir silah olarak kullanmaya başlarken petroldeki dalgalanmalardan en çok etkilenen ülkelerden biri de Venezuela oldu. Petrol fiyatlarının düşmesiyle ihracat gelirlerinin bu en önemli kaleminde büyük darbe yiyen Venezuela, bir de eklenen yaptırımlarla borçlarını ödeyemez hale gelirken ülke içinde ekonomik ve siyasi çalkantılar sürdü.
UZLAŞMA SAĞLANAMADI
2013’te Hugo Chavez’in ölümünün ardından yardımcısı Nicolas Maduro iktidara geldi. Ancak Venezuelalı siyasiler ülkeyi düzlüğe çıkarabilecek bir formülde uzlaşamadı. 2 ile 3 milyon kişi işsizlik, yokluk ve hiperenflasyon nedeniyle komşu ülkelere göç etti.
2015’te yapılan seçimlerde muhalefet Ulusal Meclis’te çoğunluğu sağladı. Buna karşılık Maduro’ya yakın Yüksek Mahkeme, Ulusal Meclis’in yetkilerini elinden aldı. 2017’de ise Maduro, anayasal yetkisine dayanarak yeni bir anayasa hazırlanması için Kurucu Meclis seçimleri yapılması kararı aldı. Muhalefet bu seçimleri boykot etti. Sonuçta Kurucu Meclis’te Maduro kontrolünde bir siyasi yapı oluştu. Muhalefet Maduro’nun 2018’de yeniden altı yıllığına seçildiği seçimleri de boykot etti.
Ve 23 Ocak’ta Ulusal Meclis’in 35 yaşındaki başkanı Juan Guaido, anayasanın kendisine verdiği yetkiye dayandığını iddia ederek kendisini ‘geçici başkan’ ilan etti. Guaido’ya göre Maduro’nun seçildiği seçimlere katılım çok düşük olduğundan teknik olarak başkanlık koltuğu boş sayılırdı. Ülke, dünyada ender görülebilecek bir siyasi ayrışmaya sahne olurken diğer uluslararası aktörler de krizin tarafı olmaya başladılar.
DÜNYA DA BÖLÜNDÜ
ABD, Latin Amerika ve Kanada’dan sonra AB de devreye girdi. Maduro’ya geçen hafta erken seçime gitme kararı için 8 gün mühlet veren AB ülkeleri pazartesi günü seçimler yapılıncaya kadar Guaido’yu geçici başkan olarak tanıdıklarını açıkladılar. Endüstri mühendisi olan ABD’de kamu yönetimi eğitimi almış olan Guaido, siyasette çok yeni bir isim. Ancak ABD basınında yazılanlara göre, bir süredir başta ABD olmak üzere uluslarası oyuncularla temas halinde olan da bir siyasetçi.
Guaido’ya 40’tan fazla ülke destek verirken Nicolas Maduro, Rusya, Çin, Küba, İran ve Türkiye’nin desteğine sahip. Rusya; ABD ve diğer ülkelerin hamlesini içişlerine müdahale olarak görüyor. 2016 yılında darbe girişimi atlatan Türkiye ise empati kurarak seçilmiş iktidarlara yönelik müdahalelere şiddetle karşı çıkıyor.
Çin, Venezuela’nın en büyük petrol müşterilerinden biri. Çin Kalkınma Bankası, 2007 ile 2016 yılları arasında Venezuela’ya 55 milyar dolar kredi sağladı ve Karakas borcunu petrol ihracatıyla ödüyor. Çin’in başta söz konusu ülke olmak üzere ABD’nin arka bahçesi olan Latin Amerika’da artan varlığı ise Washington açısından rahatsız edici bir durum. Çin ile bir ticaret savaşının tam ortasında olan Trump yönetimi, Latin Amerika’da kendisine yakın iktidarların olmasından yana.
Ezcümle, Venezuela krizinin görünen, görünmeyen birçok yüzü, birçok tarafı var. Ve şimdilik gidişat, eğer sürpriz bir gelişme olmazsa krizin önümüzdeki günlerde daha da yükselebileceğine işaret ediyor.
Paylaş