Uydurulmamış küçük öyküler 1

(Beatles’dan Girl şarkısı eşliğinde okunursa, daha iyi anlaşılır)

Hayatta bir sürü şeyin sonuna 1 koydum ki, 2...3...4 gitsin. Fakat pek çoğu 1’de tek ayak üstünde durdu.

Halbuki yürümek, sekmek, hoplamak için seri olmak gerekir. Uydurmak için de bu gerekir. Geçen hafta, çarşambayı işaretledim kafamda. Bir sonraki çarşamba ne zaman gelicek, anlamak için. O kadar çabuk geldi ki! Dün-yarın ilişkisi var gibi aralarında. O yüzden doğumgünü işaretlememeye karar verdim. Zamanı işaretlemiycem ben.

Cengiz Han sergisine gittim. Geç gittim. En son ben gittim. Çanak çömlekten hemen sıkıldım. Laf aradım, ses aradım. Bilge Kağan’dan güzel laflar buldum. Bugün bile doğru olan şeylerden yazmış bir taşın üzerine: ’Zamanı Tanrı yaşar. İnsanoğlu hep ölmek için türemiş...’ Bazı okuduğumuz şeyler, bizim içimizde de yazan şeyler olur ya, o büyük tesadüften de buldum: ’...öyle düşünceye daldım. Gözden yaş gelse mani olarak, gönülden ağlamak gelse geri çevirerek düşünceye daldım. Müthiş düşünceye daldım.’ Ben de bugünlerde, hergünlerde ’müthiş düşünceye’ dalıyorum. Ne güzel laf. Ne güzel, bende de var o laf.

’Microcosmos’u seyrettim. Güneşin doğuşuyla batışı arasındaki kavgayı gördüm. En küçük böceklerin hayatta kalmak için kurdukları tuzakları, üremek için buldukları binbir numarayı gördüm. Allahım dedim, yer, gök, ağaç, denizler, her yer New York borsası gibi. Güneşle beraber hurrraa... Pıt Pıt yuvaya yemekler taşınsın, ince ince köşelere ağlar örülsün, çiçeklerin ortasına kamışlar batırılıp, hüp hüp içe çekilsin... Nasıl bir koşuşturma. İnsan denen canlıları, daha iyi anladım. Yollar türlü, onun dışında herşey aynı bunu anladım. Tek hücreli isimsiz bir su şeysinin bile amacı, aşağı yukarı bizimle aynı. Konuşsalar dertleşiriz yani biz bunların hepsiyle. Ekmek kavgası, eş kavgası, alan kavgası. Başka şeylerden kavga eden var mı aramızda?

Kadının kitabını okudum. Hormonların, kadınlara yaptıklarını gördüm. Korkunçtu. Saldırıp saldırıp, geri çekiliyorlar. Her ay. Haçlı seferleri gibi. Bir mücadele ki, savaşmayan bilemez. Hop değiş tontonculuk. (ben küçükken böyle bir çizgi film vardı da) ’A, düşük bel kot mu giydin?’ sorusunu bile bir kadın, gününe göre 50 farklı şekilde duyuyor. 500 farklı şekilde cevaplayabiliyor. Erkekler 5 farklı cevabı olduğunun bile bilincinde değilken, hayat zor oluyor tabi. ’O niye bunu görmüyor’la, ’şimdi bu neye ağlıyor’ arasında yuvarlanıp gidiyoruz işte onlarla. Biz ağlıyoruz onlar görmüyor. Biz görüyoruz da noluyor...ayrıca. A, niye sinirlendim.

Kremi, tüpün içine geri koyma yeteneğiyle donatılmışım. Dışarı istemsizce kaçan fazla kremi, özel bir teknikle tüpün içine geri koyabiliyorum. Hiç ziyan olmuyor. Zamanı geri almış oluyorum.

Her boyutta ve çeşitlilikte tüple, yapabiliyorum bunu. Hevesli gençlere duyurulur: bu hem gen, hem bunu yapmayı sevmek, hem de çok yapmakla gelinen bir noktadır.

(Beatles’dan Girl’le başlayıp, Blonde Redhead’in Elephant’ına geçilirse daha iyi anlaşılır.)
Yazarın Tüm Yazıları