Paylaş
İşte bu önyargıyı yıkmak, ve mühendisliğe gönül vermiş kızları desteklemek amacıyla, “Türkiye’nin mühendis kızları projesi” başlatılmış.
Türkiye’nin her yerinden, mühendisliği seçmiş kızlara burs veriliyor, seçtikleri dalda danışabilecekleri mentorları oluyor, staj imkanları sağlanıyor. Beni de bir sabah, bu pırlanta gibi 40 kızla sohbete davet ettiler.
Bir gittim, bir oda dolusu parlak zeka. Umut dolu, hayat dolu kalpler. Hepsi ayrı ayrı hikaye. Zorluklarla baş ederek, ailelerini ikna ederek bu bursa hak kazanmışlar.
Onlarla buluştuğum an, aklımda sadece bir soru vardı:
Ben onların yaşlarında olsaydım, bir saatimi birini dinlemeye ayırsaydım, ne duymam iyi olurdu? Önce ‘gençliğime sevgilerimle’ videosunu izledik. (Merak edenler için YouTube’da var.)
O videoda söylemek isteyeceklerimin büyük bölümü var. Sonra sorular sordular, cevaplar verdim.
Öyle güzel sorular sordular ki, sizinle de paylaşmak istedim.
Hep pozitiften bakan biri gibi duruyorsunuz, negatifle nasıl baş ediyorsunuz?
- Karşıma beni üzen ya da hayal kırıklığına uğratan bir şey dikildiğinde, ilk iş onunla arama bir hendek açıyorum. Arama mesafe koymaya çalışıyorum.
Böyle şeyler genellikle dibinden bakıldığında baş edilemez derecede büyük oluyor, şeklini şemalini görmek için açılıyorum biraz. Sonra yuvarlak bir ray döşüyorum etrafına.
Raya bir kamera yerleştiriyorum ve her açıdan bakıyorum bu canımı yakan şeye. İlla ki, daha az üzücü daha fazla öğretici bir açısı oluyor.
Oradan bakmaya, kamerayı oradan fokuslamaya çalışıyorum. Her zaman mümkün olmuyor, ama olduğunda, her şeyin komik bir tarafı bile oluyor. (Gibi bir şey dedim.)
Şöhret başınızı döndürdü mü? Sizi sallayıp, savurduğu oldu mu? Nasıl baş ettiniz?
- Şöhreti tenime değdirmedim. Nil ve Nil Karaibrahimgil farklılardı en başından beri. Ben Nil’i korudum. Ötekine de aşıktım tabii. Onca spot, sevgi, dikkat, pırıltı.
Biraz mahremine düşkün biri olmam, o gürültü patırtıya kapılmamamı sağlamış olabilir.
Bir de hep okudum. Ne alaka diyeceksiniz...
Sizin yaşlarınızda okul bana, çok önemli iki alışkanlık verdi. Okumak. Okumayı, öğrenmeyi sevmek. Bir de her şeye başka açılardan da bakışın mümkün olduğunu bilmek. Bir felsefe ders kitabımız vardı.
En zor konuşulacak ahlaki konularda, sol sayfada bir şeyi, sağ sayfada da tersini savunurdu.
İkisi de keskin zekayla yazılmış bu iki argümanı okuyunca, ikisine de hak verirdiniz. Bunlar beni bir şeylere kapılmamak konusunda aşıladı. Kendimin kainattaki bir toz zerresinden farksız olduğunu unutmamaya çalışıyorum.
Havuz problemi şarkısını nasıl bir ruh haliyle yazdınız?
- Sizin yaşınızdayken takmıştım havuz problemlerine. Yahu niye biri musluğu açarken, öbürü iki dakika bekleyip öbür musluğu açıyor sonra biri bir yandan boşaltıyor filan. Komiğime gidiyordu. Merak edip araştırmıştım bile.
Dünyada ‘pool problem’ (havuz problemi) diye bir şey yok! Bir bizde var. Bize has bir problem yani bu.
Yıllar geçti, siz de ileride göreceksiniz, önünüze gelen sorulara, hayatta biriktirdiklerinizle kendi özel cevaplarınızı hazırlayacaksınız.
Sizi siz yapan da bu olacak. Korkmadan bu kimyayı karıştırmak. Ben de bir aşk acısı döneminde, aşkımızın o anki halini havuz problemine benzettim. Belki de yazdığım en acıklı şarkıdır.
Boğaziçi’nde politika okudunuz, ama hiç uğraşmadınız, neden?
- Okuduğum dal, değişik yönlerden beni besledi. Her şeyin, her şeyle bağlantısı var. Yazdığım şarkıların bazılarının politik olduğunu düşünüyorum.
‘Tek taşını kendin al’, ‘çocuk da yap kariyer de’, ‘ben buraya çıplak geldim utanmam yok’ pekala bir partinin sloganları olabilirdi.
Kadınlardan çok iyi politikacı olur. Hatta ülkeleri kadınlar yönetse dünya daha güzel bir yer olur. Bizim iki beyin lobumuz arasında, erkeklerin 3 katı daha fazla bağlantı var.
Her şeye daha geniş pencerelerden bakabiliyoruz. Eminim çözümlerimiz bambaşka olurdu. Sizler büyüyün de, politikaya atılın. (Salonda bazı inşallah sesleri duydum:)
Yolunuz açık olsun, güzel mühendis kızlar. Sizin de haftanız iyi geçsin güzel okurlar.
Paylaş