Terk edilenlerden misin seçilenlerden mi?

Beyin tuhaf bir alet. Biz rüyadayken bile yanıp sönen bir şey. Bizi yöneten yüksek makam. Fakat yetkili kim bilinmiyor.

“Pardon bu düşündüğümün sorumlusu kim acaba?” diye telefon ettiğinde, karşında kimseyi bulamazsın. Daha doğrusu hat tekrar sana geri dönüyor. Sen oluyorsun işte düşünen! Yok, içinden çıkılmaz bir ilişki. Şimdi bir de sinir bilimciler, “Beyin bizden saliseler önce zaten ne yapacağımızı biliyor” demeye başladı. Kafatasının içinde yılbaşı ağacı gibi yanıp sönen bir nevi lamba bu. Aklına bir şey gelenlere karikatürlerde koyulan, yanan ampul isabetli olmuş. Şimdi bu satırları okuyan kendine tepeden bak, sonra sen küçücük olana kadar yukarı çık. Çıktın mı? Tamam şimdi, gece yap burayı. Sakın bir maymun düşünme. (Düşündün bile:) Şimdi etraftaki mahallelerin, evlerin, ana caddelerin ışıklarını yakıp söndür. Kimi uzun, kimi kısa patikalar aydınlansın, sönsün. Bir anda, kuzey doğundaki evlerin ışıkları cayır cayır yansın. Sönsün. İşte düşünce böyle bir şey. Demin maymunu düşündüğünde mesela, beyninde buna benzer ışık yolları oluştu.
Herkesin düşünme şekilleri var. Hiç düşünmediği şeyler var. Tıpkı hiç yürümeyeceğimiz mahalleler, hiç gitmeyeceğimiz yerler olacağı gibi. Şimdilerde beynin terbiye edilmesinden bahsediyorlar. ‘Brain plasticity’ diyorlar buna. (Diyorlar yazınca beynindeki öfke lambalarını yakanlara bir küçük mola). Kendine düşünme biçimi öğretebiliyorsun. Taşındığını düşün, başka yere gidiyorsun, mahallen ve dolayısıyla gördüğün ışıklı yollar değişiyor. Bu kendini çıkmazda sananlara büyük müjde değil de nedir? “Bir de şuradan bak, bir de böyle düşün, işin bir de bu tarafı var” dediğimiz alternatif yollar bunlar işte. Biz fare değiliz, labirentin sonunda peynir yerine neyin konduğunu gayet iyi biliyoruz. Labirentin kendisinin yaşamaya değer hale gelmesi için çalışması gereken şaşkın memelileriz. Bunu kabul edelim.
Yaşadığımız her an binbir şeyden korkacak olmamız, hayatı çekilmez yapmamalı. Düşüncelerimizde korkuları büyütüp küçültebiliyorsak, ki yapabildiğini biliyorsun, bu müthiş gücümüzü niye kullanmayalım ki? Şöyle düşün: Bir arkadaşına gitmek istiyorsun. O arkadaş senin başarmak istediğin herhangi bir şey olsun. A yolundan gitmeye kalkıyorsun, karşına dev bir tavşan çıkıyor. Böyle kırmızı gözlü dev bir tavşan. (Şu an çay içiyorum, kafam böyle çalışıyor benim napim hahha!) Bu tavşandan korkundan, amacına hiç gidemiyorsun. Sonra bir keşfediyorsun ki, bir de B yolu var. Orada da tavşan var, ama küçücük. Minnacık bir tavşancık. Korkun yine var, ama amacına ulaşmana engel olamayacak kadar küçülttün onu. Büyüyen küçülen tavşanlar diyarı burası.
Geçenlerde bir cümle okudum. Diyor ki: Kaderimiz, kendimize ne hikaye yazdığımızdır. Bir romanda gibiyiz. Kendimizi bir roman kahramanı gibi tanımlıyoruz. En başta kendimize. Sıfatlar sıralanıyor. Güzelim, çirkinim, akıllıyım, aptalım, iyiyim, kötüyüm, zavallıyım, başarılıyım, kaybetmiş biriyim, seviliyorum, kimse beni sevmez, yalnızım, yalnız değilim. Yüzlerce sıfat. Sonra başımıza gelenleri, kendimize ve etrafımıza anlatışımız var. Hikaye anlatıcıları olan şaşkın memelileriz. Başıma şu yaşımda şu geldi, ondan sonra böyle oldum, bana şöyle dedi, sonra bu oldu. Gibi. Sürekli yazma halindeyiz. Ve ne yazdığımız, ne düşündüğümüz, işte hepsi o ışıklı yolları besliyor. Zaman içinde öyle sık kullanıyoruz ki bazı yolları. O yollar avucumuzun içindeki çizgiler gibi derinleşip kader oluyor. Akarsu yolu gibi derinleşip, coğrafyamız oluyor. O yüzden kendimize anlattığımız hikayeye dikkat edelim.
Komşunun çocuğu bir gün Steve Jobs’a der ki: “Biliyor musun, sen evlatlıksın! Annenle baban, gerçek annenle baban değil! Onlar seni terk etti! Sen terk edilmiş birisin.” Steve gözyaşları içinde, onu sevgiyle büyütmüş olan ailesine koşar ve sorar: “Bu doğru mu?” Onlar da derler ki, “Sen terk edilmiş olan değilsin. Sen seçilmiş olansın! Seni biz, onlarca çocuğun arasından seçtik.”
Steve biraz önce hikayesine yazdığı, “Ben ailem tarafından terk edilmiştim”i siler ve yerine “Ben ailem tarafından seçilmiştim”i yazar. Ve kendine kendini, şu sıfatla tanımlamayı uygun görür: Seçilmiş olanım.
Hikayelere dönüp bir bakmanın zamanı geldi. Sonuçta her şeyi baştan yazan şaşkın memelileriz.
Yazarın Tüm Yazıları