Bunlar niye daha kıymetli? Kafama takılıp duruyor. Bazen böyle birşeye/birisine rastlıyorum.
Bu üçünün, kendilerine kadifenin üzerinde sunulan bu rütbeyi, nasıl şal gibi omuzlarına attıklarını görünce şaşıyorum. Bu durum düpedüz komiğime gidiyor. Somurtanlar, eskiyenler ve sükut neden hep oyuna bir sıfır önde başlıyor?
Ben hep yerli yersiz, habersiz ve çok sesli gülen biri oldum. Bunun light algısını bilirim. Bol baloncuklu içecek gibi olursun. Bu kadar gazlı olucak ne vardır allahaşkına hayatta Somurtanlardaki gizemi çözmeye çalıştım, uygulamaya çalışmadım, çünkü iki dakika karalar bağlayacak vaktim yok.
En azından tercihin bende olduğu zamanlar. Somurtanlardaki gizem, onların dudaklarını aşağı çeken hayat ağırlığı. Hayatın ıstırabının, azabının yerçekimi. Miymiş gibi sanki.
Halbuki gülerken bunları bilmek mümkün. Hatta bilirken bunlara gülmek de mümkün. Şeker birşey daha söyleyip, somurtanların dişlerini iyice çürütelim: İnsan ırkı güleni görünce güler.
Eskimiş şeylere ne demeli? Çatıda dura dura, şarap gibi olmaya ne demeli? Rüştünü ispat etmek mi? Zamana karşı direnmek alkışlanırken, zamana kapılıp onunla yüzmek niye kutlanmasın?
’Zeitgeist’ (Almanca, Türkçesi zamanın ruhu) bu kadar mı demode? Bugün, böyle artarda sorular sormak, geçmişte cevap aramaktan daha püfür püfür geliyor bana.
Sükutun bendeki hissi tozlu... Ancak ud sesi eşlik edebilir. Mekanı kayıkhanelerdir.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanlarındaki sayfaların arasında kurutulmuştur. Hapşırırsan bile kaçar. Saf altındır. Onun yanında konuşan, ses çıkarmış olur. Fakat bazılarımız sussak bile sükuta varamayız. Kafamızdaki çarklar öter, kalbimiz gümler ve midemiz de guruldar.
Yani çok heyecanlı ve açızdır. Onun yanında birer dört ayaklıyızdır. Ben böyle olanları daha çok seviyorum. Hatta bir diskodan gelen kötü bir ritmi bile, onun kuşlu saatinden daha hayat dolu buluyorum.
Sükuta bazen hırka giyer gibi bürünebiliriz. Ama bu onu en değerli kışlığımız yapmaz. Söz gümüşse, ne güzel. (Gümüş bana altından daha çok yakışıyor.) Söylediklerimin yüzde sekseninin saçmalamasını, bekleme odasında anlamlı bakışlarla durmaya tercih ederim.
Kısaca, somurtanlar sıkıcı, eskimiş şeyler bayat, sukutsa bakır. Bazen. Herşeyi ters çevirip havalandıralım diye yazdım. Bu hafta gülün, yeni birşey yapın ve susmayın. (Haftaya: Benim bu hafta deneyeceğim yeni şey...)