Çocuklar yarını gelmez bir geç zaman olarak görür. Yarın gidilecek oyuncakçıyı, yarın yanına gidilecek arkadaşları yok kabul ederler. Yarının gelmeyen bir zaman olduğundan adları kadar emindirler.
Henüz zamanın iki tarafa doğru uzarmış gibi durduğu o oku, kimse onlara çizmemiştir. İşte bu yüzden yarın onlar için, tam olarak ne kadar zaman sonra olduğu belirsiz, anlamsız bir ‘şimdi değil’dir.
Oturup dünü düşünmezler. Bebekliklerini falan hatırlayıp gözlerini yaşla doldurmazlar. Ben eskiden şöyleydim, değiştim falan demezler. Dünün, üzerinden koşa koşa geçilen bir ölü toprak olduğunu bilirler. Onlar bugüncü, onlar şimdicidir.
Zamanla, sağ ve soldan iki yana doğru ilerleyen zaman çizgileri boy vermeye başlar. İlkokulda di’li geçmiş ve miş’li geçmiş zaman sandöviçleri dağıtılır. Yakın gelecek ve geniş zaman tipleri tanıştırılır! Başımıza gelmeyen cümlelerin kipini bulduğumuz dilbilgisi imtihanları, hayat boyu sürecek bir zaman imtihanına dönüşücektir. Bize kanaat notu bile vermeyen zaman, bu cümleleri çözümledikçe bizi sınıfta bırakacaktır:
Eski güzel günlerde şöyleydim. (di’li geçmiş zaman- aferin doğru)
Öyle yapmışım. (miş’li geçmiş zaman- aferin doğru)
Ben çok orijinalimdir. (geniş zaman- aferin doğru)
Gelecekte şunları şunları yapacağım. (gelecek zaman- aferin bu da doğru)
***
Hepsi pekiyi gibi duran bu tablo, hiç de iyi değildir. Bunlar kafa karıştırır. Pişmanlık, hasret, umut, beklenti, değişmezlik cümleleri kurdurtur. Bu cümleler de kurula kurula kudurtur. Hepsi pek kötüdür bunların!
Çocuklar her zaman olduğu gibi haklıdır. Siz siz olun, kollarınızı iki yana açmış gibi uzanan bir çizgi olduğuna inanmayın zamanın. (En başta da ben!) Şimdinin kolları şu ana sarılmıştır sadece.