Senin hakkında

’Pablo Neruda, 1904’te doğdu ve Güney Şili’nin yağmur ormanları sınırında yalnız bir çocukluk dönemi geçirdi.

17 yaşında başarılı bir ozan olarak Santiago’ya geldi ve Fransız Edebiyatı eğitimi gördü. 20 yaşındayken yayınlanan ikinci Twenty Love Poems / a Song of Despair ona bir anda ün kapılarını açtı. 1927’de Şili Konsolosluğu’nda göreve başladı ve Doğuya gönderildi. Bu yalnızlık, içe kapanış ve umutsuzluk döneminde yazdığı şiirler Residence on Earth adlı kitapta toplandı. Daha sonra görevli olarak gönderildiği İspanya’da Federico Garcia Lorca, Miguel Hemandez, Rafael Alberti gibi, zamanın ünlü ozanlarından büyük destek gördü. Ancak 1936’da iç savaşın patlamasıyla bu verimli ve mutlu günler sona erdi. Lorca’nın öldürülmesi ve benzeri faşist uygulamalar Neruda’yı siyasal etkinliklere itti. Cumhuriyetçiler için yaptığı sivri konuşmalar nedeniyle görevine son verildi ve 1939’la Santiago’ya döndüğü yıl olan 1943 arasında Şili’nin Mexico konsolosluğunu yürüttü. Artık çok ünlü bir ozan ve politik kişilik olmuştu. 1945’te senatör seçildi ve Şili komünist partisine katıldı.

1947’de Şili başkanını vatana ihanetle suçlayan bir açık mektup yayınladı. Komünizm yasa dışı olarak ilan edilmişti ve polisler tarafından izlenen Neruda, saklanmak zorunda kalmıştı. En ünlü yapıtı Canto General’i bu dönemde yazdı. Kitap, ozanın 1950’de Mexico’ya dönmesi üzerine yayınlandı.

İzleyen yıllarda Neruda yolculuk etmeyi ve yazmayı sürdürdü. Daha sonra da üçüncü eşi Mathilde Urrutia’yla birlikte, daha sonraki şiirlerinin esin kaynağı olan Isla Negra’ya yerleşti.

1971’de Neruda Şili’nin Fransa elçisi olarak Avrupa’ya döndü. Burada eski dostu Allende’nin hükümetini temsil ediyordu. Aynı yıl Nobel edebiyat ödülünü kazandı. 1973’te Allende rejiminin devrilmesine çok kısa bir süre tanık olduktan sonra kanserden öldü.’

İşte, Alaçatı kırevi’ndeki odamın başucundaki Pablo Neruda şiir kitabının ilk sayfası. Başlık da şu: Ozan hakkında. Ne yani, bu kadar mı? Hepimizin başından geçen tüm hayat macerası, ’doğdu’yla ’öldü’ arası, bir sayfaya mı sığacak? Üzülerek biliyorum ki, pablo neruda’nınki bir sayfaysa, çoğumuzunki bir paragrafta özetlenebilir. Hatta birkaç cümleyle. Bunu okur okumaz kitap bana o kadar ağır geldi ki, üzerime bir sayfa dolusu cümleyle atılan, kalın hüzün battaniyesiyle boğuşmaya başladım. Bu odada olduğum, bu güzel odada kaldığım ve bununla ilgili hissettiklerim, eğer şarkı haline gelip saklanmazsa, hiç bilinmeyecek. Benimle birlikte, bir aseton gibi uçup gidicek. Yaşadığım pek çok şey gibi. Bundan mı yazıyoruz acaba? ’ozanlar hakkında’ birşeyler anlatılır diye mi? ...Ne küçük bir çaba. Bir kırevinin başucunda bir sayfaya, yüzyıllarca kıvrılıp uyusam ne farkeder ki? Ya da daha iyisi şu olabilir belki: bir aşkın ifadesi olarak, kaleminden çıkanın ordan oraya laf taşıması, kalplerden duygu çıkartması. Fakat, dürüst olmak gerekirse, bu benim umurumda bile değil.

Şu bahsettiğim kara kalın battaniyeyi üzerimden atmak için, bazı kelimeleri ayıklamaya koyuldum. Hepimizinkinde geçicek olanları. Yukarıda siyahla işaretli olanlar. Dikkatle bakın onlara, çünkü gerisi boşluk doldurma olucak.

Kimbilir biz ne yazıyoruz şu an ve şu ne yazıyor bizimle ilgili... dikkatli olalım, bir paragraf da olsa tekrar okunmaya değer yaşayalım. Bir sayfayı doldurmak için beyhude bir çabaya girme iyimserliğini de hiç kaybetmeyelim.
Yazarın Tüm Yazıları