Paylaş
Bir adım sonrası belirsiz, ip sallantılı, rüzgar her daim yüzünde, hava çoğu zaman ısıran bir 5 derece.
Bastığın zemin oynak, bir sonraki zorluk kapıda.
Sen ağaçların tepesinde oradan oraya geçmeye çalışırken, hayatı gördüm.
Tuttuğun ipler sağlam, nefes alıp adım atarsan akıyor köprüler, soğuk olsa da güneş var ve yüzünden öpüyor seni, düşersen seni tutacak kilitli bir ipin var, onun varlığıyla değil ama kendine inancınla ilerlersen kolay da bir yandan.
Aşağıdan bakınca, yukarısı çok yüksekti. Çok sallantılıydı. Ürkütücüydü ve yalnızdın.
Yukarıdan bakınca, ben küçüktüm sana, ağaçlar büyüktü ve oyun oynuyordun.
İnsan çocuğuna güvenip, rahat bırakmalı diye düşündüm sen Tarzan gibi o çınardan diğerine kayarken havada.
İnsanın çocukluğunda, yanında kimsenin olmadığı, zorluklarla baş etme zamanları olmalı.
O nefes, o risk, o tehlikeyle dans, o ‘ben bunu tek başıma yaparım’ kararlarının duyulduğu anlar.
İnsanın çocukluğunda kendi kararları olmalı.
Sadece ona esen rüzgar, sadece onun parmaklarında gezinen soğuk. Sadece onun gözüne giren bir güneş.
Sadece kendisinin ona ‘hadi’ diyeceği bir iç ses. Kısık olmayan, gür bir iç ses.
Adını kendine yemin yapmış gibi sana inanan. Sana annenden, babandan, arkadaşından daha çok güvenen.
Burnun kadar sana ait.
Sadece senin duyduğun ve en çok duyacağın o ses...
“Hadi, sen bunu kolaylıkla yaparsın”, “Hadi, sen bunu yapmayı biliyorsun”, “Hadi, korkma denemekten”, “Hadi, ilk adımı at gerisi gelir” diyecek o ses.
İlk adımını atarsan gerisini getirecek o ses!
En mühimi de, kendi sesinin aynısı bir ses. Kimsenin sesi değil, içinde çalan.
Senin kendi sesin, konuştuğunda kulağınla duyduğunla aynı olan ses. Benzersiz bir senden yapılmış bir müzik gibi.
Bir anne, çocuğu ağaçların tepelerinde oradan oraya iplerde geçmeye çalışırken, aşağıdan yukarıya sürekli bakarak boynu tutuk gezmemeli.
Hava soğuksa eldivenini giymeli. Gidip kendine bir kahve almalı.
Bisiklete binen çocukları izlemeli. Ağaçları hatırlamalı. İpleri hatırlamalı. O ilk adımları. O emin olmamaları.
Yine de çocukluğun fırlatma gücüyle bir sonraki tahtaya kendini bırakmanın neşesini hatırlamalı.
İçi gıdıklanmalı ve yüzüne bir gülümseme gelmeli.
Çocukluğu yüzünde gülenlerden olmalı o an. Yetişkinlik iksirini içip, boyu uzamadan önce yaşadığı o büyülü zamanlara dönmeli.
Belki de sadece o zamanların hatırına, ağaçların tepesine çıkmayı bile geçirmeli aklından.
Unutur mu kilidi takmayı ipe? Hiç unutmadın. Bırakır mı yarısında korkup? Hiç korkmadın. Acaba inmek ister mi 1 saat oldu, yorulmuştur? Yorulmadın.
Aşağıda beni gördüğünde dikkati dağılır mı, hata yapar mı? Dağılmadı, yapmadın.
Üşüdü mü, dondu mu, şapka lazım mı? Üşümedin, donmadın, şapka lazım değildi.
Kalakalır mı şu havada uçuşan ipsiz, tutunmayacak yere geldiğinde?
Devam ettin. Tutacak yeri hep buldun.
İçinde kendine tutunuyordun sen artık. Ben aşağıda kahve içiyordum. Yüzümde çocukluğum gülüyordu.
Paylaş