Bu iş çok acayip. Yine bir otobüse doluştuk. Türkiye’yi dolaştık. Ama bu sefer farklı.
Bu sefer Konya’da Selçuk Üniversitesi’nde hani bir stadyum vardı ya, hani iki sene önce yarısı dolu olan, bu sefer tamamı doldu taştı. 20 bin kişi mi ne?
Ben Tarkan gibi mi oldum? Şımarmadan duramıyorum. Bunca insan, bu kadar el havada bana ‘Merhaba Nil’ mi diyor? Bursa’da da öyleydi. Uludağ Üniversitesi’nde o kadar çok insan vardı ki, bütün Bursa geldi sandım. Benden önce bir grup yok, benden sonra biri yok. Olsa ‘onlara gelmişlerdir’ derdim.
Ben yıllar önce büyütecimi kaybettim. Kendimi microcosmosun en microsu ilan ettim. Alain de Botton da bana ‘kendini önemseme balonunu patlat, rahat et’ demişti. Pat diye patlatmıştım. 5 yıldır milyonlarca insanın suratına bakan ben, sadece 2 sene önce kavradım şu gerçeği: sokakta senin tanımadığın insanlar sana Niiil diyebilirler. Ve sen onları bir yerden çıkartmaya çalışma! Çünkü o seni tanır, sen onu tanımıyorsun.
Diyorum ya bu iş bir garip. Çünkü Bursa-Konya buluşmaları gibi zamanlar seyrek. Zamanın %90’ı sen ve sen ve yine sen. Yazan sen, çalan sen, söyleyen sen, fotoğrafı çekilen sen.
Aslında seni kaçla kaç yaş arası, kimler, en çok neden dinliyor, okuyor bunları bilmemek iyi. Çetin Altan bugün demiş ki: ‘O zaman ona göre yazmaya başlarsın, politikacı olursun.’ Doğru. Sen spotları üstünde isteyen bir bünye değil misin? Benim doğal yetişme yüksekliğim sahne üzeri demiyor musun? Buna oynaman senden pekala beklenir.
Kendinden isim soyad ya da sırf isim bahsedenlerden bu yüzden haz etmem. Onlar artık politikacı. Onlar Nil’in kendini Nil Karaibrahimgil sanan sanal dünyasında. Orada da oksijen yok. Oksijen Nil’de de değil. ‘Ben’de.
Peki şunu sorayım kendime:
Konya’da o kadar insanı görüp şoke olmak mı? Yoksa bunu zaten veri kabul etmek mi?
Bence ‘a’. Hem de karizmayı çizdire çizdire ‘a’. Herkes artık şaşırmamaktan bıkkınken, bir kere olsun gülerek şaşırmak için bir ömür beklerken, ben bu şaşkınlığı elimden alamam! Ben çoğalabilirim ben azalabilirim. Taşabilirim ya da buharlaşabilirim. Bu özgürlüğü elimden alamam.
Benim gibi sahneleşmiş, televizyonlaşmış, özel isim olmuşların da gizli öznesi ‘ben’. İltifata budala olsak da, geometrik olarak çoğalan izleyiciye dinleyiciye okuyucuya budala olsak da, acayip bir güvensizlikle üşüyecek kadar budala olsak da, budalalalıklarımız Dostoyevski’ninkinden kalın olsa da ‘çaktırmamaya çalışmak’ en budalaca şey.
Ben dünü yaşadım bir kere. Teşekkürü unutacak kadar budala olamayayım bari:
Teşekkürler beni bu turneye çıkaran Gençturkcell’e, beni dinlemeye gelen onbinlerce insana, bu müziği yapmamı, duyurmamı, çalmamı sağlayan herkese. Yine beklerim ;)