Paylaş
Hayatımızı diyetimiz yönetiyor artık.
Kimimiz sadece protein yiyerek, kimimiz günde sadece 800 kalori tüketerek, kimimiz ekmek, pilav, baklagil, meyveyi keserek, kimimiz de bütün bunlara aval aval bakıp bir şeyler yememeye çalışarak kilo vermeye çabalıyoruz.
Yaz yaklaşınca artan ama kışın da rahat vermeyen bir ses var. Sürekli ince, daha ince, daha da ince olabileceğini fısıldıyor kulağına.
Hangi sporu, hangi diyetle birleştiriyorsun? İşte
bütün mesele bu.
Ağzımıza doğru yaklaşan lokmayı, gönül rahatlığıyla yutmadan önce, soruyoruz: İçinde un yok di mi? Şeker? Ha, şeker yerine bal var demek hmmm, peki tuz?
Bu sorular sorulmadan artık gümrük kapısından geçiş yok. Emin olayım da, ağzımı öyle açayım.
Ben de yıllardır sağlıklı beslenmeye çalışıyorum. Tatlı patatesle browni yapmayı, sabah kalkınca ip atlamayı biliyorum da, artık sinirimi bozmaya başladı bu konu.
Yakında bir de buna estetik düzeltmeler eklenecek. Bermuda şeytan üçgeni tamamlanacak.
“Hangi sporu yapıyorsun, hangi diyeti yapıyorsun, yüzüne vücuduna ne yaptırıyorsun?” soruları “Nasılsın? Günün güzel geçiyor mu? Bugün en çok neye güldün?”den önemli hale gelecek.
Tartılar, odaların karanlık köşelerinde bizi bekleyen sırdaşlarımız oldu.
Valla benim bu seneye kadar hiç tartım olmamıştı. Artık var.
Ve ağzıma tereyağlı, sıcak bir dilim ekmek atar atmaz gözümün önüne bacaklarıma doldurulan portakal kabukları, damarlarıma kurulan bariyerler filan geliyor ve yediğim burnumdan geliyor resmen.
Birine söylesem acıyarak yüzüme bakıp “Yaa demek irade gösteremedin, yazık, ben ekmeği keseli herhalde bir yıl oluyor” diyecekmiş gibi geliyor.
Buğday zehir. Tamam. Şeker felaket. Ok. Doymuş yağ kâbus. Anlaştık. Süt berbat. Peki. Terlemiyorsan, insan değilsin. Kabul.
Her gün bunlara yenisi ekleniyor ve biz mutfakta, onun yerine bu, bunun yerine şu manyağı olduk.
Ben yine Antik Çağ filozoflarına koşup sarılmak istiyorum. Aristo’ya mesela.
Aristo olsa derdi ki, “Nilcim ortayı bul”. Saçlarımı okşar, aklımdan portakal kabuğunu, bariyerleri, tatlı patatesleri siliverirdi.
Ben de onların yerine, daha önemli sorular koyardım bir güzel.
Demiyorum ki çöp kovası olalım, ne bulursak ağzımıza atalım ama bu konuyu bu kadar çok konuşamasak, normalleştirsek çok rahat edeceğiz. Bitse artık şu zayıflığın diktatörlüğü.
Acaba Rize’de güzel bir köye gidip kapıyı açan nineye “Ninecim artık buğday yerine tatlı patates koyun her şeye olur mu?” desem, bana ne cevap verecek...
Onun da ötesi, acaba ileride skinny jeans’leri olan nineler mi kapı açacak?
Paylaş