Çocuklar, eve gelen misafirlerle ilgilenmezler genelde. Dışarı fıyarlar. Fıymadan önce mutfakta mola verir, misafir için özel hazırlanmış kek ve poğaçalardan hızlıca yutarlar.
Sonra ne kadar büyüdüklerinden, günün gençliği kıyafetlerinden ve okul notlarından dem vuracak olan misafire görünmeden, sokak kapısına yönelirler.
"Hayır, merhaba demek istemiyorum" derler. Kibarlarsa bir merhaba derler. Ama herkes bilir, onlar gider gitmez "görüştüğü biri" var mı yok mu o konuşulacaktır. Onların eve geliyor olması güzeldir. Her yuvada birileri ağırlanmalıdır. Uyumak üzereyken salondan gelen kahkaha sesleri, ne güzel ninnidir. Ben de koridor, mutfak, sokak kapısı rotasını en hızlı ve sinsice kat edenlerden biriyim normalde. Bu durumun bir istisnası var benim için her zaman. O da Erengül Abla.
Eğer Erengül Abla gelicekse, koridordan doğru salona gidilir. Eve ateş böceği girmiş gibi olur. Yanar dönerdir o. Ruhunun yanakları pembe pembedir. Elinde avucunda hayat fazlasıyla gelir. Onu bize hemencecik pay eder. Üzerimize onun neşesi, iç kikirdemesi bulaşır. Ah daha sık gelse de ruhumuz şenlensedir. Bazen efkarlanırsa, o güzel sesiyle bir sanat müziği söyler. O zaman duyarsınız: İçinde cümbüşün yanında, ud da vardır.
Şaşarsınız, bir insan ailesiyle sakin bir hayat yaşarken, hikayesini nasıl bu kadar sürükleyici kılabilir? Nasıl nefes nefese anlatabilir her şeyi? Sizi koltuğunuza hangi efektle mıhlar? Gözlerinizi kocaman açar, yüzünüzü güldürür, ne haşereniz varsa öldürür.
Böyle insanlardan dünyada bile çok az var. O anın içinde, başka her şeyin dışında. Hayatın o sırada salıverdiği ne varsa havada kapan. Erengül Abla Ordu’lu. Belki oranın havası, suyu, yaylası, fosforunun da tuzu vardır bu işte.
Çayınızdan bir yudum alırsınız, o anlatır. Kırmızı da pek yakışır. O da bunu pek bilir. Kaşla göz arasında, sizin ruhunuzun pası alınmış olur. Hayatın hastalıklı taraflarına karşı mıh gibi bağışıklılığı olan Erengül Abla, sizin gripliklerinize de bir çırpıda şurup olur. O gidince, amaan dersiniz mucit olmaya gerek yok keşfetmek için. Hayatımın kurunu düşürüp duracağıma, yatırım yapayım da değerlensin. Anneme sorun, babama sorun, Erengül hayat dolu derler. Onu ders gibi verirler, örnek gibi alırlar.
Bu sene Londra’da, oğlu Saffet’in mutfağında, birkaç sabah kahvaltı yaptık. Erengül Abla, ben, annem. 10 yaşımdan beri, bir araya geldiğimiz anlardaki her duygu vardı. Ben mineraldim, annem suydu, Erengül Abla multivitamindi. Biz biz olduktan sonra, dünyanın her yeri aynıydı. Londra yağmurlu bir yerdi. Şemsiye taşımayanlar, gökkuşağını mutlaka görürdü.