‘Bugün bana bir işaret ver. Yapmaya çalıştığım şeylerin herbirine dikkat ettiğinle ilgili... Ve bunu öyle bir şekilde yap ki bana sürpriz olsun ve senden geldiğinden bir şüphe olmasın...’
Dr. Joe Dispenza
Sevgili beyin,
Bugün öğrendim ki, ah kalbim diye aşık olduğumuz, of midem diye gaz yaptığımız, ciğerim yanıyor diye tutuştuğumuz her şeyin sorumlusu sizmişsiniz. Gücünüz büyük. Buna karşılık bunu hep iyiye kullandığınız söylenemez. Oyunbazsınız biraz, bu iyi. Ama kaybetmeye mahkum göründüğümüz bazı oyunlar tam olarak öyle değil, değil mi?
Bunları bana yazdıran şeyin de siz olmanız ironik olmakla beraber, lafı fazla uzatmadan konuya gireyim. Bugün 3D bir animasyonunuzu izledim. Ben bir şey düşünürken sizde bir elektriklenme meydana geliyor. Kafamızın içinde bir şimşek çakar gibi. Çeşitli düşünce ve duyguların -ki ben bunlardan ibaretim- kendi elektriklenme yolları var. Bildiğimiz patika. Herkeste farklı. Mesela bana ‘aşk!’ deseniz birdenbire, çeşitli virajları olan bir patikada bir ışık yanıyor. O patikanın virajlarını ben işaretledim. Yani mişim meğer. Mesela bir sokak düşünün, gece lambaları ve evleriyle. İşte siz beni ya da ben sizi (burasını hep karıştırmışımdır) bir düşünceye sevkettiğimde, o sokak lambaları ve evlerde ışıklar yanıyor. Orası benim aşk sokağım. Mesela ne bileyim önce ‘kavuşamazsın aşk olur’ beylerin ışıkları yanıyor, sonra aşk için şu şu şu lazım, bu bu bu lazım değil falan hepsi teker teker yanıyor.
Şunu fark ettim bazen siz/ben bu sokakları çıkmaza sürme eğilimindeyiz. Farkındayım nöronlarınız pek narin, pek reseptörlü, pek alışkanlıklarına düşkün. Birbirlerine değe değe bende haller huylar yaratıyorlar. Buraya kadar tamam. Beni şaşırtan şu oldu.
E, ben bunları değiştirebiliyormuşum! Siz de etrafta gördüğünüzle, hatırladığınızı ayırt edemiyormuşsunuz! Bu, oyunu baştan kurmamızı gerektiriyor. Bana ben diye tanıttığınız şey, o bu şu olabiliyormuş. Uyuşturucu müptelaları gibi, beyindeki bazı kimyalara müptela oluyormuşuz. Tamam. Olay çıkarta çıkarta dünyanın kaos olduğuna inanarak uçabiliriz. Fakat o kadar basit değilmiş. İnanın sizin gibi akıllı sandığım birine bu ‘drugdealer’ (uyuşturucu satıcısı) edalarını hiç yakıştıramadım! Bana benimle ilgili genelgeçer şeyler satmaktan vazgeçiniz. O nöronları başka nöronlarla birleştirsem yeni oyunlar kurabilirmişim. Bunu benden daha ne kadar saklamayı düşünüyordunuz?
Bir nevi beynimdeki sınıfları dağıtarak, en iyi arkadaşından ayrılmak acı olsa da, yepyeni bir okul sistemine geçebilirim. Aşkı çiçek ve böcekle buluşturabilirim mesela. Hem korkacak hiçbir şey de kalmamış olur, müsadenizle siz beyinin bütün ışıklarını yakarsak! Fikrimi değiştirirsem tercihlerimi değiştirebilir miyim, tercihlerimi değiştirirsem hayatımı değiştirebilir miyim? Yo, bunları size soruyor değilim. Şu an sizin mahallenizdeyiz, öpüşmeyelim.
Şimdi mektubuma ara vermem gerek. Zeynep evleniyor, düğüne gideceğim. Ama lafım bitmedi. Bu arada sakın ağzınızı açıp evlilikle ilgili bir şey söylemeyin. Fena yaparım. Ben de başımı ağrıyan sızlayan bir şey sanırdım.