Kendimize arada bir hikayemizi anlatmalıyız

Sallanan beşiklerin ve sımsıkı kundakların zamanı geçince, ninniler ve masallar seyrekleşti.

Haberin Devamı

Kendimize de, çocuklara da, başkalarına da hikayeler anlatmaz olduk.

Halbuki biz de, onlar da hayata başlamadan hikayesini duyardık.

Kaf dağını, ekmek kırıntılarını yiyen kuşları ve gezegeninde yapayalnız bir prensi dinleyip, hayatın parçalarını birleştirmeye çalışırdık.

Şimdiyse cepteki ‘story’ (hikaye) çok başka bir şeyin adı.

Yakınma yazısı değil bu yalnız. Niye yakınayım?

Hayat burada, ben de şahidiyim.

İçinde kendime yakınmadığım bir köşe elbet bulurum.

Benim bahsetmek istediğim kendi hikayemiz.

Kimiz biz, kim olduk, neler yaşadık?

Bizi hiç tanımayan birine, vaktimiz de bol olsa, kendimizi nasıl anlatırız?

Neleri abartır, neleri atlarız?

Neleri unutur neleri hatırlarız?

Lafa nerede, kaç yaşında başlarız?

Bugüne geldiğimizde kendimizi nasıl çağırırız?

Haberin Devamı

Başkalarının hikayelerine ve ‘story’lerine kendimizi o kadar kaptırdık ki, bizimki hiç anlatılmaz oldu.

En son ne zaman, gerçekten yakın hissettiğimiz birine sadece kendi hislerimizden, aklımızdakilerden, hayallerimizden ve hayatımızdan bahsettik?

Konu başkalarıysa, yaşadığın hayat bugünün tabiriyle ‘hacklenmiş’ demektir bana göre.

Şanslıyım. Hayatımda başkaları hakkında meraklı olmayan, kendisini yapıp bozmakla fazlasıyla meşgul insanlar var.

Bence onlar insanı kendine merkezlenmeye çağırdığı ya da özendirdiği için çok kıymetli.

Sana bir şey çalacağım. Sana kitaptan bir bölüm okuyacağım. Sana bir film önereceğim.

Gel seninle şu sergiye gidelim. Bu dağa tırmanalım. Ormanda yürüyüp çilek toplayalım.

Gel seninle kendimizden ve olup bitenlerden bahsedelim diyenler.

Başkasına sıra gelmiyor, vakit olmuyor onlarla, ne güzel.

Ben hikayemi sabahları 3 sayfa günlük yazarken, şarkı yazarken ya da terapi sırasında 1 saat konuşurken de duyuyorum.

Hepsinde de şaşıyorum kendimi nasıl anlattığıma.

Hayatımı nasıl anlattığıma.

Şükrettiklerime, özlediklerime, hayalini kurduklarıma bakıp,
baş role bir Nil koyuyorum.

Gözünüzün içine bakıp, sizi samimiyetle yargısız dinleyen bir dostunuz varsa da dünyanın en şanslı insanısınız.

Hepimizin story’lerden kafamızı kaldırıp, kendi göklerimize bakmaya ihtiyacımız var.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları