Paylaş
Yaptığı müzik elektronik diye adlandırılabilirmiş ve ikinci albümü “Aşk Yarası” sonrası dört sene, ‘bilinmeyen bir nedenle’ uzun bir ara vermiş.
Sonrasını biliyorsunuz: Kendime Açtığım Savaşlar...
ChatGPT’nin büyük ve okkalı bir yalan attığını düşünürsek, romantik bir yaklaşım.
İnsan aşk acılarıyla geçen dört yıl sonrası, kendine savaş açmaya karar verebilir...
ChatGPT’nin bazen ne kadar uydurukçu olabileceğini ve AI’lar kaypak çıktı filan gibi yarı şaka yarı ciddi yorumları bir kenara bırakırsak, ne güzel albüm ismi diye düşündüm.
İnsan kendine hiç savaş açmazmış ve açmamalıymış, hep şefkatle sarıp sarmalamalı, pamuklara sarmalıymış diye okuyup dururken, bu cephe benim hoşuma gitti. Savaş kelimesini sevmememe rağmen.
Hele savaş açmayı hiç sevmememe rağmen.
Aranızda kendine savaş açtığını düşünen var mı?
Açtıysa neden açtığını bilen var mı?
Kazanınca ne olacağını düşleyen var mı?
Bu savaşı açtığı günü hatırlayan var mı?
Savaşın nasıl biteceğini düşünen var mı?
Bence kendine savaş açtıysan eğer, bu delilik gibi görünen şeye kalkıştıysan, bu soruların cevaplarını bilmen gerekir.
Eğer kendime karşı kuşanıyorsam, zaferimin kendi hayatıma anlamlı bir bayrak dikmesi gerekmez mi?
Ben tabi hemen, “Kendime açtığım savaşlar var mı, varsa cepheler nerede? Truva Savaşı ya da Yüzyıl Savaşları gibi isimleri var mı bu savaşların? Yoksa da koymak gerekmez mi” diye düşündüm.
İnsanın içinde bir sürü insancık yaşıyorsa ve bu insancıklardan bazıları seni sabote ediyor ve gölgeliyorsa, neden onlara Robin Hood’un elmanın ortasına sapladığı oklardan saplamayalım?
Fark ettim ki, bir çok cephede kendimle savaş halindeyim.
Bir şeye odaklanmışken, sürekli kafamı dağıtan bir Nil var, onunla.
Sürekli ve sadece anne olmak isteyen bir Nil var, onunla.
Bana inanmayan, sokaktan geçen herhangi birinin verdiği değeri vermeyen, yapabileceklerimden şüphe duyan bir Nil var, onunla.
Kilo vermeye çalışırken, bir bakmışsın koca bir dilim ekmeğe tereyağı sürmekte olan bir Nil var, onunla.
Yeniliklerden, maceralardan korkan bir Nil var, onunla.
Üşengeç, umutsuz ve bıkkın bir Nil var, onunla...
Bunların hepsi ben, hepsi Nil, hepsi can, canan, canım.
Onları kucağıma oturtup, çenelerinin altını bir kediyi sever gibi okşayıp kıkırdatmayı, terapi seanslarında öğrendim.
Yaptım da çoğu kez. Hele o oyuna doymayan çocuk Nil yok mu?
Kendi çocuğumdan çok, onun peşinde koşmakla geçiyor hayatım.
Bunlar derin şeyler, bunlar kabul edilmiş ve farkına varılmış şeyler.
Yine de onlarla mücadelemi savaş olarak adlandırmak hoşuma gitti benim.
Belki de şefkatle kazanılan bir savaştır bu. Bilmiyorum. Bilmediğim milyonlarca şeylerden biri de bu olsun.
ChatGPT bilmez bunu.
Paylaş