Kendimde olmayanı istemezsem, otomatikman mutlu mu olurum?

Kırmızı ojeli ellerimle, g’leri j’leri, y’leri f’leri fırfırlayarak yazıyorum.

Farkındaysanız, hecelerde hafifçe hopluyorum. Hopluyorum niye, çünkü geçen haftaki köşem, dört köşeydi. Bazı güzel mailleri, seçip seçip seçmemiş gibi koymak isterdim buraya, fakat biliyorsunuz, e hadi ama artık tanıyorsunuz, kendimden övgü dolu bahsedince kızarıyorum. O yağda kızarıp kavrulanlar da mideye oturur, kalp damarlarını tıkar biliyorum. Yapamıyorum işte. Kaldığım yerden devam edeyim bakayım, yine aynı şey olucak mı?

İnsan tuhaflıkları araştırmalarım bu hafta da devam ediyor. Yine son derece bilimsel, kötümser ve komikserim. Bunlar birbirini dengeleyen şeylerdir. Nerede kalmıştık... Hah, insan, sonucunu bilmediği maçı, ertesi gün seyretmek istemezmiş. İstemiyoruz çünkü, hayata girişle çıkış arası, olaylar üzerinde kontrol sahibi olmak istiyoruz. Kundaktayken bile, çevirdiğimiz şey ters dönerse, ses çıkarırsa gülücükler saçıyoruz. Maç oynanırken, takıma yolladığımız hurra enerjisi televizyondan kabloya, kablodan stada, staddan topa, toptan ağlara gidiyor diye düşünüyoruz. Maç çoktan oynanıp bittiyse, ’ben izlemem kardeşim! Üzerinde etkimin olmadığı, bana tepkimeyen şeyi napayım ben’ diyoruz. Bu yüzden kumarda, zarı kendi atanlar, kazanıcaklarına daha çok inanırmış. Diyeceksiniz ki, e yani napalım bu böyleyse... Öyle demeyin ama hemen, bu huyumuz bize pahalıya patlıyor. Kontrolü elden bırakmayan biz, geleceğimizi de hayal gücümüzle kontrol etmeye çalışıyoruz. Hayat oynanırken, yolladığımız hurra enerjisi damarlara, damarlardan beyine, beyinde küçücük bir alana, o alandan yarına bağlanır sanıyoruz. Halbuki gerçek yarın, hiç bugünkü yarın gibi değil! Gördüğünüz gibi, bunu anlatmak bile mümkün değil.

Peki söyleyin: Kafası birleşik doğan ikizler hakkındaki fikriniz nedir? (kendinize 5 saniye tanıyın, ilk geleni yakalayın sıkıca tutun, dürüstçe içinize fısıldayın) Onlar için üzülüyorsunuz. Sizden daha kötü bir durumdalar. Dolayısıyla kesinlikle eminsiniz ki, sizden katmerlerce daha mut-suz-lar. Siz öyle sanın. 6. saniyeyle birlikte, beyninize yeni birşey sokmaya hazırlanın. Onlar hallerinden gayet memnunlar! Birbirleriyle çok mutlular. Lori ve Reba Schappel ikizleri, onları birbirlerinden ayıracak olan ameliyata kesinlikle hayır diyor. Onlar gibi yüzlercesi var. Neşeli, oyunbaz ve iyimserler. Reba, biraz utangaç, ödüller kazanan bir country albüm doldurmuş. Lori daha sosyal, çilekli pastayı çok seviyor ve bir hastanede çalışıyor. İleride evlenip, çocuk yapmak istiyor. İkisi de son derece mutlu olduklarını söylüyor. Ben söylemiyorum, dikkatinizi çekeyim. Okuduğumu işime geldiği gibi, kendi dilimle aktarıyorum. Aktarmamın sebebi, mutluluğun matematiksel bir ölçümü olmasının, imkansızlığını göstermek. Ve sırayla şu soruları sordurtmak: Onlar, benim kadar mutlu olabilirler mi? Eğer öyleyse başkaları mutluyum dediğinde, aynı mutluluktan mı bahsediyoruz? Bunlarla kafamı karıştırma daha fazla diyorsanız, sadede geleyim. Tıpkı Lori ve Reba’nın birbirlerinden ayrıldıkları gün, ’eskiden mutsuzduk’ diye yanılmaları gibi, biz de hergün geçmişi ve en önemlisi geleceği yanlış tartıyoruz. Bugünden yarına bakıp, bugünkü hislerle bir gelecek kuruyoruz. Geleceği bugün gibi birşey sanıyoruz. Tahminoskop, yarın nasıl olucak sorusunun cevabını göremiyor. Çünkü orası kör noktadır.

Gözümüz etrafa, hayal gücümüz zamana bakıyor. Fakat o kadar hayalsiz, o kadar güçsüz ki, içiniz rahat olsun. İnsan, yarını bugünün biraz değişiği zannediyor. Hangimizin bugünü, geçmişinin biraz değişiği? Hiçbirimizin. Hepimizinki yeni. Fakat orası kör nokta dediğim gibi. Plan yapan, kendine komplo kurar yani anlayacağınız. Çünkü yarınla bugün, Ulan Bator’la Tokyo kadar benziyor ancak.

Buyrun sizin her günkü falınız:

Üç vakte kadar, sürprizler içindesiniz.
Yazarın Tüm Yazıları