Kavanoz

Bu yaz olanları hatırlamaya çalıştığımda, sanki hızlı bir trende gider gibi yaşadığımı fark ettim.

Haberin Devamı

Güzel anları, hatırlamak istediklerimi bir deftere çizecektim, not düşecektim.

Her şeyin birbirine karıştığını gördüm.

Kavanoz

Eskiden de zamanın kumu bu hızla mı akardı, yoksa kumun akışı mı hızlandı?

Hızlanan bizim telaşlı bakışımız mı?

Günler, sıcak bir koşuşturmayla geçiyor.

Sanki gün sonunda, lokmalarını çiğnemeden yutmuş gibi yatağa uzanıyorum.

O kadar uykum var ki olanları gözümün önünden geçirmeye kalksam, uyuyakalacağım.

Halbuki geri alıp bir daha oynatmak istiyorum, 2 bin 500 metrede yanımdan koşarak geçen o beyaz vahşi atı...

Oğlumun çakısıyla koparıp bana getirdiği o sarı çiçeği...

Dağların dev dalgalar gibi yükselişini...

Haberin Devamı

İnsanın endişeleri gerçekte fındık kabuğu kadarken, gördüğü karpuz kabuğu kadarmış.

Böyle büyüteçli gözlüklerle insan nasıl gönlünü ferah tutarak yaşasın?

İlk çağlardan kalma beynimizle, modern zamanlarda gezinirken, nasıl tadına varalım anların?

Nasıl teker teker avucumuza koyup, kokusunu alalım en kıymetli anıların?

Ben şimdi artık, toparlayamadığım bilyeleri dağıtır gibi yaşamak yerine, yaşarken içime çekiyorum olup biteni.

Aziz Arif’e de anlatıyorum.

Ona ‘kavanoz’ dersem, o anı kavanozuma dolduruyorum demek.

Yaşarken dolduralım kavanozu.

Sonradan kavanoza girmiyor o koşturan vahşi atlar ve koparılmış o sarı çiçekler.

Hayat hızıyla akarken onu yavaşlatmanın tek yolu, yaşarken bakmak yaşadığına.

Kaydı tutulmuyor ömrün.

 

Yazarın Tüm Yazıları