Ne zaman bir karar alacak olsam, başkalarınınkine başvuruyorum gibi geliyor.
“Hayır öyle değil” diyor etrafımdakiler. “Hep kafasının dikine giden, kimseyi dinlemeyen birisin. Sana nasihat zaman kaybı” bile diyorlar ama olsun, bana öyle gelmiyor. “Bir şey sana nasıl geliyorsa öyledir” diyen haklıydı. O halde kulak verin, bana böyle geliyor. Kararla karşılaştığım zaman, saçımda örümcek görmüş gibi oluyorum. Önce onu itebildiğim kadar öteye itiyorum. Her kararı öteleyebildiğim maksimum yer belli. Ama kendine bir hedef koymaya gör, zaman gidip oraya yaslanıverir. Duvara dayalı sigarasını tüttüren James Dean gibi serserice bakar. Sana hedefini göstermek konusunda çok sabırsız. Hedef değil, hedefe giden yol yolculuk demişlerdi, unutmuyorum. Bu sabah çok mühim olmayan bir karar almak gerekti. Şükür ki, kararı alacak olan ben değildim. Bu mekanizmanın nasıl işlediğini görmek için süper bir fırsattı, gözleme koyuldum. Kararı veren kişi öylesine isabetli bir karar verdi ki, neredeyse gidip imza isteyecektim. Sonra bundan bir ders çıkarmak gerektiğini düşünüp, geri sardım. Sırasıyla şunlar oldu: İlk bölüm: Bu insan bir durum karşısında karar verme sıkıntısına düştü. Başını iki elinin arasına aldı, uzaklara baktı, internete bile girdi. Yanına gidenleri tersledi. Kimseye fikrini sormadı. Sordu da yani, dikkatle dinlemedi. İkinci bölümde, kararını bekletti. Suya yatırdı. Ama öyle benim yaptığım gibi sarıp rafa kaldırmadı. Gözünün önünde tuttu. Baktı da baktı. Bir süre sonra, beklenmedik bir karar verdi. KARARI ÖYLE KOYU VE BÜYÜK HARFLİYDİ Kİ, hiçbir çatlak ses çıkmadı. Böyle anlardaki sessizliğe bayılırım. Havada kalan her şey yerine oturur. Herkes rahatlar. Ne olacaksa olacaktır, kararsızlığın gürültüsü bir motor sesi gibi durur. Oh dersin. Bu karar beni nereye götürecekse, ışınla beni Scotty! Bazı kararlar karpuz gibidir. Pazardan alırsın, kesersin ağzına atarsın. İyidir ya da değildir. Bu iyiydi. İyi olduğunu hemen bildik. Mesela sporda da saniyenin binde birinde iyi olup olmadığını gösteren kararlar var. Pası kime verdiğin, topu kalenin neresine attığın ya da tam nereye koştuğun gibi... Bir de sonucu uzun zaman sonra görülen kararlar var. Başka ülkeye taşınmak, bir sevgili seçmek, diyet yapmak gibi. Sonucun suyun üzerine varması zaman alır. O kişiyle yaptığım kısa röportaj sonrası şunu gördüm ki, bu kişi riskleri bilmekle beraber, geri dönüşü olduğunun da farkında. Hmmm ÇOK önemli. U dönüşünü görmüş yani! Aslında ölüm hariç, u dönüşü yapmak hep mümkün. Benim gibi şapşal miyoplar göremese de. İçinden demiş ki, “Evet riski var ama ben bu riski alıyorum, çünkü eğer istersem kararımdan dönerim”... (Kararından dönüş yok sananlar perişan.) Sonra da şunu ekledi: “Kararın sorumluluğunu almak lazım”. Öyle aman top bende kalmasın diye başkasına atıp, rahat etmek yok! Karar rahatsız bir yer. Kötü çıkarsa üstüne kalan, yapışan bir şey. Parmaklar seni gösterir. Ağızlar seni söyler. İlk başta da kendi parmağın, kendi ağzın. Ve evet ben yaptım deyip, değiştirmeye çalışacak olan da sensin. Nil sen yeter ki karar ver, gerisi kolay gelsin. Yapar bozar, bunu da öğrenirsin.