İzlediğin dizi bechdel testini geçti mi?

Peki son zamanlarda hangi diziyi izliyorsun” sorusu, artık konuşmaların doğal parçası oldu.

Haberin Devamı

Hiç “Game of Thrones” ve “Breaking Bad” izlememiş biri olarak, o furyaya en başından giremedim.
Sevdiğim diziler oldu.
“I may Destroy You” mesela, şimdi de “Barry” var. “Barry” en az bir Tarantino filmi kadar kanlı olsa da, sevdim bir kere.
Şaşırtmasını seviyorum beni her defasında belki. Hayat gibi.
Hani sen bir beklenti senaryosu yazarsın ama bambaşka bir şey olur, şaşarsın. Öyle biraz.
“After Life”ı da sevdim.
Bir küçük kasabada varoluş sıkıntısıyla dönüp duruyorlar. Karanlıkların komiği.
Louis C.K. de öyleydi. Bir şeye gülüyorsun, neye güldüğünü tam olarak bilmiyorsun ama derinlerde bir yerde acılı bir komik işte.
Belli tür dizileri sevmeyen de var. Babam mesela.
Televizyondaki dizileri izlemiyor. Ya ateş ediyorlar ya küfür ya da hastanedeler diyor.
“Curb Your Enthusiasm” izliyor. Hayatta diğerlerinden yeterince var zaten, neden zamanımı daha fazla dramayla doldurayım diye düşünüyor belki.
Ben de yeni öğrendiğim bir şeyle, artık dizilere ve filmlere başka bir gözle bakmaya başladım.
Bechdel testi diye bir şey.
Bechdel testi şunu soruyor:
İzlediğiniz şeyde en az iki kadın, birbirleriyle, başka bir erkek dışında bir konuda konuşuyorlar mı?
Tekrarlıyorum. En az iki kadın olacak. Birbirleriyle konuşacaklar. Ve konuştukları konu başka bir erkek hakkında olmayacak.
Mesela son zamanlarda bechdel testini geçen diziler şöyle: Ted Lasso (izledim çok güzel), Grace and Frankie, The Morning Show, Killing Eve, The Good Fight, Insecure, Dead to Me, The Flight Attendant, The Wheel of Time, The Witcher...
Kadınlığın ve erkekliğin onlarca türü var artık.
İki kadının da tek konusu hiçbir zaman erkekler olmadı.
Kadınların, içinde kaybolabileceğiniz git git bitmez dünyaları var.
Boşuna mı salgılıyoruz onca oksitosin’i yan yana gelince?
Kendimizle, hayatla, çocuklarımızla, çocukluğumuzla, birbirimizle, içimizde olanlarla, dışımıza taşanlarla ilgili konuşacak sonsuz konumuz var.
Çok da eğlenceliyiz. Kadınlarla bir aradayken kendimi lezzetli bir sosa batırılıyormuş gibi hissediyorum.
Kadınlık kutla kutla bitmez bir hal.
Zorlukları da var, dikenleri de çok, susturulduğumuz konu da dolu.
Yani iki kadının tek konusu hiçbir zaman sadece erkekler olmadı.
Ekranlarda artık hayatın daha fazlasını görmek istiyorsak, bu kriterleri destekleyelim derim.
Renkleri görelim. Başka konuşmalar duyalım.
Küçük şeylere de takılalım, büyük soruları da soralım.
Birbirimizde arayalım cevapları, birbirimizle arayalım.
Cevap hep bir erkeğin iki dudağından dökülmesin.
Bu da ayrı bir yazının konusu. Siz hiç ‘mansplaining’ diye bir şey duydunuz mu?

 

Yazarın Tüm Yazıları