‘Şehir’ kelimesini sevmem. ‘Kent’i hiç. İstanbul’la ilgili yazılmış şarkılardan ‘İstanbul İstanbul, taşın toprağın altın’diyen neşelisini sevmem, ‘neden geldim İstanbul’a’ diyen ağlak olanı severim.
Erkan Oğur’dan severim. İstanbul’dan gitmek istediğimde, Kavafis’in bir yere gitmiş olmuyorsun diyen şiirini sevmem. İstanbul’dan uzakken severim, evet.
İşte bir şekilde buradasın. Burası Yeniköy’den Tarabya’ya yürüyüp hayatını değiştirebileceğin tek yer. Burası sokakların lavabo gibi yokuş aşağı denize aktığı yer. Burada herkesin bir projesi var. Burada insanlar kafalarını köşeleri dönmeye, kenardan değil ortadan gitmeye yorar. Burası adamı yorar. Lodos varsa iyice yorar.
İstanbul’da 12’den vurursun ama delik deşik de olursun dikkat. Burnun büyür, bacakların hızlanır, bakışların gizlenir. İki tane köprü vardır: ‘İstanbul’dan sana ve ‘senden İstanbul’a, ikisi de çoğu zaman tıkalıdır. Geçişler paralıdır. Aynı sokaklarda gezer durursun, bir aşağı bir yukarı. Oradan oraya savurulursun bir sağa bir sola.
Ey İstanbul’lu sen bunlardan korkmazsın! İyotlanmış, fosforlanmış, egzoslanmışsın. Bir nevi kalkan yapmışsın kendine onlardan. Hani sorarsın bazen, bunca insan neden balık tutar, yürürken yere bakar, gece lambalarını yakar? Yalnızlıktan işte. Burada alan büyük, insanlar büyük, deniz büyük, beklenti büyük. Egonu şişirsen de şaşalı duramazsın.
Burası dünyanın dönerken sürtünen yerlerinden biri. Mavili yeşilli puantiyeli. Haritada kavuşamayan aşıklar gibi iki kıtada durur. İlham veren İlhami Bey burada oturur. (Eskiden yalısının önünden denize girebiliyordu. O zamanlar şarkılar, şiirler daha güzelmiş) Havada fikirler, hedefler, sedefler uçuşur, sen büyürsün. Kesin şiir yazarsın, biraz üşürsün, çok düşünürsün.
Burada bir kalkarsın yağmur,
bir yersin balık,
bir binersin tekne,
bir geçersin Avrupa!
Burası İstanbul
Ve Kavafis haklı
Başka da yer yok sana...
Yüzünün anlam kazanacağı yer burası. Saçlarının uzayıp uzayıp, kısalacağı. Müjdeleri alıp, rakılarla kutlayacağın. Ve bir bakıp, binbir düşüneceğin sularda, sık sık göreceksin eski aşklarını. Biliyorum ağlamak da gülmek de an meselesi burada, kafan çingene çadırı. Ama Kavafis haklı. Gitsen de tıpış tıpış burası, gittiğin yerde yapış yapış burası.
İstanbul’dan başka yer yok sana. Ayakta kalmak için ölçeğini şaşırma. Yaz bir kenara, koy çekmeceye ki unutmayasın:
Kollar bu kadar
Bacaklar bu kadar
Burun bu kadar
Ego bu kadar.
Ama istanbul’da sakın demeyesin:
Benden bu kadar.
(Bu yazı bu ayki İstanbul Life’a yazdığım yazının aynısıdır. Bir köşede daha derli toplu dursun diye buraya da koydum.)