İnsanın neresi insanca?

Sabah sabah, bir köpeğin boğazına bir şey kaçınca, e tabii o da haklı olarak öksürür gibi sesler çıkarınca biz hepimiz uyandık.

Haberin Devamı

Sonra tekrar uyumaya çalıştıysak da, gözünü açıp günün gözlerine baktıktan sonra, görmemiş gibi yapıp uyumak da ayıp oluyor.

Ben de kalkıp yüzümü yıkadım. Şu bütün pencereler açık uyuma işi güzel ferah da işte, sabaha karşı şu ağustos böcekleri korosu yok mu? Ağustos böcekleri demişken, toprağın altında 17 yıl kozada kaldıklarını, sonra da sadece 4 hafta çiftleşmek üzere yeryüzüne çıktıklarını öğrenince, gözüme kelebekten bile daha romantik görünür oldular.Çıkardıkları sesi, kanatlarını birbirine sürterek çıkarıyorlar. 

Çalılardan ağaçlardan taşan, yazın sıcağını daha da kavruk yapan o ses, onların aşk şarkısı. Eşlerini arıyorlar o sesle.Rock konseri o onların. Serenatı. Çellosu, kemanı, kanunu. Dilerim, şu pencerenin önünde duran ağaçta avaz avaz bağıran bütün ağustos böcekleri sevdiklerine kavuşsun. Dilerim bütün insanlar da sevdiklerine kavuşsun diyeceğim ama insanlık bu gidişle bin yıl daha dayanmaz diyor “Sapiens” kitabında Yuval Noah Harari.İnsanı öyle bir anlatmış ki, bu ne vahşi, ne tahammülsüz türmüş canım diyorsunuz kitabı okudukça. Başka bir canlı türüne ait olasınız geliyor. (Ağustos böcekleri olabilir ama onda da 17 yıl koza var.)Daha gezegende üç yüz beş yüz kişiyken bile, bu homo sapiens denen tür, adım attığı bütün kıtalardaki canlılığı tüketmiş.O kadar çok canlı türünü yok etmiş, yazık etmişiz ki. Mesela elephant bird (fil kuşu) varmış kocaman.

Haberin Devamı

Tabii ki uçamayan. Onlar artık yok.Dev lemurlar yok. Yüzlerce hayvanı kesip yemekten bitirmişiz. Şimdiye bir şey kalmazdı da, büyükbaşları ve tavukları kesimhanelerin yanında odacıklarda, balıkları da suya yaptığımız çiftliklerde hızla ürettirip, ilaçlayıp yemeye başlayınca talebin birazı karşılanıyor. Kendinden azıcık farklı türlere bile tahammül göstermemiş homo sapiens. Harari diyor ki; akrabamız homo erectus en azından barış içinde 1 milyon yıl yaşadı. 

Sapiense bu da nasip olmayacak. Savaşçı bir tür. Yine de, türüm savaşçı ne yapayım deyip işin içinden çıkamayız.

Gereğinden çabuk büyümüş ve taşıyacağız diye belimize, boynumuza ağrılar saplayan şu koca kafamızı çalıştırıp nasıl birbirimizle savaşmayız, savaştıramazlar diye düşünelim. Dünyanın tek evimiz olduğunu ve onu bitirirsek bize ve çocuklarımıza yaşayacak yer kalmayacağını anlayalım. İçimizde şiddet olsa da, onu göstermeden yaşanan bir hayatın düşünü kuralım.Beni kaygılandıran ne öksüren köpek, ne tükenen fil kuşu ne de balık. Beni kaygılandıran, insanın tuzaklarına düşmeyen, insanı dönüştürme umudu olan nesillere vesile olabilecek miyim düşüncesi.Sadece bir anne olarak değil, mikrofonu ve kalemiyle donanmış biri olarak, insanı silahsızlandırmayı başarabilme ihtimali. İyi insan olmanın tek emel olduğu günler. Dünyayı diğerkam insanların vatanı kılmak. Dileğim hiçbir sabah, düğünde çocukların öldürüldüğü bir dünyaya uyanmamak.

Yazarın Tüm Yazıları