Paylaş
Bir şeylerin peşinde. Paranın, ünün, bazen merakın. Bazen birisinin peşinde.
Bazen bir şeylerden kaçar adım, bazen bir şeye doğru koşar adım.
Yanımızda biri var elimizi tutan bazen. (Hayret adımları bizimle aynı.) Bazen de yalnızız. (Onun adımları aynı değil artık, ya da yönü değişti bilmiyorum.)
Yokuş bazen çok dik, bazen de kırlar, ovalar, vadiler.
İçime çekesim geliyor bütün yolu öyle zamanlarda. İşte ömür, aşağı yukarı böyle bir şey.
Sonu sürpriz değil, en başından biliyoruz ama arası sürprizlerle dolu.
Kimi hoşa giden, kimi gitmeyen. Ama şu viski reklamındaki gibi ‘keep on walking’ yapıyoruz. Her daim yürümeye devam.
Beni asıl ilgilendiren, “Önüme neyi katayım?” sorusu.
Önüme ne geldiyse, ne koyulduysa onun mu peşinden gideyim, yoksa hayalini kurduğum şeyi mi katayım önüme?
Nereye yürüyeyim?
Bir inanışa göre, öyle 360 derece bir ufku yok kimsenin, yürüyeceği yönü seçmek için.
Dere belli diyorlar. Derenin yatağı da belli, çarpacağı taşlar da, döküleceği deniz de.
Ben, o dere yatağının doğuştan elimize çizili olduğuna inanmıyorum.
Evet, bir coğrafya var yürüdüğün.
Şansın yaver gittiyse sarp dağlarda başlamıyor yürüyüşün mesela.
Yine de, isteklerinle, şansa olanların bir dansı var sürekli önünde.
Sense seçim yapıyorsun sürekli.
Hayat, peşinden gideceğin şeyi seçip durmak değilse nedir?
Bence bütün mesele, takipçisi olacağın şeyi iyi seçmek. Neyin takipçisisin?
Potansiyellerinin hayallerinle dans ettiği o şatonun mu?
Yoksa başkalarının sana tarif ettiği yolun mu?
İçinde, “Sen aslında...” diye başlayan sesin mi?
Yoksa seni takip edip, sana rahat vermeyen, ensendeki nefesin mi?
“Dikkat dağılması” çağında yaşıyoruz.
Tam tortu dibe çökecek, ben de suyun berraklığını göreceğim derken, koca kepçeler suyu karıştırıp duruyor.
Tam kafamı toplayacağım, kafa dağıtıyorum biraz.
Biraz o, biraz bu. Kelebeğin peşindeki kedi gibi.
Kelebek yok oluyor (story’ler gibi) 24 saat sonra, ama sen onların peşinde kayboluyorsun.
Sonra dön patikana dönebilirsen bakalım.
“İncelikler yüzünden” diye bir şarkı vardı, ‘öncelikler yüzünden’ diye de şarkı olsa...
Ve o öncelik, hayatta içimi kaynatan, gerçekten oturup uzun uzun hayalini kurmak istediğim, düşündüğümde saçlarımı dans ettiren o şeyler olsa.
Birisi beni filmlerdeki gibi aniden duvara yaslayıp, ayaklarımı yerden kesecek derecede sarsarak “Gerçekten istediğin ne?”’ diye bağırdığında ne diyeceksem, onu önüme katmak istiyorum.
Tasmam onun elinde olsun.
İşte o zaman ben özgürce koşarım.
Paylaş