Hop hop değiş beyin!

İlk defa bir düşüncemi değiştirmek zorunda kaldığımda çok zorlanmıştım.

Haberin Devamı

Düşüncemi değişmez sanıyordum. Yani kolum, saçım, gözümün rengi gibi.
Veri kabul ettiğim düşüncelerim vardı. Sonra bir gün, hangi gün olduğunu hiç hatırlamıyorum, düşüncemin değişebileceğini fark ettim.
Düşüncemi değiştirmenin tek yolu, başka bir şekilde düşünmemdi.
Mesela, “Ben falancayı sevmiyorum” yerine; “Ben falancanın şu huyuna böyle karşılık verirsem daha iyi olacak” gibi basit, günlük şeyler. Düşünce eğilip bükülen esnek bir şeydi. Ona demir muamelesi yapmak, onu tanımamaktı.

Sonra, ne zaman sıkışsam, ne zaman düşüncem bana zorluk çıkarsa, onu değiştirme refleksim gelişti.
Önce, uzun uzun yeni şeyi düşünerek yapabildiğim şeyi, daha kısa sürede daha kolaylıkla yapabilmeye başladım.
Aynı olaya yazılan farklı tanım, olaya bambaşka tepkilere yol açıyordu.
Hayatımda ilk defa, kendimi bir arabaya benzettim. Hm, demek direksiyonum vardı. Ben kırarsam, dönüyordu hayat. Hmm, demek gaz ve vites vardı. Gidicem dersem gidiyordum, yavaşlıycam dersem yavaşlıyordum.
Hayatımda ilk defa kendimi bir bilgisayar programcısına benzettim. Demek software’i kendime yükleyen bendim. Demek çöktüğümde, beni çökerten hacker da ben oluyordum bu durumda.
Vay anasınıydı bunlar! İnsanın aklı almıyordu.
Her yiğidin harcı değildi, düşünce bükülüyor mu diye bakmak. Kendimle övünüyordum.

Haberin Devamı

Derken bir gün, beyin fitness salonları açıldığını okudum.
Evet, şaka değil gerçek! Beyin için spor salonları varmış artık.
Hafızayı güçlendirip, yeni düşünceler yaratabilme kapasiteni artırmak için, egzersizlerin yapıldığı yerler.
Hatta bazı oyunlar satılıyor! Bu oyunların beynin karanlıkta olan noktalarında ‘canlılık’, ‘elektriklenme’ yarattığı gözlemlenmiş.

Yazıda diyor ki, tıpkı yeni otoyollar yapımına büyük bütçeler ayırmış devletler gibi davranabilirsiniz kendinize! Çünkü ‘başka türlü düşünmek’, yeni nöron yolları demek.
Mesela, bir düşünce a-b-c-d nöronları arasında bir yolsa, sen onu a-f-g-y filan gibi yeni bir yöne götürebiliyorsun!
Bunu yapmanın en iyi yolu, senin için yepyeni olan bir şeye başlamakmış. Mesela, hiç fikrin olmayan bir spor. Hiç fikrin olmayan bir şehirde yürüyüş.
Ne kadar çok duyu, yeni uyaranlarla yıkanıyorsa o kadar iyi. Bir rutini saçma sapan bir şekilde kırmak da aynı etkiyi yapıyormuş.
Mesela, dişini sol elle fırçalamak. Yemeği kulağını tıkayarak yemek. Kedili pofuduk terliklerle araba kullanmak! Aile resimlerini ters asmak! Sabah kahvaltısında köfte yemek!
Bunların hepsi ‘neurobic egzersiz’. (Ben sabah uyanınca dans ediyorum uzun zamandır ama artık o rutin olmuştur beynimde.)

Haberin Devamı

Bunu şuna benzetmek mümkün bence. Kendimizi, yukarıdan karanlık bir çöl gibi görelim bir anlığına. Hareket yok. Her şey sessiz, karanlık. Derken, yeni bir şey yapmaya başlıyorsun ve orada şehirleşme başlıyor.
Tıpkı çölün ortasına kurulan bir Las Vegas gibi, ışıl ışıl ışıldamaya başlıyor o bölge.
Yeni düşünceler, yeni şeyler, yeni bakış açıları, yeni hatıralar!

Bunları okudukça, beynimi yiyecek gibi oluyorum ama iyi anlamda!
Yani o kadar seviniyorum ki, git gide genişleyen sonsuz bir organım olduğu için. İnsan kendini süper kahraman sanıyor.

Yazarın Tüm Yazıları