Bakın, yazı hayli soyut olacak. İçinde somut birkaç örnek olacak.
Benden içeri, sizden dışarı bakacak.
Yanıbaşımdakiler he diyecek, uzağımdakiler ne diyecek.
Ve hep böyle bir kelime oyunudur gitmeyecek.
Eğri oturup, doğru konuşacak.
* * *
Hayata ne eklenirse eklensin, hayat ismin eee halindedir.
Şu anı anlamlı kılan, gördüğüm o’dur ki, bir sonrakine gidiyor olmasıdır. İstediklerimizin gerçekleştiğini yutan elemandır eee. En sonunda özgür olur, hayalimizdeki o resim oluruz eee deriz, tam tersini yapar birine yapışırız eee deriz, başarır gözleri yaşartır alkışlanırız eee deriz. Eee şimdi n’olucak?
Bir yere basamıyorum ki bu eee varken, bir durup iki nefes alamıyorum ki, exit adamı gibi sağ bacak önde gidip duruyorum.
Durakları geçerken de eee diyorum. Bakın sizden kendime geçtim. Hakkınızda o kadar atıp tutmak istemem. Sonuçta eee benim, size de mal etmek istediğim kendi meselemdir. Benim kurtulmak istediğim kuyruğumdur. Kanımca bu eee’den kurtulmanın tek yolu vardır:
Çok sevdiğin bir şeyle derin konsantrasyonlu mücadele ilişkisi kurmaktır.
(İki yolu vardır demiştim önce, ama meditasyon yapmaya kalktığımda da duyuyorum o eee’yi ben, o yüzden vazgeçtim.)
Aslında hayatın bu halinin iyi tarafları da yok değil. Hani kötü bir durumun üzerine basıp geçmeni de sağlar icabında. Eee aşktan, ölümden bile büyüktür aslında. Çünkü onda umut baharatı da vardır sıkkınlığın yanında.
Bence bu yüzden en sesli harf de odur.
* * *
Hayat bir sorudur, bu her halinden bellidir:
Hayat boyu benzer şeyleri saydığımız için bol virgülümüz, az şaşırdığımız için biraz ünlemimiz, yeniden cümle kurmak zor olduğundan bir deste kadar noktamız olur.
Gerisinin hepsi bir şey anlamadığımız için soru işaretidir. İşte e ekini her mısranın sonuna koyan bu bilinmezliktir. Bilinmezlik tatminsizlikle birleşir öf ve of olur. O ikizler bizimkinin en yakın iki arkadaşıdır.
Ben bu ekin bana eklediği şeyden rahatsızım. Geçenlerde, dinlemediğim bir grup olan Metallica’nın belgeselini izledim. Ne göreyim! Karşımda koskocaman bir e! Öf ile of kardeşleri de almış, ammaaan Metallica olduk, 90 milyon albüm sattık, sayamadığımız kadar paramız, sayabildiğimiz kadar yakınımız, çoluğumuz çocuğumuz falan var ama eee diyorlar. Ne?!
Siz de mi e?
E, biz hepimiz sizin olduğunuz yere doğru geliyorduk! Grubun terapisti var. Grup terapisi diye buna derim. ‘Evet Lars’ın dediğini duyduk, James buna katılıyor musun peki?’ diyip duran bir adam var sürekli. O adamı e’yi kovmak için çağırmışlar.
Ama akıllım o e öyle çıkmaz ki, pis bir şey bulup deli gibi çitileyeceksin.