Kabul et. İlk ne olup bittiğini anladığın an gözlerine inanamadın.
Dünyanın yuvarlak olduğuna, geceleri ay ışığına, kutuplarda birikmiş karlara, denizlerden kıyılara vuran dalgalara. Yağmur ve gökkuşağına. Her geceden sonra etrafın yeniden aydınlanmasına. Şimdi geyik dediğin, edebiyat dediğin şeylere.
İnanamadın birbirine benzemeyen milyonlarca tür hayvan, bitki ve insanın bir arada yerçekimiyle dağılmadan durmasına. Yerçekiminin kendisine de inanamadın. Rüzgarın bazen tam da yüzüne doğru esmesine. Saçından o sırada güzel bir koku gelmesine. Böyle şeylere.
Dinlediğin bazı şarkılar, okuduğun bazı kitaplar, gördüğün bazı filmler ve rastladığın bazı insanlar sana fazla geldi. İtiraf et ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemedin öyle anlarda.
Bazen öylesine köşeden bir döndün ve bir an bir şey gördün, için ısındı. Bir ritm duydun tekrarlayıp duran, kanın kaynadı. Bir geveze insan çıktı karşına, ona da kanın kaynadı. Biri elini tuttu, biri elini bıraktı dengen bozulmadı. Bayıldın bazen bu duruma.
Diyelim ki, bütün gün acı çektin, bir şeyi kaybederim diye ödün patladı, uyudun hatta uyandın ağlayarak. Bilmedin mi içten içe geçecek bu sahneler. Zamanla, zamanla tanıştın. Ve itiraf et ki, alıştın tik tak ayak seslerine. Ve bir rutin uydurdun kendine, içinde huzur bulduğun.
Peki şuna ne diyeceksin? Küçükken hemen büyümek istedin, büyürken gitgide küçülmek istedin. Çünkü ayarını kaçırdın hayatla olan ilişkinin, cicim aylarını özledin. Balayını özledin. Parktaki salıncağı kontrollü bir abartıyla iten babanın ellerini özledin.
Kahkahalar atmak da, katıla katıla ağlamak da karnında ağrı yapar, gözlerinde yaş. İkisi olmadan da yaşamaya yaşamak denmez diyorsun. Hayatın suyunu çıkarmak gerek, suyuna ekmek banmak gerek, kuru kuru yenmez biliyorsun. Denileni yapıp başının okşanması kadar seviyorsun, denileni yapmayıp baş kaldırmayı. Aynı anda güzel bir tat, güzel bir insan, güzel bir yer, güzel bir müzik, güzel bir koku bir arada olursa başın dönüyor ve bozmaya çalışıyorsun o anı. Aklına kötü bir şey getiriyorsun taa nerelerden ellerini tutup da. Bilmiyor musun sanki böyle yaptığını.
Bir kilerin var. Bahanelerin ve sıkıntıların katlı durduğu. Oraya hergün bir kadın gelir ütüye. O kadın sensin. İşte söylüyorum. Bütün şikayetler hayata aşık olmamak için. Ben demiyorum ki, hayat kusursuz. Ama hiç bu kadar yakışan bir kusur gördün mü sen? Bak gün yarılandı. Allah bilir neler kaçırıyorsun, kim bilir gün bittiğinde neleri yapamamış, görememiş, söyleyememiş olacaksın. Neleri başlatmadan bir günü daha atlatacaksın. Oh be! Ucuz atlatmış olacaksın.
Bunları boşverip ninnini söyleyeceksin:
‘Aman bunun nesine aşık olunur,
her günü binbir sıkıntı doludur
Bugün geçti bile yarını bilemezsin
gerçek değil ki hiçbiri, görmemezlikten gelesin.’
Yaşamamazlıktan geleceksin hatta yaşamayacaksın. Niye biliyor musun çünkü bir çocuk gibi bir gün bunlar bitecek diye, kendini kilere kilitledin de ondan.