Bize günde ortalama 100 mesaj gelir. 50 kere telefonumuz çalar.
Ortalama 20 mailimiz olur. Her gün internete bağlanırız. En az iki haftada bir, yeni bir insanla tanışır ya da duyarız. Sitesine gireriz, google’larız. Dikkatimizi çekmeye çalışan şeyleri sayamayız. O kadar çok. Konsantrasyon süremiz 11 dakikadır maksimum. Büyük bilinmeyenlerle başetmeyi, her şeyi şıklamayı iyi beceririz. Gece yorgun argın, koşu ayakkabılarımızı çıkarmadan uyuruz. Sağlıklı beslenmemiz, bir ara evlenmemiz ve yaşlanmayı durdurmamız gerekir. Hiçbir şeyden geri kalmamalı, her şeyle beraber hızla değişmeli ve güler yüzlü olmalıyız. (Güler yüz hep işe yarar.) Spora gitmeli, ama bunu öyle zamanlamalıyız ki, ne işten çalalım, ne sosyalleşmekten geri kalalım. Güneşte fazla kalamayız kanser yapar, sigara içki içemeyiz fena yapar. Nar suyu içmeli nar! Ve aslında geceleri mışıl mışıl uyumak gerek.
Bakın, farkında olmadan, bizden bahsederken ’gerekir’ denen saçmalığa nasıl geçiverdim! Meli malı’ladım kendimi, attım çöpe! Cümlelerim devrik, kafamın içi tam bir esinti. Daha yazarım, daha anlatırım. Anlatmamızda bir problem yok. Yaşamamızda var. İki ayak, bir kafa, bir kalp bunlara yetişemez. Dolanır, durur, kırılır... Güzel bir melodi ya da söz ruhumuza nasıl basar pansumanı... Ama onlardan az var. Fazla vaktimiz de yok, buralarda. Ben bunları niye yazdım, hah, hayat koçu meselesine bağlayacaktım. Ona, bunlardan dolayı ihtiyacımız oldu diyecektim.
Tercih çokluğu hastalığına yakalandık. Hepimiz hastayız, ciddi söylüyorum. Eskiden de her şeyden bol bol varmış ama, annanelerimiz babannelerimiz tek bir şeye tapmışlar. O tek şey, onların her şeyi olmuş. Bizim bugün küçük putlarımız var. Her şey, bizim için hiçbir şey ifade etmez oldu. Üniversite sınavından beri, hayatta karşımıza çıkan her sorunun, önce şıklarını duymak istiyoruz, sonra da hemen d’yi işaretliyoruz: Hepsi!
Ama ’hepsi’ yanlış cevap. Koçun bize verebileceği yegane anahtar bu. Hepsi olmaz. Vazgeçmeden, kaybetmeden, bırakmadan olmaz. Şunu mu yapsam bunu mu, şunla mı olsam bunla mı, onu mu alsam bunu mu, beter bir şeydir. İnsan, seçenek isteyip duran, verince de kilitlenen bir makina. Bence, özgürlüğün tanımının bu olması bizi mahvediyor. Biz özgürlüğü sorulara bol şık koymak sanıyoruz, halbuki özgürlük işaretlemenin kısıtlamasında.
Birisi, koç ya da yengeç, bizim soruyu duysun ve bir cevap söylesin yeter. Biz bir şey bilmiyoruz artık. Bilgi bizi geçti.