Sonbahar kış ilkbahar yaz diye dizilmişler ya bunlar. İlkokulda şu soruyu sorduğumu çok net hatırlıyorum: Kesin bu sırayla mı gelirler?
Kesin o sırayla geldiler. Hiç şaşmadılar. Anneleri tabiat ananın sözünden bir gün olsun çıkmadılar. Beni de sonunda kendilerine benzettiler.
Sonbaharım oldu, kışım oldu, ilkbaharım oldu, yazım oldu. Hiç şaşmadı hep oldu.
* * *
Yaz gelir. Geniş kenarlı bir şapkayla, büyük güneş gözlükleriyle, havaalanından otele, taksiyle. Grace Kelly gibi gelir.
Tabi ki prenses Stephanie’yi de getirmiştir yanında. Yazın öyle küt diye bir sirk cambazıyla evlenecek cesaretimiz ondan gelir. O yüzden çılgın kızlar yazın evlenir.
O yaz her yerde çalan yaz hiti neyse, için için ezberlenilir. Yaz sloganı yapılır. Onun ritminde hareket edilir.
Ya kuzu kuzu gidilir, ya hay hay buyur edilir, ya da sana taptığım yıl geçen senedir, bitti. Şarkıda ne diyorsa odur. Eminem de o sırada öfkeli öfkeli bir şeyler diyordur ama o sonbahara kadar kısılır. Ayaklar suda eller bestsellerda yaza çarpılırsın. Ve sadece bir tek uyarı cümlesi duyarsın: akşam omuzun acıyacak.
* * *
Çok ses çıkardığım, hışırdadığım, her adımda yumurta kabuğu gibi kırıldığım, bir esintiyle hop başka bir yere saklandığım sonbaharlar gri geçti.
Yağmur ruhun sileceklerini çalıştırmıyor olsa, önünü bile göremez insan böyle zamanlarda.
Ama yağmur hep oldu. Zaten ilkokulda da hep olur demişlerdi.
Her insanın kolunun altına sıkıştırdığı kitaplarla koşa koşa eve gittiği, parantez bir zamana ihtiyacı vardır. Ve o zaman sonbahardır. Mevsim geçişlerinde saçmalandığı, hapşurulduğu ve bir tribulans yaşandığı doğrudur.
Ama sonbaharda da great expectations filmindeki (büyük beklentiler) hüzün vardır.
Ankara’daki Kuğulu Parkta da, İstanbul’daki Yıldız Parkında da, New York’ta Central Parkta da bu böyledir. Sanki hayatla aramızdaki yaz aşkı sonrasına, kış ayrılığı öncesine denk gelen alışkanlıktan el tutma dönemidir.
Dir-dır diyip durmuşum ama hiçbir şey de öyledir böyledir değildir. Her şey muallaktır.
Sıra kışta. Kış biriktirdiğim, toparladığım, içime attığım ne varsa saklama dönemidir. Her bir duygunun üzerinde yazar: serin yerde saklayınız. Ben de kışın kendimi o duyguları eksi bilmemkaçta muhafaza eder bulurum. Biraz daha diri olurum, uyanık olurum, nezle olurum.
Doğadan çay değilim ya doğadan maymunum. Sert koşullara zırt diye ayak uydururum. Kara bana yağar, ben kara yağarım.
Aklıma beyaz bir hayal takılır, yavaş yavaş cama iner, yıldız olur. Kış zaten hayal meyal geçer. Hiçbir kış net olarak hatırlanamaz. Herkes kışın mutlaka bir kar topu yapar.
Küçükken arkadaşına atar. Büyüyünce yere. Paltonun içinden atkın, atkının içinden kazağın, kazağının içinden tişörtün çıkar. Göbeğini kimseler görmez ve bir sır senle gezinir durur.
* * *
İlkbahar bandolarla mızıkalarla kırk gün kırk gece kutlamalarla gelir. Bahar gelir hoş gelir, leeey ley ‘rimi rimi ley’! Sonbahar-kış modası duygu-kaygı topuklar boş gelir. Sanki bir çocuk bir kağıdın sağ üst köşesine çeyrek yuvarlak çizer. İçini sarıya boyar. Dediler özgür kız nerelerdeydin, bir duygu olur. Yani bende. ‘Anne sence bu giyilir mi bu havada’lar başlar.
Bir penye sevgisi olur. Telefonda konuşurken kağıda çiçek çizilir. Allah bilir bundan sonra nasıl bir yaz gelecek duygusu fokurdamaya başlar.
Polenler şımarır. O güne kadar yüz verilmeyen güneşe ilk kez tak diye direkt bakılır. İçimdeki binlerce koridorun açılış törenlerine yetişme telaşı başlar.
Hiç çekinmem, hiç korkmam önüm arkam sağım solum güneş, kırt diye keserim kurdeleleri. İlkbaharda elimden tutar koştururum: Nil gel bak, bu salonda korkacak hiçbir şey yokmuş.
* * *
Yaz gelir. Geniş kenarlı bir şapkayla, büyük güneş gözlükleriyle, havaalanından otele, taksiyle. Her insanın kolunun altına sıkıştırdığı kitaplarla koşa koşa eve gittiği, parantez bir zamana ihtiyacı vardır.
Ve o zaman sonbahardır. Herkes kışın mutlaka bir kar topu yapar.
Küçükken arkadaşına atar.
Büyüyünce yere.
İlkbaharda elimden tutar koştururum:
Nil gel bak, bu salonda korkacak hiçbir şey yokmuş.